Paylaş
“Dakikada 765 nota vuruşuyla dünyanın en hızlı piyanisti olarak Guinness Rekorlar Kitabı’na giren Peter Bence, Türkiye’de ilk kez İzmir’de sahneye çıktı ve AASSM’deki performansıyla sanatseverleri büyüledi.” Şimdi, “Bu haberin neresinde siyaset var?” diyebilirsiniz; anlatayım efendim... Okuduğunuz şöyle böyle değil, çok esaslı bir seçim haberi. Yazı işleri’nin ustalığını gözden kaçırmışsınız. Onlar kibardır, her şeyi kendileri yazmaz, dürtüp geri çekilir ve benim gibi saf kalemlere söyletirler.
Takvimler daha 2000’leri görmemişken, bugünkü kadar ayağa düşmemiş bir sahada kişisel gelişim üstüne eğitim ve konferanslar hazırlardım. İşte bunlardan birinin (-İspanyol Güvercini Olabilmek- sohbetinin) şöyle bir takdimi vardı: “El çırpmaya başladığınızda göğsünü kabartıyor önce. Sonra başını geriye yatırıyor, neredeyse arkasını görebilecek kadar. Dikkatlice baktığınızda geriye yatırdığı başını verdiğiniz ritme göre hareket ettirdiğini fark ediyorsunuz. Kısmen kanatlarını, kısmen de kuyruk tüylerini, neredeyse bir tavus kuşu zarafetiyle açıyor ve başlıyor kendi ekseni etrafında dönmeye, açıkça raks ediyor. Biraz Yahya Kemâl, biraz Münir Nureddin ve belki biraz da Reşat Aysu. Ama mutlaka kalpten gelen bir Flamenko, çokça da Kürdîlihicazkâr.”
Kurumlardaki süreç yönetimi, karar verme hızı ve örgüt ritmi üzerine söyleştiğimiz bu buluşmalardan bazı satırbaşları hatırlıyorum: “Bazı güvercin türleri 900 km menzili olan yolculuklar yapabiliyor meselâ. Bazı posta güvercinleri 100 km hızla hiç durmadan 15 saat uçabiliyor.” Ama bu verilerin en ilginç olanı bunlar değilmiş ki, yine Guinness’e müracaat etmişim, “Güney Amerika’da yaşayan ‘Tepelikli Sinek Kuşu-Heliactin Cornuta’ saniyede 90 vuruşla en hızlı kanat çırpan kuş unvanını koruyor.” Peşinden sormuşum katılımcılara: “Çevrenizde bu kadar hızlı meslektaşlarınız var mı? Ritim açıkça görülebilir mi?”
Ardından, iri akbabaların bazen kanat çırpma hızlarını saniyede 1 vuruşa indirdiğinden söz edip, “Etrafınızda bütün görkemleri, etkileyici, korkutucu ve yırtıcı halleriyle böyle ağır aksak yöneticiler var mı?” diye üstelemişim. Ve asıl vurucu soruyu o yıllarda da siyasete endeksleyerek finale bırakmışım: “Kondorlar ise hiç kanat çırpmadan 96 km kat edebilirler. Uzun süre hareketsiz kaldığı, bir şey üretmeden sadece boy gösterdiği halde kariyer yolculuğuna devam eden yöneticileri, siyasetçileri yadırgıyor musunuz?”
Demem o ki, hızlı olanı tek başına manşete taşımak iki amaca hizmet eder: Birincisi, görüneni vitrinin en önüne koymaktan ibarettir. Asıl ikincisidir ki, yavaş olanı da gündeme taşımak ve sorgulamak ihtiyacını pazarlar. Karpuz kabuğu buraya gizlenmiştir.
Hızlı ya da yavaş, son tahlilde, sanatçılar ve politikacıları mukayese eden bildiğim en güzel anekdotla bitirelim yazıyı:
“Bir zamanlar, Polonya’nın ünlü piyanistlerinden, hem de en güçlü Chopin yorumcularından biridir kahramanımız. Sonra diplomat olur, siyasete girer ve başbakanlığa kadar yükselir(?!) Bir gün başbakan olarak gittiği Fransa’da, Paris Üniversitesi Müzik Bölümü’nde okuyan bir genç yaklaşır yanına: ‘Siz ünlü piyanist Jan Paderevsky değil misiniz?’ diye sorar. Paderevsky, ‘Evet o benim’ diye cevap verir. ‘Fakat şimdi?’ sorusuna, ‘Şimdi Polonya’nın başbakanıyım işte’ karşılığını alan genç, ‘Yaa öyle mi, ne büyük bir düşüş!’ diyerek noktayı koyar.”
Paderevsky bu ironiyi hayatı boyunca dert etmiştir. Hâtıralarında, “Piyanonun tuşlarına hükmetmek devlete hükmetmekten zormuş meğer! Başbakan iken ırmak geçmeyen yere köprü vaat edersiniz herkes inanır. Halkı kandırarak devlete hükmedebilirsiniz. Ama 7 oktavlı bir piyanoda FA sesine basıp onu DO diye yutturamazsınız. Notalar sizi gerçeğe, yalnızca gerçeğe, matematiksel ölçüye, tartıya, armoniye, melodiye, doğru sesi vermek için doğru tuşa basmaya mecbur eder. Müzik sizi yalandan, sahtelikten kurtarır” diye kendiyle hesaplaşır. Bu hızlı piyanistin Türkiye’de neden ilk kez İzmir’de sahne aldığı sorusunun yanıtı da yazının içinde var sanıyorum. Teşekkürler yazı işleri!
Paylaş