Herkesin canı benimki kadar acır, herkesin annesi benimki kadar üzülür

O kadar okudum. Yine de hiçbir şey anlamadım. Kim kime niye düşman, kimin eli kimin cebinde kafam basmadı.

Haberin Devamı

O kadar okudum. Yine de hiçbir şey anlamadım. Kim kime niye düşman, kimin eli kimin cebinde kafam basmadı. Üniversitede politika okudum, hem de Boğaziçi Üniversitesi’nde, hem de onur talebesi olarak mezun oldum desem, kimse inanmaz.
Plato’nun dediği gibi, ışığa çıkmadan gölgeleri gerçek zannederek geçecek belki de siyasetle ilişkim ama buna zerre kadar üzülmüyorum.
Bir erkek oyunu. Poker. Joker. Yıkar, döker.
Böyle kafiyelere bile yer yok, bence eğlencesi yok. Faydası yok mu? Elbet var. Onsuz bir arada duramayız ne yazık ki. Aslına bakarsanız çoğu zaman kendi şarkılarımı bile politik buluyorum.
Tek taşımı kendim aldım demek, çocuk da yaparım kariyer de demek hayatta bir saf tutmak, onu savunmak gibi geliyor bana.
Ki politika en kaba şekliyle bu değilse nedir?
Oğlum “şu anda dünyada olup bitenleri bir anlat anne” dese, ne diyeceğimi, nereden başlayacağımı bilemem. Susup kalırım. Ona kendini patlatan insanlardan nasıl bahsederim...
Nasıl anlatılabilir...
Birkaç insanın kararıyla ölen bir sürü masum. Şu anki dünya. Deli bir dünya. Halbuki geleceğe hep daha aydınlık denir. Şu an loş geliyor bana. Nereye gider bu dünya? O birkaç insan ne kararlar verecek ve tüm insanlık nerelere daha savrulacağız?
Hani dedim ya, oyuna giremiyorum çünkü oyunu anlamıyorum diye. Bu doğru. Olan bitenin altyazısını, ne buradaki ne dünyadaki medyadan okuyabiliyorum.
Anlar gibi olduğuma da itimadım yok. Ben ne yazık ki iflah olmaz bir şüpheciyim. Bu sebeple, her türlü düşünce bana teflon gibi geliyor. Üzerinde hafif pişiyor, tadını alıyor ama yapışıp kalamıyorum.
Aklımla çözemediğim bu olaylar zincirinde, yüreğimle, vicdanımla kavradığım ve emin olduğum şeyler oluyor çok şükür.
Büsbütün kaybolmamı engelleyen, günlük fırtınalarla sarsılmaz ağaçlarım var. Tepede her daim bana yol gösteren kutup yıldızım var. Yürek ve vicdan akıldan üstün yön göstermede.
Yüreğim ve vicdanım bana diyor ki, hiçbir insan, hiçbir gazeteci, yaptığı bir haber yüzünden müebbet hapse mahkum olmamalı.
Bundan sonraki hayatı, bir hücrede geçmemeli. Bir insanın canını almamış, birine dönülmez fiziksel hasarlar ve işkenceler etmemiş birinin cezası bu olmamalı.
Madem suç ve cezanın olduğu bir yerdeyiz, eli vicdandan bırakmadan adalet tartısını tutmalı. Lütfen rica ediyorum, Can Dündar’ı da öyle tartalım.
Keşke şu evrende, bir toz zerresi kadar küçük yer kaplayan, dönen mavi bir kürede yaşadığımızı daha sık hatırlasak. Hiçbir şey bizim olmadan buradan gideceğimizi unutmasak.
Keşke, herkesin canının bizim kadar acıdığını, herkesin annesinin bizim annemiz kadar üzüldüğünü hissedebilsek. Keşke her gün, bir dakika sessiz oturup, bu üç cümleyi içimizden geçirsek:
Evrende tozdan küçük bir kürede dönüyorum. Hiçbir şeye sahip olmadan buradan gideceğim. Herkesin canı benimki kadar acır, herkesin annesi benimki kadar üzülür.
Belki bir gün dünya, daha güzel bir yer olur.

Yazarın Tüm Yazıları