İslam tarihinin bir numaralı hanımefendisi

O Medine’nin hanımefendisiydi.

Bence Medine’nin bir numarasıydı. Hz. Peygamber’in narin, nazenin kızı, Müslümanların 4. halifesi olan Hz. Ali’nin hanımı. Kerbela’da zulme baş eğmeyip sonuna kadar direnen ve şehadete ulaşan cennet gençlerinin efendisi olan Hz. Hüseyin’in annesi. Diğer oğlu Hz. Hasan zehirlenerek hayata veda edecekti. Kızı Hz. Zeynep ise zalimlerin yüzüne hakikati en sert haykıracak kadar büyük bir sembol.

Çağımızda, ülkenin en önündeki hanımları için bir sıfat kullanılır: “First Lady” derler. Bence mütevazı hayatı, saygın yeri, etkinliği, hikâyesi, bıraktığı tesir ve oluşturduğu manevi miras itibarıyla -eğer tabir uygun düşecekse- Medine’nin First Lady’si Hz. Peygamber’in kızı Hz. Fatıma’dır.

Kız çocuklarının diri diri gömüldüğü coğrafyada Hz. Peygamber’in nübüvvetinden hemen sonra doğan Hz. Fatıma babasının biriciğiydi. Zira Peygamberimizin diğer kızları Zeynep 30 yaşında, Rukiye 21 yaşında, Ümmü Gülsüm ise 26 yaşında vefat etmişler, bir anlamda sevgi yoğunluğu Hz. Fatıma’da birikmişti. Doğru ya, Hz. Peygamber’in oğullarından Kasım 2, Abdullah ise 3 yaşında vefat edecekti. Bundan dolayı olsa gerek Hz. Peygamber için Fatıma hem anne, hem evlat, hem dert ortağı, hem torunlarının annesi ve hem de Medine’nin çilekeş kadınıydı.

En zor günleri gördü. Mekke’de -Kâbe’de- Peygamberimizin üzerine devenin işkembesini koyarak eziyet ve alay ettikleri o çetin günde, babasının üzerindekileri narin elleriyle ve ağlayarak savuracaktı. Sonraki yıllarda bütün hayatı, bir kenara savurduğu gibi.

Allah’ın Resulü ona “Babasının anası” derdi. Hatta bazı âlimler uzak ihtimal olsa da Kevser Suresi’nde anılan Kevser’in Hz. Fatıma olduğunu söylerler. O içeri girerken Hz. Peygamber ayağa kalkar ve onu ayakta karşılardı. Bir seferinde “Baban sana feda olsun” demişti. Bir seferinde de “O, benden bir parçadır. Onu üzen beni üzmüştür. O, kadınların ulusudur” diyerek sevgi boyutunu anlatmıştı. Medine’nin hanımefendisi kendi halinde yaşadı. Mütevazıydı. Çoğu kez evinde sıcak yemek bulamadı. Hiç hizmetçisi olmadı. Sırtında su getirir, eliyle buğday öğütür, ateş körüklerdi. O, Hz. Ali ile geçirdiği asil ama bir o kadar mütevazı olan hayatını anlatırken iç burkacak şu cümleleri kullanır: “Bizim bir yorganımız vardı. Uzunlamasına üzerimize örttüğümüzde sırtımız açılırdı. Enlemesine örttüğümüzde ayaklarımız açılırdı. Bazen yemeğe otururduk da, kapıya bir fakir gelirdi; yemeğimizi ona verir, biz aç yatardık.”

Hz. Peygamber kızının solgun yüzünü gördüğünde daralır, şöyle buyururdu: “Muhammed’in kızı, halini biliyorum. Ama biz Muhammed ailesi böyle olmak zorundayız. Bize temiz bir hayat için ancak doyasıya yemek; ancak doyasıya.” Hayatının özeti şuydu yani: “Halkın yaşam düzeyini yükseltelim. Bu olurken halkın en mütevazı olanı gibi yaşamaya devam etmek zorundayız.”

Bir seferinde kolunda bilezik gördüğünde Allah’ın Resulü rahatsızlığını belli edecek, Hz. Fatıma da bilezikleri bozdurup fakirlere dağıtacaktır. Sanki Hz. Peygamber şunu anlatır: “Medine’nin bir numaralı hanımefendisi; sen halktan daha mütevazı yaşa. Onlarda yoksa elindekini onlara dağıt.”

Denilir ki, Hz. Ali ile olan evliliğinden Hz. Fatıma’nın beş çocuğu oldu. Hz. Hasan, Hz. Hüseyin, Muhsin, Ümmü Gülsüm ve Zeynep.

Resulullah’ın son günleridir. Fatıma’sını çağırır. Fatıma gözleri yaşlı bir şekilde en sevdiğine yaklaşır. O, Fatıma’nın kulağına bir şeyler fısıldar. Fatıma kalkar, sendeler, köşeye çöker, ağlar, ağlar. Sonra yine ağlar. Çok ağladığını gören hasta Peygamber Fatıma’sını bir daha çağırır. Sonra yeniden fısıldar kulağına. Hz. Fatıma kalkar ama yüzü rahattır artık. Zira Hz. Peygamber ilk seferinde “Baban Rabbine kavuşacak” demişti. Çok sarsıldığını görünce de “Üzülme! Bana ilk sen geleceksin” buyurmuştu. Meğer yüzündeki tebessüm bundanmış.

Resulullah’ın vefatından sonra gömüldüğü odasında onu hiç yalnız bırakmadı. O artık her gün babasıyla konuşur gibi mezarının yanı başındadır.

