Paylaş
GEÇEN yıl mayıs ayında, “MÜZİKSEV’de ‘Türk Müziği Günleri’ başlıyor” diye duyurmuştum. Aynı yazıda, şöyle bir paragraf yer alıyordu:
“İzmir Kültür Sanat ve Eğitim Vakfı’nın (İKSEV) İzmir Kalkınma Ajansı desteğiyle somutlaştırdığı ve -kentin başlıca müzik ve sanat merkezlerinden biri olmayı hedefleyen, toplum ile dinamik, canlı ilişkiler kurabilen ve yaşayan/yaşanan bir mekâna dönüşecek- bir projedir MÜZİKSEV.”
Devamında, MÜZİKSEV’in vizyon cümlesindeki sözcüklerden sadece birini cımbızla çekip paylaşmıştım: “Haz kültürü...”
Takvim yaprakları düşse de birer birer, İKSEV, “sessiz ve derinden” bir kararlılıkla, “hazza cansuyu olmaya” ve üretmeye devam ediyor. Etkinliklerinin bir bölümü Soma acımızın ardından sanatçı dostların ve vakfın yerinde duyarlılığı ile iptal edilen “Türk Müziği Günleri” ikinci yaşını tek bir dinleti ile uğurlayacak.
29 Mayıs Perşembe akşamı, işte bu karmaşık duyguları resmetmeye çalışacağız ve diyeceğiz ki: “Sözcükler bazen tek başına birer mektuptur. Buna karşılık, uzun uzun yazılmış bazı mektuplar, belki ancak ‘göz ucuyla bir bakış’tan ibaretken, mektup olarak yazılmışların çoğu da mektup filân değildir esasında. Oysa, yazılmış şiirlerin de, söylenmiş şarkıların da, yapılmış bütün bestelerin de aslında birer mektup olduğunu, herkes hisseder. ‘Adresi meçhul’dür sadece. İsteyen okur, nasibi olan anlar.”
“Tanburî Cemil Bey’e Mektuplar” seçilmiş her notanın, vurulmuş her mızrabın, çekilmiş her yayın hâtırasını yaşatmaya çalışacak. Ustayı, tanınmış bestecilerimizin duygu dünyalarından seçilmiş “Saz Eserleri”yle, bir piyano resitalinde anacağız. Bu yıl da İzmir’den bir vefa seslenişi olabilmekten ibarettir maksadımız.
MÜZİKSEV’in bu heyecan ve ayrıcalığa fırsat veren farkındalığını ayakta alkışlamak lâzım. Unutmadan, etkinlikler için, web sitelerinde, “Yer ayırtın” diyor. (0232 463 03 00). Ben, piyanom ve Tanburî Cemil Bey, Alsancak Garı Karşısı No: 458 adresindeki butik konser salonunda saat 20.30’da meraklısını bekliyor olacağız.
KİMDİR?
Tanburî Cemil Bey, (1873–1916) besteci ve tanbur, klâsik kemençe, lavta, çöğür, viyolonsel, ud, keman gibi mızraplı ve yaylı sazların deha mertebesindeki icracısı... Yaylı tanburun mucididir. Tek başına halka açık konser veren ilk Türk mûsikîsi sanatkârı olmasının yanı sıra taksim besteciliği geleneğini de başlatan kişidir. Hiçbir saz eserini iki kere aynı şekilde çalmadığı rivayet olunan “nev’i şahsına münhasır bir virtüöz”dür. Tanburî Cemil Bey’e kadar olan geleneksel tanbur icrası (yatık açıyla tutulan) bir mızrap darbesinden sonra elde edilen titreşim sırasında mümkün olduğu kadar fazla perde kullanmak ve az sayıda mızrap atmak temeline dayanıyordu.
Cemil Bey’in tanbura dinamizm ve hareket getiren tekniği, seri (ve daha dik açıyla tutulan) mızrap vuruşları ve icrada yakaladığı hareketlilik, döneminde hayli ağır eleştirilere uğradı. Bu ekol tartışmaları bugün bile sürmektedir. Öte yandan, ardında bıraktığı derin iz ve hakkındaki “inanılması pek güç ve hattâ hayrete sığmayan övgüler” musıkî tarihçileri ve takipçilerinin “mektupları”nı hâlâ süslemeye devam ediyor. Elimizde bulunan plakları ise teknik imkânsızlıklar içinde doldurulmasına rağmen bu efsane sanatkârın “biricik”liği hakkında fazlasıyla fikir vermeye yetiyor.
Paylaş