Babam ve Oğlum’dan önce

Bu yaz turnesinin duraklarından biri Ayvalık’tı. Hepimizin odaları havuza bakıyordu. Onlarınki de öyle.

Hepimiz sabahın 10’unda ‘goodmorning gooodmooorning’ diye bir animasyon şarkısıyla uyandırılıyorduk. Onlar da öyle.

Biz kendi aramızda, önce bunun çok sinir bozucu bir şey olduğunu düşündük, sonra fikrimiz değişti. Böyle ritmik, majör bir melodiyle uyandırılmak güneşe yakışıyordu. İyi başlanıyordu güne.

Onlar ne düşündü, ne konuştu bilmem. Bizim günlerimiz birbirine benziyordu. Karavana doluşup, plaja gidiyorduk. Denize girip, güneşe dönüyorduk. Sonra akşam hazırlanıp, müzik çalıyorduk. Onların o sırada yaptığı şeyi, sonradan görecektik.

Güzel şeyler yapmak için bir araya gelen insanlar, yemeklerde fazla konuşmazlar. Kafaları zaten bir hayalle doludur. Ağızları da yemekle. Onlar da aynen böyleydi.

Karıncalar gibi çalıştıklarından, odalarına çekilmeden önce, son bir sessizliği de birbirleriyle paylaşıyorlardı. Ya da şu an böyle yakıştırıyorum.

Yemeğe inerken Hümeyra’yı gördüm. Şermin’i kolundan dürtüp, aa bak Hümeyra dedim. Bunu, o yanımızdan geçip gidince yaptım. Kendine yapılmasını istemediğini, başkalarına yapma.

‘Onlar burda film çekiyorlar’ dedi. ‘Yönetmen kim’ deyince de Çağan Irmak dedi... Türk filmleriyle ilgili malum mesafemi koruyarak, bir şey demedim. Ertesi gün Ayvalık’tan gittim. Onları da o yaz, bir daha görmedim.

Sonra Kasım’ın son haftası oldu. Evimden ve stüdyodan çıkmaz olmuştum. İnanın dünyada neler olup bittiğini bilmiyorum.

Kafamı bu diyardan çıkarıp, Merve’ye doğum günü hediyesi vermeye gittim. O da bana, son zamanlarda herkesin herkese sorduğu hemen anlaşılan o soruyu sordu:

- Babam ve Oğlum’a gittin mi?

- Hayır, güzel mi?

Cevap, sadece Merve’nin yapabildiği bir dizi hareketten oluşuyor. Gönülden göze sıçrayan ve kafa iki yana sallanırken ellerin göğüste birleşmesiyle son bulan o hareket. Bu filme gidilecek. Böyle sessiz cevaplar nadirdir.

İki gün sonra Şermin filme gidip, çok ağladı. Bir daha giderim dedi.

Ben babama, gel o filme gidelim çok ağlıyormuşsun dedim. O da para verip niye ağlayayım ki dedi. Ben bu cevabı onun aşırı duygusallığına verdim. Ve nihayet dün, yazın Ayvalık’ta sessiz sakin akan, şu ağlatan filmi izlemeye gittim.

Bugün, perdenin arkasındaki herkesi, insanın içini dışına çevirip, tatlı tatlı silkeleyen bu filmi yaptıkları için tebrik ederim. İçim havalandı. Tekrar giyince batmadı. Bunun için ayrıca teşekkür ederim.

Perdenin önündeki herkesi de, bu filme serbest bıraktıkları bir yüzle gitmeye davet ederim. Zira insanın gülerken ağlamak, ağlarken gülebilmek için o rahatlığa ihtiyacı var. Yaşasın sessiz ve derinden güzel şeyler yapan insanlar.
Yazarın Tüm Yazıları