Paylaş
“Parti’nin doktrini yok…” Yanıt çok açıktır: “Elbette yok çocuğum ! Eğer doktrine gidersek, hareketi dondururuz…“ Gazi, bu görüşünü, başka cümlelerle de dile getirmiştir: “...Ben, manevî miras olarak hiçbir nass-ı katı’ (âyet), hiçbir dogma, hiçbir donmuş ve kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevî mirasım, bilim ve akıldır...” Hattâ, bu soyut ifadelerle de yetinmemiş, somut tavır ve tercihleriyle, ardından gelenlerin hâlâ anlayamadığı bir “demokratik zenginlik” tarifi bile yapmıştır. Başyaver Hasan Rıza Soyak’ın “Anıları”ndan yararlanarak, hatırlayalım...
1935’te, Parti Genel Sekreteri Recep Peker, Almanya ve İtalya’yı kapsayan, uzun bir inceleme gezisi yapar. Döndüğünde, CHP kurultayına sunulmak üzere, (ki, bu Gazi’nın son kurultayıdır…) yeni bir nizamnâme ile ayrıntılı bir program hazırlar. O zamanın tek partili totaliter yönetimlerindeki prensiplere göre hazırlanmış bu taslakta, yüksek bir kurulun, sınırsız güç ve yetkilerle donatılmış sınırlı sayıdaki üyeleri eliyle, bütün kararların alınması öngörülmekte ve Büyük Millet Meclisi şekilden ibaret kalmaktadır. Metinler, İnönü tarafından da imza edilerek, Atatürk’e takdim edilmek üzere “Özel Kalem”i Hasan Rıza Soyak’a teslim edilir. (Bundan sonrasını, Soyak ile Gazi’nin diyaloglara bırakalım...)
“-Bu zorbalar kimlerdir ? Onları kimler seçecektir ? / -Hangi zorbalar Paşam ? / -Efendim; sen dün akşam bana getirdiğin kâğıtları okumadın mı ? / -Biraz okumuştum Paşam. / -Ha; işte orada bahsedilen, bütün kuvvetleri nefsinde toplayıp tek partiyi, tabiî dolayısıyla, devleti ve memleketi kendi başlarına idare edecek olan yüksek meclisin azâsını… diyorum; onları kim seçecek; bu zorbalar heyeti, kuvvet ve selâhiyetlerini kimden ve nasıl alacak ? /...Bu ne sakat düşüncedir, bu nasıl zihniyettir ? Görülüyor ki varmak istediğimiz hedef, henüz, en yakın arkadaşlar tarafından bile, zerre kadar anlaşılmış değildir. ‘Çocuk; biz öyle bir idare, öyle bir rejim istiyoruz ki; bu memlekette bir gün -eğer dünyada hükümdarlık aleyhine gittikçe artan kuvvetli cereyanlar muvacehesinde kalanlar varsa- Padişahlığa taraftar olanlar dahi bir fırka kurabilsinler…’ (Hemen ardından, İsmet Paşa ve Recep Peker Köşke çağırılır. Kütüphanede birkaç saat görüşürler. Toplantıdan sonra Atatürk, Soyak’a sakinleşmiş olarak ve mütebessim bir çehre ile şunlar söyler) -Vaziyet tahmin ettiğim gibi çıktı çocuk… İsmet Paşa, ‘Recep Peker’in marifeti olan o saçmaları okumadan imza etmiş…’ Neyse, her şey olduğu gibi kalacaktır-”
Herşey olduğu gibi kalamadı ! (bunu zaten, kendisi de biliyordu...) İş, İsmet Paşa’nın bir gazeteciye, “Kendi hayatında ne dereceye kadar tatbik edebildiyse etti, mabâdını (devamını, arkasını...) bize bırakıp gitti. Ben Atatürk değilim !” itirafıyla ve bu samimiyette kalabilseydi keşke... Bu ruh halinin üzerinden, aşağı yukarı 80 sene geçti ve geçenlerde, CHP Ardahan Milletvekili Öztürk Yılmaz, "Ezan Türkçe okunsun ben anlayayım. Kur'an okunsun, benim dilim her tarafta konuşulsun" deyince, partisinden ihraç edildi. Neyse ki, Yılmaz’ın (çoğunluğun pek şık bulmadığı bir üslûpla da olsa...) “Beni partiden bu şekilde ihraç edenleri de millet ihraç edecek" ifadesi, artık arşiv korumasında.
Son olarak, iktidar partisi, “en yetkilisi”nin ağzından, İzmir Büyükşehir Belediye Başkan Adayı’nı, “tek ve nokta atış”la açıkladı. Ana Muhalefet Partisi’nde ise, her kafadan bir ses çıkıyor. Yazının yazıldığı an itibariyle “aday adayı sayısı” 10’a yükselmiş oldu. Kamuoyu önünde bir kakafonidir gidiyor. Biliyorum; şimdi diyecekler ki, “Efendim, biz biat kültüründen gelmiyoruz. Parti içi demokrasi, özgürlük, renklilik, çok seslilik vs. vs.” O kadar ucuz değil ! Gazi’nin koltuğunu işgal edenlere şunu sormak hakkımızdır: “İhraç kararlarını işletmeye gelince, partililerin konuşmasına, hattâ düşünmesine bile tahammül edemiyorsunuz. Bu ‘demokrat tavır’, o zaman neden rafa kalkıyor acaba ? Siz, daha ‘Kurucu İrade’nin ne söylemek istediğini anlamamışsınız; hangi parti disiplininden bahsediyorsunuz ?
Tam sinirleneceğim; (Nirvana karikatüründe olduğu gibi) aklıma önce İsmet Paşa’nın yukarıdaki beyanı, sonra da, bir vakitler “muhafazakâr” olduğunu açıklayan eşcinsel modacımıza “sosyal medyadan verilen yanıtlar” üşüşüyor; bir gülme geliyor ki sormayın...
Paylaş