Kendimi bir köpekbalığı gibi hissediyorum: Durursam, ölücem.
Kendimi bir kirpi gibi hissediyorum: Sevimli bir yüzüm var ve tüylerim diken diken.
Kendimi bir koala gibi hissediyorum: Sevdiğim birşey bulduğumda, sarılır öyle yıllarca dururum.
Kendimi bir penguen gibi hissediyorum: Diğerlerinden hiçbir farkım yok, çıkardığım sesten başka.
Kendimi bir arı gibi hissediyorum: Kovanlar dolusu ballar içinde, ama bal ayılar ve insanlar için. Olsun çiçeklere konan da benim.
Kendimi kuş gibi hissediyorum: Küçükken kaçıncı merdivenden aşağı atlayacağıma, kendim karar verdiğim için.
Kendimi karınca gibi hissediyorum: Arif Mardin kadar karıncaya benzemek isterim. Ona, altın platin plaklarla dolu duvarının önünde sormuşlar: Bu duvara bakınca ne görüyorsun? Demiş ki: Merdiven, çekiç ve çivi! Ben henüz kırıntı satıp, merdiveni alma aşamasındayım.
Kendimi kedi gibi hissediyorum: Bazen miyavlıyormuşum gibi geliyor. Kucaklarda yuvarlaklaşma eğilimim var. Ayrıca şömineleri anlatamayacağım kadar çok seviyorum.
Kendimi bir böcek gibi hissediyorum: Ne kadar çirkin, o kadar hızlı. Ayrıca dinozorları hatırlayacak kadar eskiye dayanıyorum. Sanki fosilim çıksa, ben yine canlanırım.
Kendimi kaplumbağa gibi hissediyorum: Bodrum’a taşınsam diyorum. O beyaz kabuklara çekilsem, balıkçı dostlarım olsa ve içkiyi çok sevsem. Ayrıca bazen sırtımda mum yakıyorlarmış gibi geliyor. Eğlence işindeyim ya.
Kendimi papağan gibi hissediyorum: Size yemin ederim, söylediğim laflar benim laflarım değil. Ben gaipten duyduğum şeyleri tekrar ederim. Dilim döndüğünce.
Kendimi kelebek gibi hissediyorum: Biri beni şöyle iki kanadımdan a ne güzel diye tutsa, bir daha uçamam. Zaten bir gün yaşayacağımı bildiğimden, çiçeklerden şaşmıyorum dikkat ederseniz.
Kendimi balina gibi hissediyorum: Size cüsseme aldırmadan, su fışkırtma numarası yapıyormuşum gibi gelebilir. Fakat şunu bilmelisiniz: Ben o sırada nefes alıyorum.
Kendimi ahtapot gibi hissetmiyorum.
Leopar ya da aslan gibi hissetmiyorum.
Ama kaplan olabilir, evet hem turuncu hem de vahşi olabilirim. Herkes kadar.
Kendimi tavuskuşu gibi hissediyorum, dikkatli bakarsanız bir renk gösterme çabası içinde perişan olduğumu görürsünüz. Elimdeki bütün kartları da açıyorum farkındaysanız.
Kendimi böyle kambur bir hayvan gibi hissediyorum bazen, ceylanın tam tersi ama deve değil.
Ayrıca at gibi de hissetmek isterdim ama olmuyor. Dört nala değil ritmim benim, daha aksak birşey. Ama yorgun atı geçerim.
Kendimi filler kadar suyla dolu ve köpekler kadar bir şeylere bozulmuş hissediyorum.
Kendimi, eski, çiçek desenli bir elbiseye sığınmış bukalemun gibi hissediyorum bugün. Hatta o kadarki, e.e.cummings’in şu dizelerini duysam, rüzgarla taa kalbe kadar havalanabilirim:
i carry your heart
i carry it in my heart.
(taşırım kalbini/ taşırım kalbimde)
Ve ben bundan böyle, karnında bu şiiri taşıyan kanguruyum. Yorgun atı geçerim...