2010’a sevgiyle

Bir rivayete göre, insan dönüp de geçmiş zamana bakmamalı. Şayet bakarsa, hayat yolculuğunun onu biraz tutacağı söylenir.

Tıpkı anne babalarımızın, araba seyahatlerinde bize içeri değil dışarı bakmamızı söylediği gibi, hayat üzerine edilmiş cümleler bize ileriye bakmamızı tembihler. Hep geleceğe. Geçmişi, alelacele eskiciye verin derler. Bense bugün, tam tersi yöne bir bakış yaptım. Beni, yeni zamanların terminalinde bekleyen 2011’e doğru kollarımı açmadan önce, boynumu çevirip 2010’a baktım. Hızlı hızlı saçlarımı tarar gibi, bir seneyi taradım ve işte bunlar çıktı karşıma:
Bir sabah Nil Nehri’nde, sevdiğim herkesle ‘Nile Adventurer’ adlı gemide uyanıp, ismimin üzerinde yüzerek, Serdar’a varmak...
Rebeka’nın burnuma uzattığı o pembe gülün kokusu...
Perinin hâlâ küçücük oluşu, hâlâ peri gibi oluşu ve gülüşü...
Kardeşimin, hayallerinin peşinden cesurca gidip, başka bir kıtada başlattığı yeni hayatı...
Yine yağmurlu Oxford sokaklarında elimde defterlerle koşuşturduğum TED konferansında öğrendiklerim... Ve orada yılın adamı Julian Assange’ı görmek...
Fairouz, Beyrut, o küçük Ermeni restoranındaki vişneli kebap...
Hiçbir yere gitmeyen, hep seven, sarılan, kabul eden arkadaşlarımla geçen tüm zamanlar...
Kirildim.com’da kalp kırıklıkları toplamaya başlamam...
Yeni albümüme yazdığım şarkılar ama ondan önce ilk defa istikrar gösterdiğim gitar derslerim...
Klasikleri yeniden keşfetmem, mesela Beatles, mesela Gönülçelen, mesela As Time Goes By...
Sahara Çölü’ndeki kum tepelerinden aşağı yuvarlanmak...
Yüzümü panda gibi boyamak...
Heykel parkında bisikletle gezmek ve yıllar sonra ilk kez buluştuğum piknik sepeti...
Yanına gidince suyun derinliklerine geri dönen kocaman su kaplumbağası...
Kelebek serası ve kaybolduğum labirent...
Başka bir şehirde kendimi kendimle nadasa bıraktığım o üç gün...
Konya’da ben sahnedeyken çıkan ve bizi indirene kadar dinmeyen o deli rüzgar...
Ankara’da ağzıma attığım nitrojenle dondurulmuş çilek...
Sonunda bale elbisesiyle sahneye çıkmak...
Evimin içinde gezinen, benimle bir yaş daha büyüyen küçük büyük herkes ve her şey...
Anneliğinden, güzelliğinden hiçbir şey gitmeyen annem...
Ama en sürprizi: 30 sene aradan sonra uçağa binip, küçük bir dünya turu yapan babam. İnsanın isterse, 60 yaşında bile korkularını sigara izmariti gibi yere atıp ezebileceğini göstererek, seneyi kapattı.
Dünya bir kez daha güneşin etrafında dönerken, ben de buralarda döndüm. Geçmişe bakmakta insanı tutan bir şey yok, bilakis pek çok şükür var, gördüm.
2011, hadi seni de görelim.
Yazarın Tüm Yazıları