Paylaş
Şu an evlerimizde misafir ettiğimiz ve bize ait olmadıklarını bir türlü kabul edemediğimiz çocuklarımız, şu an anavatanlarını yaşıyor.
Hayata aitler. Dünyadaki canlılığa aitler.
Sadece iki yüz bin yıldır bu gezegende yaşayan insanlığa aitler.
Yalnız bugün, çocukluk anavatanı tehdit eden şeyler var. Dünyanın havasındaki değişim. “Ne varmış canım, dünya bir ısınır bir soğur, bazı yıl sıcak geçiverir” dönemlerini geçtik.
Yangınla, sellerle, fırtınalarla boğuşuyoruz. Susuzluk kapıda. Dünya ısınıyor.
Devletlerin, şirketlerin, bizlerin havaya saldığımız karbondioksit gazı dünyayı boğuyor.
Öksürmeye tıksırmaya, ateşlenmeye, canlılığını yitirmeye başladı dünya.
Herkes şu andaki gibi davranmaya devam ederse de pek yakında, ne elma kalacak, ne de su.
Çocuklara böyle bir dünya bıraktık.
Bunun için bize çok yakında, kendisi de çocuk olan Greta Thunberg’in dediği gibi, “How dare you!” (Ne cüretle!) diyecekler.
Bunu duyduğumuzda, onlara bir özür borcumuz olacak. Evet aç gözlüydük.
Dünya gözümüzü döndürdü.
Üretebildiklerimiz başımızı döndürdü.
Daha fazla yemek ve kazanmak için dünyayı yok saydık.
Kazdıkça kazdık, çöpleri gömdükçe gömdük, çöpümüz hayatımızdan büyüktü.
Ormanlarını tıraşlayarak, denizlerine her türlü atığı akıtarak, o masmavi göğüne en pis gazları çıkararak kullandık biz burayı.
Biz buraya, Venüs ve Mars’ın arasında, Güneş’e mükemmel uzaklıkta dönüp duran ve bir sürü canlıya da ev olan cennetimiz gibi bakamadık.
Oğluma, bu durumu anlatıp, onunla beraber el ele bunu geri saracağımızı, onaracağımızı anlatmadan önce, doğayı sevdirmem gerek.
Doğayı severek büyümeli ki, dünyayı ve canlılarını korumak istesin. İnsan ancak, sevdiği için çalışır, sevdiğini korur.
Denizi sevmeyene, denizi kirletme diyemezsin. Hayvanları sevmeye hayvanı yeme diyemezsin.
Ağacı sevmeyene, ağacı kesme diyemezsin.
Tertemiz havayı içine çekmeyene, havayı kirletme diyemezsin.
Suyu sevmeyene, suyu harcama diyemezsin.
Anne Schreiber’in yazdığı, Debbie Pinkney’in resimlediği “Log Hotel” (Kütük Otel) diye bir kitap var.
Kitapta bir ağaç devriliyor ve kütüğü yok olurken, bir sürü canlıya ev oluyor, yem oluyor.
En son artık, iyice çürüyünce solucanlar yiyor ve onların çıkardığı toprak bir nevi gübre oluyor. Yandaki meşenin tohumu da düşünce üzerine, yeni meşe filizleniyor bizim kütük otelin orada.
Hayatın döngüsünü ve doğada çöp diye bir şeyin olmadığını anlatan harika bir kitap.
Sima Özkan ve Orhan Ata’nın “Soso’nun Kompost Kitabı”nı da öneririm.
Topraktaki hayatı bilsinler, ileride onu korumaya ve kıymetini bilmeye ihtiyaçları olacak.
Toprağı, hayvanı, havayı sevmekle başlayacak her şey.
Paylaş