Daha büyük acılara hazırlanıyordum!

Turnedeyim, yine yollardayız. Şehir ve gün isimleri, otel odası numaraları ve kartları karışmaya başladı.

Ortak paydalar: Sahnede gidilen başka alem, çok sıcak, yol ve benzinci! Evet hayatımızda benzinciler var.

Otobüs durur durmaz iniyoruz. Neresiyse neresi bilmeden. Su, sakız, kola için. Yürüyüp gelmek için. ‘Yok dondurma istemem sen ye’ demek için. Neredeyiz diye sormayız. Niye soralım, yoldayız. Derken...

Bir benzincideki kitaplara takıldı gözüm. Anneme bir kitap almak istiyorum. Çünkü güneş varken, gölgedeyken, kitap gibisi yok. Kitap gölge dostu. Anneme romantik bir kitap aldım. Kapak resmi püfür püfür yaz rüzgárlı. Kendime benzinciden kitap alacak değilim. Havalıyım ya. Otobüsün üst katında Michel Gondry klipleri izleyen, ‘blink’ diye düşünme üzerine bir kitap okuyanım ya. Derken...

***

Ortaokuldan beri adını duyduğum bir kitap duruyor rafta. Aa ne işi var onun orda.

Üzerinde sarı eski bir genç kız, başında o eski sarı isim. Bir Türk klasiği bu. Okumadım ama. Adından belki. Ya da anti-promosyon olduğum yıllara denk geldiği için. O yıllar yetişkinlerin lanse ettiği hiçbir şey yapılmaz. Ama ben kütüphaneden Dostoyevski’nin Budala’sını çalmayı bilmiştim.

Bu kitabı sırf, test şıklarında cevap diye okumamışımdır. ÖYS’de parça alırlar otopsi yaptırırlar diye okumamışımdır. Bugüne kadar okumadığıma pişman olacağımı hiç bilmemişimdir.

Meğersem ben, en sevdiğim Türk yazara bir benzincide rastlayacakmışım. Bir karış kitaplara bayılırım. Pıt diye avucuma oturdu. Beni de götür dedi. Benzincide ne arıyorsun dedim. Yolda anlatırım dedi. Ben senin dilinden anlamam dedim.

İlk sayfadaki ‘bu kitap genç kuşaklar dikkate alınarak günümüz imlasıyla ve kimi Arapça, Farsça sözcüklerin Türkçe karşılıkları temel alınarak yayına hazırlanmıştır’ yazısını gösterdi. Ben de okumaya başladım. Kırmızıyla çizmeye başladım.

Şermin, ‘O kitapta ne çiziyor olabilirsin ki?’ dedi. ‘Ben bir duygunun, bir düşüncenin bu kadar çok yerine dokunarak anlatanını hiç görmemiştim’ demedim, uzun.

***

Eğer bu kitabı okumasaydım biri, ‘O insan, ki yüzünde bıkkınlıkla sebat mücadele eder’ olmayacaktı. ‘Daha büyük acılara hazırlanıyordum. Her yaradan içeriye birer sonda girecektir ve kemikteki çürüğe dayanacaktır’ kadar canım yanmayacaktı. ‘Annelere anlatılan kederler taksim değil, zarbedilmiş olur’ olmayacaktı. ‘Kendisine zaafımdan ziyade metanetimi gösterdiğim kadın’ gibi içeriye girmeyecektim. ‘Ağaçların bile sıhhatine imrenerek’ yürümeyecektim. Ben ‘izahat isteyen bir sükutla’ susmayacaktım.‘Onun birçok heyecanları otomatiktir’ olan olmayacaktım!

Eğer Alkım Yayınları bu kitabı böyle güzel sunup, benzincilere koymasaydı, belki de hiç ‘göğsümün üzerinde kat kat yelekler çözülüyormuş gibi bir hafifleme’m olamayacaktı...

***

Yukarıdaki koyu cümleler, Peyami Safa’nın Alkım Yayınları’ndan çıkan ‘Dokuzuncu Hariciye Koğuşu’ kitabından alınmıştır. Geri kalan soluklar bendenize aittir.

N’olur Peyami Safa ne dediyse duymak istiyorum. Bütün benzinciler onunla dolsun. Zira bundan iyi yakıt yoktur.
Yazarın Tüm Yazıları