Anne sen bu satırları okurken, ben içeride uyuyor olacağım. Ve sana ithaf ettiğim bu yazı, pazartesileri yazdığım için bir gün rötarla gelecek.
Ama fark etmez, çünkü dün anneler için hiç uzak değil. Sana dün gibi geliyor ya doğduğum gün, merdivenden düştüğüm gün, benime bakıp "anne bak sen" dediğim gün. Bugünü vesile bilip, sana söyleyemediğim, söylemeyi hep unuttuğum şeyleri yazmak istiyorum.
Anne bence sen çok güzelsin. Yıllar, biz balkondan dünleri uğurlarken döktüğümüz bir tas su kadar. Önce geçmek bilmezler, sonra geçip giderler. Bir kadın için, yıllara meydan okumanın en büyük meydan savaşı olduğunu biliyorum. Ve sen anne, bu savaşın botoxsuz, çivisiz kahramanısın. Hálá o miniminnacık etekleri giydiğin günkü kadar güzelsin. Siyah beyaz resimlerindeki kadar. Babamın seni görüp, "hep onu görsem olur artık" dediği günkü kadar. Bunu sana hiç söylemediğimi fark ettim. Ne kadar güzel olduğunu.
Anne bence sen insana neşe veriyorsun. Gidip kendime bir ev tuttum. Gönlün hiç razı olmadı ama senin kızın böyle bir kız işte. Sizden sıkıldığımdan değil, ben kendim kız başıma her şeyi yaparımcıyım da ondan. Sonra o evi tutmama rağmen, niye gidip gelip bir bahane bulup sizde kalıyorum biliyor musun? Sabah uyandığımda senin gülen yüzünü öpmek için mutfakta. Senin yüzünü en çok güldürenin, beni gülerken görmek olduğunu bildiğimden.
Anne sen bugüne kadar gördüğüm en çalışkan insansın. Yıllarca erkenden kalktın. Dayımla kurduğunuz moda işinde arı gibi çalıştın. Geceleri kazaklara teker teker pullar diktin. Bazı günler atölyedekilere yemek yapıp götürdün. Bir yandan sürekli dağılan bir ev, yemek bekleyen iki çocuğun, bir de kocan vardı. O ev bir gün bile, sıcak bir yuva olmaktan uzaklaşmadı. Sonra kızın şarkıcı olunca, onun her şeyiyle ilgilendin. Gitarla çaldığı şarkılarını dinledin, turnelerine çıktın, kıyafetlerini diktin. Anne sen sadece kumaşları değil, dağılmayayım diye beni de kendime tutturdun.
Anne sen bize ne güzel annelik yaptın. Ruhumuzun karanlıklarına çekildiğimizde, o çukura elini atıp bizi el yordamıyla buldun. Seni karanlığa çektiğimizde fosfor gibi parladın. Sesimiz çıkmadığında duydun. Bas bas bağırdığımızda duymadın. Dizlerini, omuzlarını ve ellerini dikenlerimize yastık yaptın. Kendimizle dolup taştık. Sen altımıza tabaktın da ondan taşabildik. Bir gün aç bir ilaç, çaresiz ve yalnız kalmadık. Hep birinin yavrusuyduk.
Anne seni bugüne kadar kırdığım her an için özür dilerim. Seni kırmak en kolaydı, ondan yapmışımdır. Dilimin ucuna gelen her lafı, sana duyurduğum içindir. Hani insan sinirlendiğinde, eline geçen ilk şeyi fırlatır ya öyle bir şey. Sen hep en yakında durduğun için, her şeyin suçlusu ve her şeyin güçlüsüsün. Bu senin kaderinin bir parçası. Hani biz değil de başka çocukların olsaydı, bu yine olacaktı. Anneden kızlarına geçen annelik tahtı benim olana dek, bu masal böyle sürüp gidecektir.
O gün geldiğinde en büyük dileğim, senin gibi bir anne olmaktır... Hani cennet ve cehennem buralardaymış ya, cennet sahiden de senin ayaklarının altında. Senle cennetim uzun sürsün anne. Allah sana uzun ömürler versin.
Bir de hep aklında kalsın diye sona yazıyorum: Anne seni çok seviyorum.