Paylaş
Yanına bir evsiz yaklaştı.
“Bu havuz, para atılıp dilek dilenen bir havuz mu” diye sordu.
Bizim adam, çekimser, “At sen” dedi.
Onu bir an evvel başından savuşturmak istiyordu.
Evsiz adam atarken, “Senin için de bir dilek dileyeceğim” dedi.
Sonra da “Ama elimi tutman gerek” dedi.
İnanmayacaksınız ama bizim adam tuttu evsizin elini.
Burasında durdum şiirin. Evet bu bir şiir.
O yüzden öncesini sonrasını bilmiyorum bizim adamın.
Müzeye, bir bar olmadığı için gitmiş. Demek içmekten kaçıyor.
Evsize çok mesafeliydi en başta.
Hatta kocaman nasırlı ellerinden midesi bulandı biraz.
Ama sonra tuttu o eli. Demek birinin elini tutmaya çok ihtiyacı var.
Bir yabancı bana, “Senin için de dilek tutacağım” deseydi, tutar mıydım elini, ben de tutardım.
Ben hayatın böyle sürprizlerinde hazır bulunurum.
Eğer hayat bir yabancıyı böyle konuşturursa, elini tutmam gerek derim.
Dileğini de sormam.
Onun benim için kendimden bile daha iyi dilek dileyeceğine inanıveririm.
Bir şeyleri yapıveren insanlardan olmaktan mutluyum.
Neyse ki adam da, benim gibi biri çıktı. Elini tutuverdi evsizin.
Bizim adamla, evsiz adam gözlerini kapattılar.
Bir müzenin önünde kaldırımda kapattılar gözlerini.
Gökdelenlerden yansıyarak gelen güneşe, öksürüp tıksıran trafik sesine, aceleyle koşuşturanlara gözlerini kapadılar.
Ben de kapatır mıydım, kapatırdım.
“Artık elini tutmuşum, gözlerimi açık tutarak mı savunacağım kendimi” derim.
O da öyle dedi herhalde. Kapadı gözünü.
Sonra daldı gitti. İnsanın gözünü kapatınca dalıp gittiği yerlere gitti.
Müzenin olmadığı, evsizin olmadığı, dileğin olmadığı hatta birinin elini tutmadığı derinlerine daldı.
O kadar daldı ki, evsiz “Şimdi bırak” dediğinde, neleri bırakması gerektiğini biliyordu.
Evsiz adam, “Ellerimi bırak” demek istemişti aslında ama bizimki şiirin sonunda bile bunu anlamadı.
Bıraktı ama bıraktığı evsiz adamın elleri değildi.
Ben de bir şeyleri bırakmak gerektiğini düşündüm.
Ellerimizi bırakmadan.
Paylaş