Bir varmış, bir yokmuş kendinden sıkılıp duran insanların her gün aynı şeyi yaptığı bir ülke varmış. Adı Dünya’ymış. Buranın kralı Giden’miş. Kaçıncı Giden.
Giden her yaz parmağını dergi sayfalarında gezdirir, en güneşli, en palmiyeli, en bungalowlu Enenen adasında durdurur ve ‘işte burası’ der, gidermiş. Bunu sırf giderken ‘hayatımdaki yeni sayfa’ dönerken de‘osayfayı kapattım’ demek için yaparmış. Espiritüelmiş anlayacağınız. Espiritüelmiş çünkü rahat ve neşeli keten pantalonlar gibi püfür püfürmüş ruhu. Tek derdi küçük kardeşi Kalan’ın mutsuzluğuymuş. Kalan’a derdi sorulunca, derdinin Giden’den kaynaklandığını söylermiş. Gidenin teni altın rengi, saçları parlak, düşünceleri uçuş uçuşmuş. Anlatacak bir sürü şeyi, sanki kendini zor tutan bir gülüşü varmış. Gözlerinde japon çizgi filmlerindeki gibi bir ışık çizgisi sanki bir yelkenli gibi derinlere yol alırmış. Gidenin ağzı çok büyükmüş; yiyip içmekten, konuşup anlatmaktan. Kalanın da kulakları; Giden’in gidişini duymaktan, anlatılanları dinleyip durmaktan, ve onu iten rüzgarları kesmekten.
Kalan bir gece rüyasında Enenen adasını görmüş, sahillerde koşuyor, deniz yatağında margaritasını yudumluyormuş, uyanınca Martin Luther King gibi ayaklanıp, meydandaki Hepburda heykelinin duvarına bir bildiri asmış. Bildiride yazılanlar şunlar:
Sevgili Kalan halkı,
Sadece Kralının giden olduğu bir ülkenin halkına giden halkı değil kalan halkı olarak seslenmek isterim. Giden, bizi burda kendimizle bırakıp nereye gider? Bizim burda birbirimize baka baka aklımıza gelmeyen, ruhumuza gelmeyen, üzerimize gelmeyen şeyleri bulmaya mı gider? O nerde? Kimler var orda, ve ne var orda? Hepinizi benimle Giden’i bulup hükmüne son vermeye çağırıyorum. Asıl Kral Kalan olmalıdır diyorsanız, yarın gün ağarmadan limanda olunuz.
Liman limon şeklindeydi. Bu limon yakışıklı denizcilerin saçlarına son şekli verir, mektupların mum ışığında gerçek kelimelerini bulur, Giden’in çayına tat verir, Kalan’ınsa gözüne kaçıp yaşartırdı. Komşu ülke Zırt Pırt’ın uğrayıp durduğu limon limanı da, tabii ki Giden’in özensiz bir espirisi daha.
Sabaha karşı limanda bütün Giden halkı, ki onlara artık Kalan halkı diyebiliriz, toplanmıştı. Gece boyunca kafalarında tarttıkları Giden’in kendisi değil, giden olmasıydı. Giden hep ezici bir güçtü. İnsan evinden giden istenmeyen bir misafire bile kal derdi. Kendini yeni sularda yıkamaya giden bu insanlar, bizi aynı sularda daha sert sabunlanmaya mahkum ederdi. Kalırsak gidemezdik. Gidemezsek dönemezdik. Dönemezsek gösteremezdik. Gösteremezsek bilemezdik... Gerçi bu görüşe zıt bir Kalan atasözü bakan göz aynıyken gördüğünün pek değişmediğinden bahseder:
Gidilen liman hep limon.
Bu masal burdan başa döner ve kendini tekrar eder. Ta ki biz uyuyana kadar...