Bir gün bir kitap okudum ve içimdeki tüm kadınlar yerlerine oturdu. Yıllar var ki, susmuyorlardı.
Hep bir ağızdan konuşurlardı. Gruplaşır, bozuşurlardı. İçin için birbirlerine kin kusarken, krakerlerini paylaşırlardı. Tori Amos, bir albümünde hepsini bir otele koymuştu. Son albümündeyse, onları tel tel ayırıp, kafalarına renkli peruklar taktı. Şarkılarıyla, onları terbiye etmişti sonunda. Hepsinin eline birer mikrofon verip, sahneye çıkardı. Onlar da kafasında dır dır etmeye son verdiler.
Benden çıkan seslerse karışıktı... "Canım hem yuva kurmak, hem eğlenmek ister" dedi biri. "Çocuk da yaparım kariyer de" dedi öbürü. "Tek taşımı kendim aldım, tek başıma kendim taktım" dedi bir diğeri. En son şarkımda hepsinden yoruldum, bu çok sesli koroyu kendi desenim addettim. "Ruhum hep desen desen" diyip, hava atmaya kalktım. Üstelik bu laflarıma melodi iliştirdiğim için, virüs gibi yayıldılar. Kimbilir kaç kadın, "Çocuk da yaparım kariyer de" diyen bir nakarattan güç alıp, doğurdu hemen. Üniversitelerde sosyal bir vaka gibi incelenmesi, doktora tezlerine konu olması da gurur verdi bana. Bir pop şarkısını, taşıyıcı olarak kullanabilirdi insan. Özgür kızıydım ben buraların. Ne istersem söylerdim. Hangisini dilersem konuştururdum. Bu halim bana mahsustu. Ben korkak, aşık, deli, şüpheci, çocuk, sevgisiz, hırsküpü ve sorucuydum. Cevapsızdım. Ve belli ki bu kadınlarla bir ömür, yapayalnızdım.
Ta ki Elif Şafak’ın "Siyah Süt"ünü okuyana kadar. Koca bir oooh çekti içim. Camlar açıldı, cereyan yaptı. Herkes yerine oturdu. Muadili olduğunu gören, yerine oturur hemen. Öyle oldu. Şükür ki, tek başıma değildim. Virginia Woolf’un "A Room of One’s Own" (Kendine Ait Bir Oda) kitabının kapağını duvarıma asarken de, bağdaş kurup nefes verirken de, diğer şarkıcıların çocuk/üretim katsayılarını hesaplarken de, "Yok artık yeter Londra’da yaşayacağım" derken de, "Ne yaparsam yapayım iç ıstıraplar baki kalıcak" derken de... Yalnız değildim. Benim bir fazlam da vardı. Elif’in bir de bebeği vardı bunların üstüne. Tüneli bitmiş, elinde bir kitapla çıkmıştı içinden.
Lauryn Hill, en sevdiğim şarkısını oğlu Zion’a yazmıştı. Dinlerseniz ağlarsınız. Lauryn, "Bebeğim, yapma, kafanı kullan, kariyerin var dediler de ben kalbimi kullandım onun yerine" diyor şarkıda. Britney Spears bebekleri olunca sapıttı. Nedeni bebekler mi bilmiyoruz. Kendini kaybetme vakti gelmişti belki. Evlendi, hemen boşandı. Madonna evlenmeden Lola’sını doğurdu. Kaya gibi geri döndü. Bir tane daha doğurdu sonra, bu defa evlenerek. Kaya gibi geri döndü yine. "38 yaşıma kadar bekleyerek aptallık ettim, şan şöhret boş, en güzeli aile" dedi. Björk, çocuklu çıktı yola. Oğluyla beraber büyüdü, Björk oldu. Şimdi de 40’larında ve daha küçücük bir kızı var. Biraz araştırdım, öbür oğlan, genellikle babasıyla İzlanda’da geçirmiş vaktini. Bir ortak arkadaşımıza da "Of doğumdan sonra kollarım sarktı, ne yapmalı?" demiş. Uzaylı falan değil anlayacağınız. Sezen Aksu’nun Mithatcan’ı var. Ajda Pekkan’ın yok. Sex and the City’deki kadınlar, bebek olana kadar, kariyer hamilesi. Yukarıdakilerin hepsini al, altalta üstüste topla, içinde böl, yüzüne çarp, bişey çıkmıyor sonuç olarak...
Kadın, doğası gereği süper nevrotik bir mahluk. Gerginliğinin en büyük sebebi, türü en güzel şekilde devam ettirme görevi. Modern hayat, kadını da avcı yapıp, iş bölümünü bulandırdı. İyi de oldu. Ama uçlarımız kırılıyor. Bu kitap, soruların ortak olduğunu gösterdiğinden, büyük pansuman. Kısacası, Elif Şafak’ın Siyah Süt’ü bizi birbirimize dikiyor.