Bodrum-Didim dumadumadum!

Arası birbuçuk saat. Arası rengi kırmızı bir göl var. Arası sıcak. Arası düşündüklerim şunlardır:

‘Doğu kediye benzer, batı da köpeğe’: Benim değil, Peyami Safa’nın Fatih-Harbiye kitabındaki Neriman’ın uydurması. Ama beğendim. Kedi miskin, uykucu, lapacı; köpek diri, çevik, atılgan diye düşünmüş. Kediyi doğuya, köpeği batıya koymuş. Tam oturmuş. Ben de Neriman gibi kendimi Fatih’ten Beyoğlu’na atmaya çalışıyorum ya, kendim bulmuş gibi oldum. Çevik kediyle, miskin köpek fikrini kafama sokmadım.

***

İstediğim şeyin olabileceğini görünce, onu istemekten vazgeçebilirim:
Ben işte böyleyim. Tam da böyleyim. O zaman bana istediğini yaptırmak kolay. Kendi istediğini uzağa benim istediğimi yakına koy, istediğin olur. Mesela tutturdum diyelim ‘ben Bodrum’da bir gün daha kalıcam. İsteyen Didim’e gitsin’ diye. Kendi çapımda bir hadi buyurun bakalım güç egzersizi. Böyle ego-fitness çalışmaları için rezistans gerekir. Karşıma bir güç konulsun ki ego kası çalışsın, şişsin. Yok ama bu Şermin menajer, mekanizmamı çözmüş. Tamam biz kalalım ekip gitsin deyiverdi hemen. Ne yani, ‘Nil yapma etme, hep beraber gidiyoruz işte’ yok mu? Yok. İşte o an karnım Bodrum’a tok. Çıkıp odama kuzu kuzu bavul topladım. Bahane olarak da cuma buralar kalabalık oluyor, sevmiyorum dedim. Acaba herkes böyle mi?

***

İçimde aynı bikini, üzerimde aynı basma elbise, ayağımda aynı parmak arası:
Bir tek sahneye çıkarken başka bir şey giyiyorum. Lüzum görmüyorum demek ki yeni mayoma şapkama falan. Hatta hoşuma gidiyor böyle yaz fasulyesi gibi, en havalısından en alles-inclusive’ine tatil yerlerinde aynı şeyi giymek. Frozen’ımı beklerken de, 10’da kapanan çay servisine yetişemezken de aynı görünmek. Einstein kıyafet meselesini dahice çözmüştü. Aynı pantolon ve gömlekten bir sürü alıp, hep onları giyiyordu. Aynı şeyi giyip durmakta büyük bir güç var. Hatta ego-stabilizer (egoyu sabitleyen). Ben parantezine almış oluyorsun, ‘sen sen sen’ olman gereken yerleri. Allahaşkına diyorsun, bu sefer kriter ne giydindi olmasın, ne ettindi olsun.

***

Dünyanın en karizmatik çifti Matthew Barney’le Björk!:
İşte böyle iki insan bir araya gelirse bütün, toplamdan büyük olur. Bir de çocuk yapmışlar, film yapmışlar. Birinin kocaman gözleri, öbürünün kocaman ağzıyla birleşmiş canavar olmuş. Bu ikisi de teker teker elde var bir doğmuş. İkisi de gözü kulakla, sözü özle, aklı fikirle buluşturup duran insan fazlası. Yaptıkları tıkanık bir yerini açar muhakkak. Bakın bu buluşma yine benim dediğime geliyor. Böyle insanlar birbirlerini zaten tanıyorlar felsefesi. Rastlaşmadır olsa olsa bunlarınki. Kıskançlık kavgaları, ‘telefonunu niye kapattın’lar var mıdır onların ilişkisinde? Kesin vardır. Dünya küçük değildir ama dardır...

***

Böyle böyle düşündüm Bodrum-Didim arası. Bir de aklıma Nurkan’ın bir tespiti geldi. Kendi kendime güldüm. Hani ilkokulda öğretmen ‘neye gülüyorsan bize de söyle biz de gülelim’ der ya, Nurkan diyor ki: Yahu ben 7 yaşındayım, benim güldüğüme sen gülmezsin ki!

Hahahahaha!
Yazarın Tüm Yazıları