Gül yüzlü Resul’den sonra, ay yüzlü Fatıma hızla çökmeye başladı. Ziyaretine gelenleriyle dertleşiyordu. “Zalimler yeryüzünde rahatça geziniyorlar. Haklar gasp ediliyor. İleride zor günler yaşayacaksınız.”

Son günleridir. Şu Peygamber’e çok benzeyen Medine’nin hanımefendisi artık vuslatın kapısındadır. Babası gibi vakur, kararlı, hatip ve ilim doluydu.
Peygamberimizin mescidinde kadınlara vaaz ettiğini biliriz. Tarzı babasının aynısıydı. Bir seferinde şöyle diyordu: “Siz bir yudumluk su gibiydiniz. Ateş çukurunun kenarında idiniz. Açgözlülerin yiyecekleri bir lokma idiniz. Ağaçların yapraklarını yerdiniz. Ayaklar altına düşmüştünüz. Sonra Muhammed (s.a.v.) sayesinde
ayağa kalktınız...” Bazen sert ve ağır konuşurdu. Sanki yeniden cahiliye dönüşlerinin önünü kapatıyordu.

Yaşı 23-27 civarındadır. Yorgundur artık. Son uykusuna uzanacaktır. Odası babasının mezarının bitişiğindedir. Yıkanır, koku sürünür, çocuklarını yanına alır ve tek tek öper. Sonra çıkarılmalarını ister. Son vasiyeti şuydu: “Ölümümden sonra beni yıkamayın. Ben kendimi yıkadım. Kefenim bu elbisem olsun. Beni babam gibi gece gömün. Ali beni Baki mezarlığına gömsün.” Kalktı. Yatağını kıbleye çevirdi. Uzandı, sağ elini başının altına koydu. Derin bir uykuya daldı. Biraz sonra uyandırmak için gelenler onun gül yüzünde tatlı bir tebessüm gördüler. Belli ki, çoktan babasına kavuşmuştu bile... Miladi 632’nin kasım ayıydı. Ramazan 3’tü. Denir ki vefatından sonra yıkanmıştır. Gece yarısı az bir kalabalıkla Baki mezarlığına gömüldü. Medine halkı vefatını duyunca Medine mezarlığına akın akın gelecektir. Medine’nin mazlum ve bir o kadar da dik hanımefendisine uzun uzun ağlayacaklardır. Evet, bence Asr-ı Saadet’te Medine’nin bir numaralı hanımefendisi hiç şüphesiz Hz. Fatıma’dır.

Not 1: Bu yazımızın içeriğinde İslam Tarihi yerine ‘Medine’ özel ismini kullanmayı tercih ettim. Çünkü Medine’de kurulan medeniyet genel ilkeleri itibariyle İslam’ın genel bir referansıdır

Not 2: Bu ayın 26-27. gecesi Berat Kandili’dir. Ramazandan önceki son kandil. Bu gecede saat 22.30’dan sonra Star TV’de buluşalım.

SORALIM ÖĞRENELİM

Ezandan sonra bir dua okunuyor. Arapçasını ezberleyemedim. Türkçesini okuyabilir miyim? Anlamını yazabilir misiniz? / HAKKI OLGUN / KONYA

Ezandan sonra okunan duanın Türkçesini okumanızda hiçbir sakınca yoktur. Anlamı ise şöyledir:

“Ey eksiksiz davetin (ezanın) ve kılınmak üzere olan namazın Rabbi olan Allah! Muhammed aleyhisselama vesile ve fazileti (cennette yüksek dereceyi) ihsan et. Ve kendisine vaat ettiğin Makam-ı Mahmud’a ulaştır. Sen vaat ettiğinden caymazsın.”

Kuran ayetleriyle dua ederken cümlelerde farklılık olabilir mi? / SUNA YORULMAZ / TEKİRDAĞ
Kuran ayetlerini doğru ve tam okumak esastır. Ancak -dua niyetiyle iktibasta bulunarak- Kuran ayetlerinden cümleciklerin de bulunduğu genel bir dua edilecekse, anlamı bozmayan ifadeler kullanılabilir. Mesela, dua içinde “Ben nefsime zulmettim” diyeceğimize “Biz nefsimize zulmettik” diyebiliriz. Bu ayeti değiştirmek anlamına gelmez.

Gebe hayvan kurban edilebilir mi? İSMET KETEN / IĞDIR
Gebe hayvanın kurban edilmesi birçok açıdan sakıncalıdır. Hayvan alırken buna dikkat edilmelidir. Bununla beraber böyle bir hayvan bilinmeden kesilirse kurban geçerli olur ve eti yenir.

İmam Ahmet bin Hanbel’e zamanında zulüm yapılmış olduğu bilgisi doğru mudur? / MELİH AYDIN / İSTANBUL
Bu konudaki bilgileri ‘Mezhepler Tarihi’ isimli eserlerde bulabilirsiniz. Ama özetle şunu söyleyelim: İmam-ı Azam (Ebu Hanife), İmam-ı Malik (Malik bin Enes), İmam-ı Ahmed (Ahmet bin Hanbel) ve İmam-ı Şafii (Muhammed bin İdris) yaşadıkları çağlarda, zalim yöneticiler tarafından işkence görmüşlerdir. Zulme uğramışlardır. Tehcir edilmişlerdir. Hanbeli mezhebinin imamının, mihnetül Kuran denilen olayda ve dönemde büyük eziyetlere uğradığını biliyoruz. Bu büyük insanlar baskılara boyun eğmemişlerdir.
Yazarın Tüm Yazıları