Paylaş
Etkilenmemek mümkün değil ! Giderek pek çok kişinin tercih ettiği bir “okuma aygıtı” olduğunu görüyordum zaten. Sevgili kızım da kullanıyor; hayli memnun olduğunu biliyordum.
“Bir tane edinsem mi acaba ?” diye, kendi kendime söylenirken, Yol üstündeki “ışıklı duyuru”ya takıldı gözüm; “24. İzmir Kitap Fuarı / 6-14 Nisan 2019...” İnsan ister istemez, bir uçtan bir uca savruluyor dakikalar içinde. Kâğıdın, teknoloji ile olan, “kaçınılmaz itişmesi”ne tanık olmuştum ayaküstü. Bu ruh hâli içinde, ne yazacağınızı şaşırmanızdan daha normal, ne olabilir ?
Kitap Fuarları’nın bir bölümünü, hemen hemen kişisel gayretleriyle, birkaç yılda, bir “Sahaflar Sokağı”na çeviren Emin Nedret İşli Beyefendi’den, Nisan 2017’de, yine bu köşede bahsetmiştim. Ve demiştim ki, “bazı insanlarda dostluğunuz, ne zaman başlamış olursa olsun, o beraberlik, hep çok eskidir... / Bu kadîm âşinalık, tarifsiz bir “renk”tir benim için; O, “Turkuaz” bir dosttur !”
Bu sahanın, “Üstâdları”ndan biri olan Emin Nedret Bey’i, bu sene, İzmir’de, “Turkuaz Sahaf” tabelâsı altında, “2. Hol -103 C”de misafir ediyoruz. Geçtiğimiz haftalarda, “Üsküdar’daki Hânesinde” ziyaret ettim kendisini... Hoş, “evin içinde mi bir kütüphâne var, yoksa kütüphanenin içine mi , bir ev saklamışlar ?”, orası da tam belli değil ama; bendeniz, şahsî kütüphânesi ile ilk kez “göz göze” geldim ve hâlâ tesirindeyim...
“...Basın tarihi kitapları, Nazım Hikmet’in yurt içi ve dışında basılmış, Türkçe ve yabancı dildeki kitaplarının ilk baskıları, biyografiler, tezkireler, kahve ve kahvehaneler, yayıncı ve kitapçı katalogları... İstanbul üzerine küçük risâleler... Bazıları İstanbul’da, bazıları Türkiye’de ve bazıları da dünyada ‘yektâ’ olan ihtisas rafları... İbnül Emin Mahmut Kemal Bey'e tahsis edilmiş, bir raf... İçinde çok kıymetli parçalar... (Meselâ, -bir tanesi iki nüsha, biri İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi'nde, bir nüshası da bende- diye anlatıyorlar..) Hüseyin Vassaf'ın Kemal'ül-Kemal'i. Letâifnâme ise tek nüsha, el yazısı. Yirmibeş - otuz kadar Süleyman Nazif'in İbnül Emin'e yazdığı mektup... Rıza Tevfik’in 1949’da Kenan Dinçman matbaasında 4000 nüsha olarak basılan (ve bandrol niyetine tek tek imzaladığı) “Serab ı Ömrüm” isimli eserinin, imzalamayı unuttuğu birkaç ‘emsalsiz’ nüshasından biri...” Bunlar hatırımda tutup da yazabildiklerim...
Öcal ULUÇ Ustamın, bilgisayarı ile daktilosunu karşılaştırırken, “hâfızası var ama hâtırası yok” dediği misâl; kendisiyle, birkaç yıl önce (Ayşe Adlı tarafından) yapılmış bir mülâkatın son paragrafını sizlere hatırlatırsam, “e-Okuyucu”nun beni düşürdüğü ikilemi, (şimdilik kaydıyla) atlattığımı anlayacaksınız: “...Oğlumun bu işlerle ilgilenmesini istiyorum ama kitaba meraklı olsun, benim kitaplığımı sürdürsün falan gibi bir iddiam yok. Ben kitaplığın sürdürülmeyebileceğini düşünenlerdenim. Kitap dolaşmalı ! Şefik Atabey büyük kataloğunu ve kütüphanesini sattığında, ‘Ben keyfini aldım. Okudum, okşadım, baktım, cilâsını yaptım, havalandırdım. Vitrinimde seyrettim. Şimdi de bu zevki yaşayacak başka insanların eline geçsin !’ demişti. Başta çok garipsemiştim. Ama şimdi diyorum ki, kitap biraz bende dursun, sonra başka birine, ondan başkasına geçsin. İlla ki benim kitaplığım korunsun gibi bir derdim yok...”
Lütfen, meseleye objektif yaklaşmaya çalıştığıma inanın... Çünkü samimi bir merakla baktım 2. el sitelerine. Piyasa oluşmuş zaten; “e-okuyucusunu okuyan, okşayan, bakan, cilâsını yapan, havalandıran ve vitrinde seyredenler”, (sıfır ayarında notuyla) ehven fiyata satmaya başlamışlar bile...
Paylaş