Paylaş
Size tuhaf gelecek ama hayata bize yol gösteren ve elbet bir şekilde tanışacağımız gizli meleklerimizle geldiğimize inanıyorum.
Hepsi, hayatın önemli yol ayrımlarında, iniş ve çıkışlarında, dört yol ağızlarında bizi bekleyip, kulağımıza duymamız gereken şeyi fısıldıyor.
Bazen duyup dinlemeyebiliriz, bazen dinleyip şükran duyabiliriz, o bize kalmış.
Fısıldaması onlardan. Dinleyip dinlememesi bizden.
Annelik benim için büyük ve keskin bir yol ayrımıydı.
İlk günlerinde, bebeğimi emzirmeyi bile tek başıma beceremezken büyük panikler yaşamış, hastaneleri arayıp hemşire göndermeleri için yalvarmıştım.
Bu kadar minik bir canlıyı hangi akılla bana teslim etmişti hayat?
Zaten endişeli biriydim, endişeler binle çarpıldı.
Biraz kabuğunun içinde yaşayan biriyim. Siz de anlamışsınızdır. Ortalarda olmayı, kendimden bahsetmeyi, hayatımı göstermeyi sevmiyorum.
Mahremine düşkün diyebiliriz benim için.
Böyle bir iş yapmam ve mesleğinden dolayı tanınan birisi olmam zorladı beni başlarda.
Başımda bir kovboy şapkasıyla, önümden geçen otobüste kendimi gördüğüm gün şaşkınlıktan kalakalmıştım.
Olaylar nasıl birden, bir reklamla bu boyuta gelmişti...
Üstelik her şey tersinden oldu. Ben önce tanındım sonra şarkıcı oldum.
Halbuki hep odasında şarkı yazıp söyleyen birisiydim zaten.
Bu durum beni az paylaşan, çokça içine atan, sorunlarını kendi çözen biri yaptı.
Şarkılar imdadıma yetişti. Her şeyi onlarla kapalı açık anlatabiliyorum. En büyük terapiyi müzikte buldum.
Kendi duygularımı ilk şarkılarda duydum. Gitar benim her şeyimi anlattığım sırdaşım, yoldaşım, candaşım oldu.
Annelik hiç bilmediğim yepyeni bir şeydi. Bu Nil’i hiç tanımıyordum. Yeni tanışıyordum. Tanıştırayım anne Nil ve Nil.
Apayrı insanlardı ve ben ikisini de içime sığdırmak zorundaydım.
Oğlumun bu ikisi birbiriyle iyi geçinmeden huzurla büyümesi imkansızdı.
İki Nil’i kaynaştırmak kolay olmadı. Şarkılar yazıyordum, kendimi anlamak için...
’Sütmüşüm ben, ilaçmışım balmışım, cennetmişim sığınakmışım yuvaymışım / Anne olmak zor ama gülüşü yeter, içimde hâlâ küçük bir kadın dans eder / Karanlıktan gelecekler, önünde dikilecekler, sarı sarı dişleri olacak, sivri pençeleri olacak, yakalayacak sanacaksın, ama hep sen kazanacaksın, ben sana koşmayı öğreteceğim, içinden gülmeyi öğreteceğim....’
Şarkılar yazdıkça tanıdım kendimi, bildim korkularımı, anladım o karışık duygularımı.
Sonra bir gün Feriha Dildar’ın ofisine gittim.
Kabuk, kalkan, yaldız ne varsa sehpaya bıraktım.
Dedim ben geldim, bir şeyler soracağım.
Göz göze geldiğimiz an anladım ki, o benim meleklerimdendi.
Kelimelerin büyü olduğuna inanırım değil, kelimelerin büyü olduğunu iyi bilirim.
Feriha Dildar kelimeleriyle, cümleleriyle bana dev gibi kapıları açmış çok değerli biri.
Şimdi burada her şeyi anlatıp, çarşamba gününün heyecanını azaltmak istemiyorum. Ona hâlâ ve hep sorulacak sorularım var.
İki hafta önce bir baktım, kitabı çıkmış.
İsmi “En Baştan”
Hayatı en başından, annenin karnından alıp üç yaşına kadar getiriyor.
Kimilerine göre hayatın en önemli yılları ilk üç yıl.
Kitapta çok dalıp gittiğim oldu.
Bazen bir yerinde günlerce konakladım...
Diyeceğim şu, evinde çocuk misafiri ağırlamak kolay iş değil.
Onun sana ait olmadığını anlamak, kendi çocukluğunun getirdiklerini tanımak, bütün bunlar olurken aslında sadece güven duygusu ve sevginin yettiğini keşfetmek bir ömür sürüyor.
Feriha Hanımı, çarşamba siz de tanırsınız... Onun en sevdiğim yanı, onarıma ve umuda olan inancı ve her daim çıkışı gösteren o sakinliği ve bilgisi.
Ne mutlu onunla bir sohbetim olacak.
Çarşamba akşamı 9’da, instagramda @psidanismanlik hesabında buluşalım.
Paylaş