Paylaş
“...Firavunlar zamanında, Skarebe’ye kutsal bir nitelik verildiğini söylemekle, Kimseye yeni bir şey öğretmeyeceğim... / ...Onun sihirli olduğuna yaşamın büyük sırlarını bildiğine inanılırdı...
…Bir Kırıkkanatlılar uzmanı için, II. Ramses’in, tezek yiyici bir böceğe taptığını öğrenmenin, ne demek olduğunu bir düşünün ! Skarebe’ye tapmak, Mısır sınırlarını aşmış, Yunanistan’a, Fenike’ye, Mezopotamya’ya kadar yayılmıştı... / …Eski Mısırlıların, bizden 4000 yıl önce yaşamış da olsalar, asla ilkel bir kavim olmadıklarını belirtmeme gerek yok. ‘Büyük Piramit’i yapmışlardı ve şayet sığırın tezeğini yoğurmakla uğraşan bir böceğin üzerine hayranlıkla eğilmişlerse, bu ancak saygı duymamız gereken bir şeydi…’
…Skarebenin yaptığı neydi ? /...(Üstelik) Ona tapınılması, davranışını değiştirmesine de yol açmamıştı. Arka ayaklarıyla tezekten bir parça kopartıp yuvarlamakta, önüne geçirip topaklamaktaydı. Önceden toprağa bir delik açıp, topağı tamamladığında, onu deliğe itmekteydi. Hattâ, birinci harikası da buydu. Doğrudan deliğe iteceği yerde, ters yöne, ufak bir kum çıkıntısının tepesine doğru itip, deliğe, oradan yuvarlanarak girmesini sağlıyordu...
...Skarabe’lerin en bilinen türüne Sisyphus deniliyordu. Mısırlılar bunda bir başka efsane, bir başka simge görmüşlerdi. Skarabe bir kez topağını deliğe soktuktan sonra, yerinden oynamaması için onu armut biçimine sokuyordu; sonra da ince ucuna bir yumurta bırakıyordu. Çıkan larva, beslenecek bir şeyler buluyor ve orada olgunlaşıncaya kadar, yani, -yeni bir Skarebe kabuğundan çıkıp aynı hareketleri yapıncaya kadar-, kendi kendine yaşıyordu... / … Mısırlılar, bu yuvarlanan topağa, ‘güneşin gökyüzündeki hareketinin simgesi’ ve tezekte tabutlarını kıran Skarabeler için de, ‘ölümden sonra diriliş’ demişlerdi. Piramitler (de), stilize edilmiş muazzam armutlar değil miydi ? Ölünün, Skarabe gibi, günün birinde daha güçlü çıkacağını ve işinin başına döneceğini ümit etmemişler miydi ?”
Bu “Maalouf’lu peşrev”den sonra, Skarabe’nin, sanatçı kimliğiyle, “toplumların yeniden doğuş ve dirilişi üstüne, ciddî ve ümit veren” bir öyküsü olduğunu reddetmek”, bilmiyorum ne kadar mümkündür ? “Orson Welles”in, “Yurttaş Kane”deki, “Ne dayatılırsa, onu doğru sanmaya başlayan bir toplum yaratılır...” tiradı ise, yazdıklarımıza üçüncü bir boyut kazandırmakla kalmaz, “…uygarlık, sanatın etkisiyle yeniden dirilecektir… Sanat, akla ve duygunun üst katlarına seslenebilen büyüsüyle, İnsanlığın kurtarıcısıdır…” diyen “Düşünür”ü de modele dahil etmiş olur. “…Çünkü, “düzen koyucular, gerçekten istemezler sizin başka şeylerin tadına bakmanızı. Bir kere tattınız mı, sanatın zekâyı tetikleyişini, düşlerin gücünü, aşkın mânâsını… Vazgeçemez ve onu yaşarsınız… / Neyin tadını biliyorsanız, sadece onu yaşarsınız çünkü !”
İşte bu kurguyu olumlayan bir yayın eklendi, kitapçıların raflarına... Yavuz Daloğlu’nun derleyip hazırladığı ‘II. Abdülhamîd ve Dönemi - Osmanlı Matbuatı’ndan 101 Pare Karikatür ve İllüstrasyon’ kitabı, her bir karikatürün neyi resmettiğine bakılınca, Sultan’ın özelliklerini ve döneminde nasıl bilindiğini anlatıyor. “Ulu Hakan”ı tanımak isteyen herkes için bir temel başvuru kaynağı ortaya çıkmış. Güvenilir; çünkü belgelere dayanmak zorunda olan tarihin, gerçek parmak izleri, karikatürler... Firavunlardan, II. Abdülhamîd Han’a uzanan ve piramitler, duvarlar, ciltler, odalar, hattâ bahçeler dolusu sanat eseri, aslında “Skarabe döngüsü”nün uzantılarıdır.
(Geçenlerde, Doğan Hızlan’ın, ‘artık azaldı’ dediği) hicivler de böyledir ! Tarihe, “sanatın yeniden doğuş ve dirilişi müjdeleyen gücüyle not düşmek” için, Osmanlı edebiyatından, karikatürleri destekleyen “bok böcekli bir heccav fiskesi” paylaşalım: “...Etrafına topladığı hünfesâdır, kendi neces ! / Karagöz çehreli deyy... , pez... , dürzü, teres...” II. Ramses ve vârislerine armağan olsun !
Paylaş