Düşünmeye değer bir şey

Bu sabah, uykudan uyanıklığa, rüyadan sözüm ona gerçeğe geçerken acayip bir düşünce kapladı içimi.

Haberin Devamı

Ama önce bir detayı anlatmam lazım: Sivrisineği.
Sabah beni ne yapıp edip uyandırmaya çalışan bu sivrisinek, amacına ulaşıp beni uyandırınca, o sırada onu rüyama yerleştirmeye çalıştığımın net olarak farkına vardım.
Onun çıkardığı o sinir bozucu sesi, rüyamda olanlara soundtrack olarak yerleştirmeye çalışıyordum.
Rüyamda bir bulvarda yürüdüğümden en mantıklısı herhalde, bir uçak geçmesi olarak karar verilmiş ki, bulvardaki kocaman yola gölgesi düştü bir uçağın. O sırada, sesin gerçek hayatta ait olduğu sivrisinek, beni uyandırdı ve güldürdü.
Beynimin kaç dakikadır bir çabayla, o sesi rüyaya yerleştirmeye çalıştığına güldüm. Yani yönetmen kim değil mi? Bensem, o sırada yaratıcılığımı kullanıp, kendimi rüyada tutmak için bir çaba mı sarf ediyorum?
Nedir yani bu sivrisineği rüyaya başka bir şey olarak taşıma inadı?!
Sonra ya bunun tersi de geçerliyse diye düşündüm.
Yani, gerçek hayata da hayal ürünü şeyleri sokuyor muyuz? ‘Korku’ da bir tür sivrisinek değil mi? Ya da ‘istek’, bir tür pencereyi açıp giren güzel rüzgar?
Onlar da, sivrisineğin uçak olup rüyama girdiği gibi, hayalimden gerçeğime çeşitli şekillerde giriyorlar mı?
Hani korkumuz başımıza gelir, çok istersek olur filan gibi şeyler aslında bunlar mı?
Alemler arası bir değiş tokuşta mıyız? Yani soru şu: Eğer bir sivrisineğin vızıltısı, uçak olup rüyama giriyorsa; neden kabus gibi korkuların ayak sesleri, bir insan ya da bir olay olarak gerçeğime girmesin?
O zaman bu trafik iki yönlüyse, hayal alemiyle gerçek değiş tokuş halindeyse, korkular da arzular da ete kemiğe bürünüp karşımıza çıkabilir pekala. Hayatta bazen, ‘yok canım, tam bunu düşünürken karşıma şunun çıkması da neyin nesi?’ anlarımız olmuyor mu?
Oluyor. Bayağı oluyor. Hele iyi bakınca, çok oluyor!
Hayat, kulaklarını ormanda hışırtı duymuş tavşanlar gibi dikenlerle, basbayağı konuşuyor.
Bu bizi, kendi filmimizin senaristi, yönetmeni, başrolü ve diğer herkesi de oyuncu haline getiriyor. Beynin alem oluyor.
Herkes ve her şey sen oluyor. Baktığın her şey, yorumun oluyor. Yaşadığın her şey bilmeden de olsa, artık kim bilir ne için yaptığın seçim oluyor. Gerçi böyle düşününce, bir insancık için çok fazla rüya ve çok fazla gerçekle baş başa kalıyoruz.
Belki de, düşüncenin bu kadar sonuna gitmeyip, şurada mola verip biraz soluklanmak gerekir.
Belki de ‘şikayet’lerin kabuğunu kırıp, içindeki besine bakma zamanı gelmiştir.  Belki de ‘korku ve endişe’ kardeşlere ‘soyun!’ demenin ve çıplak hallerini görmenin zilleri çalıyordur.
Belki ‘hayaller’ havadaki kuşta değil, baş ucumuzda burnumuzun dibindedir.
Belki ‘başkaları’ bıyık yapıştırmış, postiş takmış, çocuk olmuş bizdir.
Belki ‘aşk’, kendimiz hakkında duyduğumuz en güzel şeyden yapılmıştır.
Bir sivrisineğin sesi, uçağın gölgesiyse; ters orantıda neler olur neler.
Nilfm, derin düşünceler diler.

Yazarın Tüm Yazıları