Dilin afetleri (dilimizle düştüğümüz günahlar)-1

RAHMETLİ Şerife ninem Arapçayı anadili gibi iyi bilirdi. Çünkü hem babası, hem eşi, hem kayınpederi ve hem de oğlu müftüydü.

Haberin Devamı

Onlardan Arapçayı ve dini ilimleri öğrenmişti. Otoriter bir kadındı. Kimseye eyvallahı olmazdı. Fakirlere günlük erzak dağıtırdı. Saygındı. Söyledikleri uygulanırdı. Bazen bizleri oturtur, bizlere kitap okur ve okuduklarını tercüme ederdi. Bir gün çok ilginç ve unutamadığım bir örnek aktarmıştı. Hayvanların hayatından ilginç bilgileri konu alıyordu bu kitap.
Bu ilginç bilgiyi sizinle paylaşayım dedim.
Bir kuş varmış. Bu kuşun adını da yazıyordu kitap ama unuttum. Bu kuş gagasıyla yerden yem toplarken çok itinalı davranırmış. Yutacağı yemi gagasına aldıktan sonra şöyle bir tartarmış. Yere koyar, bir sağa bir sola çevirirmiş. Enine, boyuna, sertliğine, yumuşaklığına bakarmış. Yemeğe niyetlendiğinde de gagasına alırmış ve sonra da kuyruğunun altına doğru götürüp bakarmış. Ben bu yiyeceğimi rahat hazmedebilir miyim, rahat hazmedemez miyim diye hesaplarmış. Rahat hazmedebileceğine kanaat getirince de o yemi yutarmış. Hazmedemeyeceği hiçbir yemi yemezmiş.
Şerife ninem bu hikâyeyi aktardıktan sonra şöyle derdi: Söyleyeceğiniz sözü söylemeden evvel, önce iyice tartın. Bakın bu kuş bile bir yemi nasıl hazmedeceğini tartıyor. Siz de hesabını veremeyeceğiniz sözü kullanmayın, boş laf etmeyin. Çünkü söz kullanılmadan önce sizin esirinizdir, siz onu kullandıktan sonra da siz onun esiri olursunuz. Ben bu örneği duyduktan sonra, kuş kafalı sözünü çok anlamsız buldum.
Bu örneği neden verdim; şundan dolayı, birçok sıkıntının sebebi dilimizden çıkan hesapsız sözlerdir. Çoğu kez tartmadan konuşuyoruz. Sözlerimiz tartılınca da terazinin bozuk olduğunu söylüyoruz.
Buna çağımızda ‘dilin şehveti’ diyorlar. Hz. Peygamber (s.a.v.) zamanında bu konuda uyarmıştı. Çevresindeki arkadaşlarından biri soruyordu: “Ey Allah’ın Resulü! benim hakkımda en korktuğunuz şey nedir”. Hz. Peygamber (s.a.v.) eliyle dilini tutup “İşte şu” cevabını verdi. (Tirmizi, Zühd, 6)
Başka bir seferinde ise “Allah’a ve ahret gününe inanan kimse ya hayır konuşsun veya sussun” buyurdu. (Tirmizi, kıyamet, 51: hd. 2502)
Hayırlı ve faydalı söz bir ibadettir. Kötü ve çirkin söz ise günahtır. İnsan güzel sözden ötürü sevap kazanır, ama çirkin, yakışıksız ve şerre teşvik eden sözden ötürü de sorumluluk altına girer.
Eskiler “Dilin afetleri vardır, bunlardan sakınmazsan başın sıkıntıdan kurtulmaz”, “Hem dünyada ve hem de ahrette iyilik ve kötülüklerin kadar sözlerin de teraziye konur” demişlerdir.
İşte sakınılması gereken sözlerden, hükümlerden bir kısmı:
-  Başkalarını aşağılayıcı, alçaltıcı sözden sakınmalıyız.
-  Başkası hakkında ‘Cennettedir’ veya ‘Cehennemdedir’ gibi Yüce Allah’ın vereceği kararı biliyormuşçasına hüküm vermekten sakınmalıyız.
-  Başkalarını helakta görmek, sadece kendinizi ve çevrenizi kurtulmuşlardan görmek sakıncalı hükümlerdendir.
Hz. Peygamber (s.a.v.) böyle bir kanıdan sakındırıp şöyle buyuruyor:
- “Bir kimsenin insanlar helak oldu dediğini duyarsanız, bilin ki, o kendisi herkesten çok helak olandır.” ( Müslim, Birr, 139, hd: 2623; Muvatta, Kelam, 2)
-  Söz atışmasından, münakaşa ve ağız kalabalığından sakınmak lazım. Hz. Peygamber (s.a.v.) “Haklı olsan da münakaşa etme” buyurur. Elbette ki hak aramak, savunma yapmak ile çirkin sözle münakaşa farklıdır. Bir hadiste ise şöyle buyurur. “Ben haklı bile olsa, münakaşayı terk edene cennette bir yer garanti ediyorum.” (Ebu Davud, edep, 7)
-  Yüce Allah’ın hakkında kullanılabilecek sıfatları başkaları hakkında kullanmak sakıncalı ve imani açıdan tehlikelidir. Yine Yüce Allah hakkında -örnekleme niyetiyle bile olsa- fıkra anlatmak, cennet ve cehennemle ilgili fıkralar veya aşağılayıcı sözler kullanmak sakıncalı sözlerdendir.
-  Müstehcen ve mahrem olan şeyleri yaymak, konuşmak, alenileştirmek ve rahatça kullanılır bir hale getirmek doğru değildir.
-  Başkasını ayıplamak Kuran-ı Kerim ayetiyle yasaklanmıştır. “Birbirinizi ayıplamayın” (Hucurat, 11) buyurulmuştur. Bir hadiste Peygamberimiz (s.a.v.) “Bir kimse kardeşini bir suçundan dolayı ayıplarsa, o suçu işlemeden ölmez” haberini vermiştir.
-  Latife şaka yaparken başkasını aşağılamak veya kendini aşağılatmak sakıncalı hallerdendir. Mizahla anılmak kişinin ciddiyetini, itibarını azaltır. Her şeyin ölçüsü güzeldir. Aşırısı ise zararlıdır.
-  Düşmanlıkta sınırı aşmak İslam da hoş görülmemiştir. Kuran-ı Kerim, “Bir kavme olan düşmanlığınız sizi adil davranmaktan alıkoymasın” buyurmuştur. Onun için Hz. Peygamber (s.a.v.) “Allah’ın en çok buğz ettiği kimse, düşmanlığı en şiddetli olan kimsedir” haberini vermiştir. Bizler, birini tenkit ettiğimizde işi kişiselleştirip onu yok edecek kıvama getiriyoruz. Halbuki kişiler değil yanlış fikirler tenkit edilmelidir.
-  Başkasını gayrimeşru yaşamakla suçlamak en ciddi günahlardandır. Elbette gayrimeşru yaşamak doğru değildir, günahtır ama bunu ilan ederek alenileştirmek ve günaha karşı direnci kırmak -her yerde konuşulur hale getirmek- de bir o kadar sorumluluk taşır. İslam fıkıhçıları üç kişi zina eylemini aleni olarak görse bile konuşamaz derken, setredilmiş şeyi ifşa etmenin sakıncasını belirtmiş oluyorlar. Yanlış yapanın tevbe etmesi, yanlışı görenin ise iyi niyetle uyarıyı yapması gerekir. Siyaset bilimci Maverdi der ki: “Başkasının sırrını açıklamak, kendi sırrını açıklamaktan daha çirkindir. Zira bu bir tür koğuculuktur.”

