Paylaş
Geçici yasaklardan sonra gelen nimetin farkına vardık. Geçici yasaklardan sonra gelen müsaadenin ne denli güzel olduğunu bire bir yaşadık. Nefsimizle mücadele ettik. Çoğu kez de nefsimizin yanlış taleplerini geri çevirebildik.
Teravih namazı alışkanlığı bizde secde edebilme şuuru oluşturdu kısmen de olsa. Allah’a secdenin insanı zirveleştirdiğini hissettik. Yere en yakın an’ın semada zirve kabul edildiğini anladık. Secdeyle onurlandık. Secdenin ve hatta namazın; ibadetin ötesinde bir anlam taşıdığını, Allah’a verdiğimiz ahid üzerinde olduğumuzun ilanı olduğunu yineledik.
Alın terimizden fakirlere pay ayırdık. Zekâtın bir anlamda, sermayeye farkında olmadan bulaşmış olan kirlerden arındırma olduğunu vererek yaşadık. Sadakalarımıza muhtaçları ortak ettik. Daha sevecen olduk. Daha toleranslı, daha güler yüzlü olduk. İnanıyorum ki daha da az suç işledik.
Zenginlerimiz daha cömert, fakirlerimiz ise daha kanaatkâr odu. Ahretimizi daha çok düşünebilme şansı yakaladık. Ötekinin yerine kendimizi koyduk, ötekini horlamadan zorlamadan, küçük görmeden.
Şimdi yeni bir döneme girdik. Bayram sonrası hayatın rutin akışına bırakacağız kendimizi. Bu noktadaki korkum ramazandan sonra ara verdiğimiz bütün kötü alışkanlıklarımıza yeniden merhaba dememiz olacaktır.
Peki, bu böyle olacak mı? Bence evet, olacak. Bazımız ramazanı hiç yaşamamış gibi kendini acımasız bir yaşamın çarkları içinde bulacak. İyi olmaya çabalasa da olamayacak. Çünkü iyi bir çevresi yoktur. Çünkü kendisini iyiye çevirecek gönül arkadaşı yoktur. Daha doğrusu bütün çevresi onun gibidir. “Himmete muhtaç bir dede kime himmet ede?” Kendisi muhtaç olan kime el uzatabilir ki...
Aslında çoğumuz çevremizin kurbanıyız. Dışımızdaki dünyanın farkında değilizdir. Yumurtanın içindeki civcivi konuşturabilirseniz, dünyanın gördüğü kabuktan ibaret olduğunu söyler. Ne zaman ki yumurtayı kırar, kabuktan çıkar, işte o zaman dışarıda büyük bir kâinatın olduğunu fark eder.
Bizlerinde kabuğu kırması zamanı geliyor aslında. Günahlardan ebediyen hicret etmek, iyilerle yol bulmak, Kuran’ın zarif ifadesiyle ahrette söylenecek olan; “Keşke Resul’e yol bulsaydım” pişmanlığını yaşamadan düze çıkmak doğru çözüm değil mi?
Hz. Peygamber (sav) kendisini öldürmek için gelen Ömer bin el-Hattab’ın omuzlarını tutar, silkeler ve uyarır:
- Daha ne zamana kadar Ömer! Daha ne zamana kadar direneceksin? Yoksa Ebu Leheb hakkında inen surenin bir benzerinin senin hakkında inmesini mi bekliyorsun? Hattab’ın oğlu daha neyi bekliyorsun?
Hz. Ömer (ra) bu sözlerden o kadar etkilenir ki bütün heybet ve gücünü kaybetmiş bir ses tonuyla:
- Şimdi ey Resul! İşte şimdi imanımı ilana geldim, cevabını verir.
Sizler de bir peygamber eli mi bekliyorsunuz? Sizi tutup sarsacak daha ne zamana kadar diyecek bir Resul mü bekliyorsunuz? İşte orada bekliyor. Tam 1400 küsur senedir bekliyor. Kendisini okuyacak, kendisini anlayacak gözler, kulaklar bekliyor.
Evet, bugün o Peygamber (sav) belki yok ama O’na inen o kitap -Kuran-ı Kerim- bütün ihtişamıyla orada sizi bekliyor. Beni okuyun ve anlayın diyor. Tıpkı, İbni Mesud’un, Ubeyy b.Kab’ın, Useyb b.Hudayr’ın okuduğu gibi okuyun diyor.
