Paylaş
Yok, şöyleymiş. Üç gündür şekersiz beslendiği için üç tane takmış. Bu bilezikler ‘alışkanlık kazanma’ bilezikleriymiş. Toplamda 21 tanelermiş. Beynin yeni bir alışkanlık kazanmaya alışması 21 günmüş. Yeni alışkanlığını uyguladığın her gün, yeni bir bileziği takıyormuşsun.
Ha, ama işin zor bir tarafı var. Mesela 18 gün şekerli bir şey yemedin. 19’uncu gün yedin. Haydi bakalım bütün bilezikleri çıkarıp baştan başlıyorsun.
Hiç alışkanlığı bozmadan 21 gün gitmen gerekiyor ki, beynin yeni ağını örsün.
Bu arada, bir şeyi bırakmak için kullanabileceğin gibi, kendine yeni bir alışkanlık kazandırmak için de kullanabilirsin bu 21 bileziği.
Mesela “Her gün yürüyeceğim” gibi. Başlarsın yürümeye ve tek tek bilezikleri geçirmeye. Tabii ki bayıldım. Tabii ki, ben de istedim aynılarından.
Tamam, hangi renk isterdim, siyah mı sarı mı? Siyah çok sıkıcı geldi, sarıyı seçtim. Şimdi sıra alışkanlık seçmeye geldi. “Mesela” dedi, “Kardeşim aynı anda iki alışkanlık edinip, bir tane de bırakmak istiyor. Bütün kollarında üç değişik renk bilezikler var”.
Yok artık, bu bana fazla. Ben teker teker giderim.
Hepimiz düşünürken, düşünegeldiğimiz gibi düşünüyoruz. Buna sinir oluyorum ben. Yani sizinkine değil, kendiminkine. Bazen de başkalarınınkine tabii. Çoğu şeyi aynı şekilde yapıyoruz.
Bir zaman sonra, nedeni kaybolup gidiyor. Neden o şeyi, öyle yaptığımızı unutuyoruz, kendisi kalıyor kabuk gibi. Ama mühim olan içiydi. Yani boş kabuğu ne yapayım değil mi?
Çocuklarda ilk bayıldığım şey o olmuştu. Oluşmamış alışkanlıkları, derinleşmemiş düşünceleri, yaz yağmuru gibi bir anda bastırıveren duyguları var. Halbuki biz? Alışkanlık nokta. Düşüncem bu stop. Duyguya yer yok, bitti.
Bu bilezikleri bundan sevdim ben. Her gün bir şeyi düşünmeyi bile deneyebilirsin. Sana ait olmayan bir şeyi giyip, prova eder gibi.
Ortaokuldayken, yaz tatillerinde kökten değişmeye çalışırdım. Olduğum halimden pek memnuniyetsizdim. Hele bir sonbahar gelip de okullar açılsın, herkes görecekti. Bambaşka biri olacaktım.
Şimdi hatırlamıyorum bu geliştirilmiş Nil’i. Ama her kimse, hâlâ peşimi bırakmadı. Bir dinlenmek nasip olmadı gölgemde. Hep bir inşaat. İşte bu bilezikler o sebeple tam benlik.
Her sabah 20 dakika meditasyon bileziğine ihtiyacım yok, onu bileziksiz de yapmayı başardım bu yaz. Ama mesela her gün sihirli kutumu açıp, bakmayı unutuyorum. Benimkinden müzik ve sözler çıkıyor.
Çocukken fısıldamışlardı kulağıma periler:
Onu her gün açmalıyım. Hem hava alıyor. Hem ne geleceği belli olmuyor. Yine de unutuyorum günün hay huyundan çoğu zaman.
İnsanın kendini hayal kırıklığına uğratacak şeylerine de ihtiyacı var. Kutumu n’olursa olsun açmam lazım.
“N’olursa olsun, üretme” bileziği diyelim. “Bir iki satır, üç beş nota bileziği” diyelim, işte ondan sağlam bir, 21 ayar dizmek isterim koluma.
Bir de, ilk ekmeği, sonra şekeri, sonra da süt ürünlerini keserek vücudumu dinlemek isterim. Yani üç kere 21. Neredeyse yazın sonu.
Yazın da insanın iradesi tembelleşiyor. Bileziklerin bu tembelliğe iyi geleceğini umuyorum.
Her gün yürümeyi, okumayı, bir sayfa yazı yazmayı da eklersek kollar omza kadar dolar, işin ucu kaçar. İnsanın kendi üzerine bu kadar da gitmemesi lazım. Her yerimizden başlayamayız işe. Bir yerimizden başlayabiliriz. Mühim olan başlamak. Katılaşmamak. Biliyorum, böyledir, bu budur dememek.
Deneyelim mi ne dersiniz? Evdeki iplerden bir bilezik, başucumuzdaki kağıda bir çentik, bir sepete 21 bilye fark etmez. Maksat benimle ben arasında gizli bir 21 gün sözleşmesi. Kimseye söylemek zorunda değiliz.
Şeker, sakız, spor olmayabilir. Her gün gözlerini göğe dikip, bir teşekkür etmek kadar basit olabilir.
Madem ki 21 adım, bize bir yol olarak geri dönüyor, o halde neden sonbahara bambaşka olmayı denemeyelim değil mi?
Paylaş