Haberin Devamı

SORALIM ÖĞRENELİM

Haberin Devamı

-  Kadınlar için âdetten sayılmayan akıntı hangisidir? / (Gülşen Avcı / Eskişehir)
Bir kadından üç günden az veya on günden fazla gelen kan istihaze olarak adlandırılan kandır. Âdet kanı sayılmaz. Yani bu durumda namaz kılar, orucunu tutar.
Bilindiği gibi kadınların 3-10 arasında gördükleri kana hayız kanı; doğumdan itibaren 40 güne kadar devam eden kana da lohusa kanı denir. Bu iki durumdaki kadın namaz kılmaz, oruç tutmaz.

-  Dünyevi bir isteğimin gerçekleşmesi için kılınması gereken bir namaz varmış. Bu namaz nasıl kılınır? / (Hüsrev Dayan / Kastamonu)
Ahret veya dünya ile ilgili bir ihtiyacı olan kişi güzelce aptes alır, yatsı namazından sonra 2 veya 4 rekat veya 12 rekat namaz kılar. İki rekatta bir selam verebilir. Bazı rivayetlere göre bu namazın 1. rekatında Fatiha’dan sonra üç defa Ayet el kürsi, diğer rekatlarda ise Fatiha’dan sonra sırasıyla ihlas, felak, nas okunur. Veya bildiği sureler okuyabilir. Selamdan sonra ise istediğini kapsayan dua eder. İşte bu namaza ‘Hacet’ namazı denir. Elbette kişi bu namazı kılmak zorunda değildir.

-  İçkili ölen kişi imansız mı ölür?   (Emel Bilen / Diyarbakır)
Ölen kişinin halini Yüce Allah bilir. Bizler içkili iken ölen kişiye imansız öldü diyemeyiz. Onun durumunu ancak Yüce Allah bilir. Bizler onun için dua ederiz.

-  Dünyanın herhangi bir yerinde hiçbir şekilde dinlerden haberi olmayanın durumu nedir? / (Süleyman Arat / Ankara)
Kuran-ı Kerim’de “Biz peygamber göndermedikçe azap etmeyiz, sorumlu tutmayız” (İsra, 15) buyurulur. Dünyanın herhangi bir yerinde yaşayan ve her türlü iletişime kapalı olan bir kimse İslam dinini duymamışsa, sadece Allah’ın birliğine iman etmekle yükümlüdür.

Yazarın Tüm Yazıları