Hz. Ebubekir’leri, Hz. Ömer’leri, Hz. Osman’ları, Hz. Ali’leri, Hz. Hüseyin’leri (r.anh) yetiştiren mukaddes kitap, hiçbir harfi değişmeden aramızda. Yeter ki anlayalım. Ama doğru anlayalım. Peygamberimizi ve aklımızı öne alarak anlayalım. Rabbimiz bizden ne istiyor, bizden ne bekliyor, insanlık bizden ne bekliyor, biz kendimizden ne bekliyoruz. Bütün bunların cevabı işte orada.
Dilerim ki ramazan sonrasında içimize doğabilecek boşluğu Kuran’ın ışığıyla doldurabiliriz.
Son sözü Hz. Aişe’ye (ra) bırakalım:
Hz. Aişe’ye (ra) sordular.
- Ey müminlerin annesi! Allah Resulü’nün ahlakı ne idi?
Hz. Aişe (ra) şöyle dedi:
- O’nun ahlakı Kuran idi. Siz Müminun suresini (23. sure, 118 ayettir) okuyorsunuz değil mi? “Müminler gerçekten kurtuluşa ermişlerdir” ayetinden itibaren oku.
Soruyu soran zat diyor ki; ben şu ayetleri okudum:
- Müminler gerçekten kurtuluşa ermişlerdir.
Onlar, namazlarında kurtuluşa ermişlerdir.
Onlar, boş şeylerden yüz çevirirler.
Onlar, zekâtlarını verirler.
Onlar, ırzlarını korurlar. (Müminun 1-5)
Hz. Aişe (ra) der ki:
- İşte Resulullah’ın (sav) özellikleri bunlardı..
Ramazan bir aydır. Gelir-geçer. Ama bu ve benzeri ayetler hep yanı başımızda bize gülümseyip durur.
SORALIM ÖĞRENELİM
Hz. Ali’nin (ra) Tevbe suresinin bazı ayetlerini hacda bulunan Hz. Ebubekir’e (ra) ilettiği gibi bir konu okudum. Nedir bu konu?
Murat ÖRS/İSTANBUL
Olay şudur: Hicretin 9. senesinde Peygamberimiz (sav) Hz. Ebubekir’i (ra) hac görevlisi emir olarak Mekke’ye gönderdi. Kendisi Medine’de kaldı. Onlar gittikten sonra Tevbe Suresi nazil olmuştur. Bu surede müşriklerle ilgili siyasi bazı kararlar alınmıştır. (Detayını tefsirlerden okuyabilirsiniz.) Hz. Peygamber (sav) inen bu ayetleri Hz. Ebubekir (ra) ve diğer Müslümanlara iletmesi için Hz Ali’yi (ra) görevlendirmiş ve arkadan göndermiştir. Mekke’de Hz. Ebubekir’e (ra) yetişen Hz. Ali (ra), Hz. Ebubekir’in (ra) kontrolü altında bayramın birinci günü akabe cemresinin yanında bir hutbe okuyarak Tevbe Suresi’nin yaklaşık kırk ayetini okumuş ve Peygamberimizin (sav) talimatını halka iletmiştir. Sorduğumuz olayın özeti budur.
İslam’da kadın ve erkekler her konuda eşitler midir?
Nurgül AÇIK/İZMİR
Dinimizde erkeğe tanınmış bulunan temel hak ve hürriyetler, kadına da aynı şekilde tanınmıştır. Maddi ve manevi varlığını koruyup geliştirme; kişi güvenliği ve hürriyeti, vicdan, dini inanç ve kanaat hürriyeti, yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunmada bulunma hürriyeti, mülkiyet ve tasarruf hakkı, mesken dokunulmazlığı, onur ve şerefin korunması, evlenme ve aile tesisi hakkı, özel hayatın gizliliği, geçim garantisi gibi temel haklarda kadın ve erkek arasında İslami açıdan hiçbir fark yoktur.
Mahşerde peygamberlerin hesaba çekileceği doğru mudur?
Ömer GÜZELYÜZ/MUĞLA
Maide Suresi 116. ayetinde de açıkça belirtildiği gibi peygamberler de sembolik olsa da hesaba çekileceklerdir.
Paylaş