İzmir'de bir cep tiyatrosu

Haberin Devamı

BU yılın başlarında bir gazete haberinde Haldun Dormen şöyle dert yanıyordu: “1950’li yıllarda Beyoğlu Parmak Sokak’ta kurduğumuz 60 kişilik cep tiyatrosunun yıkılacak olması beni çok üzüyor. Burası Türkiye’nin ilk cep tiyatrosuydu. Tarihi bir yer orası. O yıllarda Avrupa’da da örneği yoktu böyle bir tiyatronun. Yok olacak olması içimi yakıyor. Biz bu tiyatroyu, tiyatro adına bir şeyler yapabilmek için çaresizlikten kurmuştuk. Mekânsızlıktan yaptık. ‘Devrim yapacağız’ düşüncesiyle açmadık. Şimdi oraya otel yapacaklar. Sanki yeteri kadar otel yok gibi...” İzmir’de de her gün yeni bir (butik) otel açılıyor. Elbette seviniyoruz ama tiyatro salonu bahsinde “tık” yok!
“Cep tiyatrosu”, bu yaşıma kadar tanışma fırsatı bulamadığım ve bir türlü yaşayamadığım bir tiyatro deyiminden ibaretti. Geçen cuma akşamı, Londra’nın ünlü tiyatrosu Royal Court’un genç yazarlarından Polly Stenham’ın tüm dünyada oynanan ve bol ödüllü oyunu “That Face–O Yüz”ü izleyince benim için de “yaşanmışlık ve deneyim” bohçasındaki hoş bir iz halini aldı...

Haberin Devamı


Oyun, Türkiye’de ilk kez “Tiyatro Oyun Kutusu” tarafından sahneleniyor. 30 sandalyesi olan salona davet edildiğimizde “başlamış bir oyunun içinden” geçtik yerlerimize ve sahnenin içine oturduk. Yani vaziyet, pek de rahmetli Mücap Usta’nın dediği gibi değil; üç duvar hem oyunculara hem bize ait... Benden daha deneyimli bir izleyici (eleştirmen), bu yakınlığı şöyle anlatmış: “Oyuncu parfüm mü sıkıyor? Kokusunu duyuyorsun. Silah mı patlıyor? Barut kokusu her yerde...” İşte böyle bir şey.
Ahmet Gökhan Biçer’in çevirisi kullanılmıştı; (oyuncular) Zeynep Nutku, Yarkın Ünsal, İrem Deniz, Gonca Altıntaş ve Reyhan Taşkınlar’ın “yüz ve can” verdiği oyunu, Tiyatro Oyun Kutusu’nu 2003 yılında kuran Serdar Saatman yönetiyordu. Bir cep tiyatrosunda çok daha önemli olduğunu hissettiğim ayrıntıları; tasarımı Işınsu Ersan, ışık ve müzik kumandayı Berk Suvar üstlenmişti. İzleyiciye, video ve fotoğraflarıyla işin görsel yüzünü taşıyan ise Cem Demirel’di...
Oyunun sosyal medyadaki tanıtımında kullanılan davet cümlelerinde, “Oğluna tutkulu bir anne/Delirmek üzere olan bir oğul/Eğlencesi işkence olan bir kız.../Hong Kong’da yaşayan babanın gelmesiyle yüz-leşen yaşamlar” gibi, bir sürü soru işareti kullanılmış. Cesur ve başarılı bir oyun olduğunu düşünüyorum. Uçlarda yaşatılan dakikalar... Başta oyuncular olmak üzere herkesin işini birinci sınıf yaptığı o kadar açık ki, oyun bittiğinde yorgun düştüğünüzü hissediyorsunuz. (Kaçırmak istemeyenler için araya sıkıştıralım: Aphrodisias Sanat Merkezi, 1469 Sokak No:66 Alsancak-Rezervasyon: 0 554 734 15 79)

Haberin Devamı


Bu paylaşıma fırsat veren özel mekândan da mutlaka bahsetmeliyim. Türkiye’de tiyatronun en büyük sorunu olan “oynayacak sahne bulamamak” gündemdeki yerini ve tazeliğini koruyor. Bu sebeple, tiyatronun sıra dışı, farklı tür ve biçimlerini, yeni ve denemeye açık alanlarını (hem de ticari kaygıdan uzak bir ruh haliyle) zorlayan “Tiyatro Oyun Kutusu”na, “Önerdiğiniz sahne sizin” diyen yaklaşımı da alkışlamak gerekiyor. Keşke İzmir, Aphrodisias Sanat Merkezi örneğinde olduğu gibi “eski butik binalar”dan cep tiyatroları yaratabilse de yeni topluluklar türese ve sandalyeye oturmak bahanesiyle hepimiz sahneye çıksak.

Yazarın Tüm Yazıları