Paylaş
Önce belli belirsiz bir uğultu duyuluyor; Ülker Sports Arena’da.
Derken… Sesler yükseliyor ve Fenerbahçeli taraftarların,
hep bir ağızdan söylediği marşın sözleri, doldurmaya başlıyor kulakları.
Anlıyoruz ki, “çiçekler İzmir’in dağlarından;
sırmalar saçan altın güneş” de bizim buralardan…
Hele, düşmanı kovalayan özgüvende,
“…yel gibi kaçmakta olduğu” tespiti var ki;
Hasan Tahsin’den beri, o da tanıdık !
Sıra, salonda, gözyaşlarıyla hıçkırılan satırlara geliyor nihayet;
“…Yaşa Mustafa Kemal Paşa yaşa / Adın yazılacak mücevher taşa…”
Duyduğumuz, tezahürat değil, bir milletin çığlığıdır artık!
“Başka hiç kimseye söylenmemiş ve söylenmeyecek” olandır !
Nasıl ki,
“Uyan da bak Gazi Kemal / Başımıza gelen işe…” dertlenmesi,
başka hiç kimseyle paylaşılmamış ve paylaşılmayacak olansa…
Nasıl ki, hiç kimse,
“…Hoş gelişler ola Mustafa Kemal Paşa…”
diye karşılanmadıysa ve karşılanmayacaksa…
Nasıl ki,
Sakarya’da, “…Hürmet sana ey şan dolu sancağım” diye başlayan satırlar
başka hiç kimse için,
“…dünyalara bedeldir mâh cemâlin / Allahıma emanettir Kemalim!”
diye bitmediyse ve bitmeyecekse…
Seyircinin estirdiği rüzgâr, bir kırılma noktasıdır
ve göreceksiniz kolay durulmayacak…
Gerisini söylemek ise bize düşüyor:
“…İzmir’in dağlarında oturdum kaldım
Şehit olanları deftere yazdım
Öksüz yavruları bağrıma bastım
Yaşa Mustafa Kemal Paşa yaşa
Adın yazılacak mücevher taşa…”
Neticede; “kılla, tüyle” uğraştığını sandığınız bu Millet,
mücevherden anlar ve Allahına…
Sadece hain olmayanı emanet eder !
Ve bilir ki,
“zulm ile abâd olan,
kahr ile berbâd olacaktır…”
Paylaş