Ne? O teleskiden ben ayağımda bunlar varken inemem, düşerim hemen. Naaani naaani ambulans da çıkamaz bu dağın tepesine!
Karların ortasında başım yarık, bacaklarım kırık kalakalırım. Hem de ecnebi memlekette. Bunlar İngilizce de sevmezken bir de.
Öyle dönemiyorum. Bakmayın düşüyorum. Odamda biraz üşüyorum.
Hikayeyi biraz başa alayım: Antoni ve bir snowboard öğretmenidir. Ben yaşını tahmin etmem gerektiğinde 35 dedim bozuldu, çünkü 25. Antoni’nin 20 Ocak öğlene doğru dört öğrencisi olur. Vazgeçmeye hazır, işin eğlencesinde tipler. Ama hepsi hop diye atladılar, pat diye yere döküldüler, sağa ve sola saptılar birer birer. Ama Antoni onları sıraya dizip tek başlarına teleskiye bindirip, dağın tepesine yollamaya kalkışınca kız kopardı yaygarayı. Şiiri var kızın:
Kızarırdı kızardı ne de olsa oda bir kızdı
Biraz daha başa: Ben bu kış, kışın gelmemesine bozuldum. O gelmezse, ben ona giderim dedim. Az uçtum, çok gittim. Dere de düz değildi, tepe de. Bu kış oturur dağların ucunda. Jack jack, dur gitme. Dönüşte bizi alırsın buradan yine. İndirirsin mevsimini şaşırmış bir yere, ok? Biz beyaza bulanmış ayaklarımızla içimizdeki kuzuların evine girmeye çalışacağız. Ah Jack sana şunu Fransızca yazabilseydim, Alain de Botton beni beğenir miydi dersin?
* * *
Bunun da başı: Aaaaaaa! Yaşasın amazondan Alain de Botton’un ‘the art of travel’(seyahat sanatı) kitabım gelmiş. Kapağı ne güzel. Oraya da gideyim, buraya da gideyim. Ta ki dünya gibi yeşerip, gitgide sığlaşıp derinleşip, su buzulları eritene kadar. Enlem boylam hesabı yapmadan, öyle deli danalar gibi batıdan doğuya dönüp durmadan, oturaklı bir duruş bulana dek.
O günün de öncesi: Ben New York’a gitmeseydim, ben özgürüm diye şarkı yazamazdım. Niyeymiş? E, çünkü özgür değildim. Ben yağmurda, ayağıma iki numara büyük ayakkabılarla ve tül eteklerle, kaldırımlarda Village’e doğru koşarken ‘ben’oldum. O taksi şoförleriyle o meşhur diyaloğ yaşanınca ‘öz...’ oldum. Alo anne ben burada kalıyorum dediğimde de, artık az değildim, ‘gürdüm.’ Bunu geniş zamanlara yayıp ‘özgürüm!’ yapmak artık iki adımdı.
* * *
Şu an: Ağzımda eriyen C vitamini var. Çünkü kışın evindeyim. Pek misafirperver değil. Bugün rüzgar çıkarıp, yürüken gözümüze parmağını soktu. i pod’larımızda güzel müzikler var, ver bakiym seninkini dinleyeyim deyip yuvarlağını döndürüyoruz. Yüksekteyiz, başımızı döndürüyoruz. Yokuş aşağı boardlarımızı döndürüyoruz. Bir hayat vardı bol rutin soslu, az pişmiş kararları olan. Soğuktan faydalanıp, onu da bir güzel donduruyoruz.