Paylaş
Bu, sonrakilere yeterince itina göstermeyeceğiniz anlamına gelmese de,
“yeni bir sayfa açılıyor hissi”nin, tuhaf sorumluluğunu hissedersiniz.
İlk defa geçeceğiniz bir kapıdan içeriye süzülürken,
“bilinmeyene yelken açmanın tedirginliğini duymak” gibi bir duygudur bu…
Ya da, ilk hamleyi yapmadan evvel, GO oyuncusunun boş tahtaya bakıp da;
“Havuzdaki balık / habersiz yağmurdan / ilerliyor nilüfer çiçekleri arasından…” diyen
eski bir HAİKU’nun sükûnetini soluması gibidir; gizliden gizliye…
Gizem bununla da bitmez. Çünkü çok değil, sadece birkaç sayfa sonra,
“Ölüme ne kadar yakın / unutulmaz çocukluğumun / ağır çiçekli ıhlamur ağacı…” tadında (Yelda Karataş) başka bir HAİKU kesecektir yolunuzu…
Bir an, Rahip Mansei’nin, “Sanki dökülen çiçekler / Tekrar dallarında yükseliyorlardı /
Ama değil, bunlar sadece kelebekler…” betimlemesine kayıtsız kalamadığınızı hissedersiniz.
Yücelerden, “yeni yıl”ı ışıklandıran bir ses, “GO oynarken, tıpkı yaratılış gibi,
herkes yolculuğa eşit koşullarda çıkıp, boş bir tahtayla başlayacak ya oyuna…
İşte o andan itibaren, hânenizde, semtinizde, şehrinizde, ülkenizde
ve tabii dünyada ve evrende meydana gelen hiçbir şeyin,
şans, rastlantı, varlık ya da yoklukla ilgili olmadığını
fark etmeye çalışın. Yanıtlar, aklınızın, ruhunuzun,
madde ve mânanın labirentlerinde sizi bekliyor.
Kıymetini bilin; tadını çıkartın…” diye fısıldayıverir.
İşte, tam da bu ruh halinin “gel-git”leri ile uğraşırken,
İlham perisi, “neden Ocak 2014’te yazdığın,
-İzmir salonlarında neler değişmeyecek ?- başlıklı makaleden
alıntılar yapmıyorsun ?” diye, üçüncü sınıf bir kolaycılık fısıldayıverir kulağınıza…
Saat hayli ilerlemiştir. Gazeteden yazıyı beklediklerini hatırlarsınız.
Bu bayat tavsiye, pek sevimli gelir kalemin ucuna. Ondan sonrası çok daha zordur.
Arşivinize döner ve başlarsınız, “yazının neresini hatırlatmalıyım” yollu didiklemeye.
Beğendiğiniz bölümü, “kopyalayıp yapıştırmaya” niyetlenirsiniz. O da ne ?
Aradan yıllar geçmiş olmasına rağmen,
önceki yazının “köşeleri aynen durmuyor mu yerinde ?”
Alır mı sizi bir pişmanlık ve mahcubiyet, gece yarısı ?
Kısa bir bocalamadan sonra, “bu ayıp bana ait değil” der; koyarsınız noktayı.
Fakat, sayfada alıntı için pek yer de kalmamıştır.
“Meraklısı, mutlaka 03 Ocak Cuma 2014 yazısını ‘tık’lar ve okur” dersiniz;
“maksat hâsıl olmuştur…”
Manşetlerin kasvetini, senenin daha ilk gününde yazınıza yansıtmamış olduğunuz için,
hafiften bir mutluluk payı çıkartır kendinize ve sevinirsiniz.
Sadece “küçük dokundurmalar ile” ilk yazıyı tamamlamışsınızdır.
Takvimin daha ilk yaprağındaki soru ile yüzleşir
ve dönersiniz, tekrar GO tahtasına…
“Bir El Hayat Oynar Mısınız ?” (*) kitabına nazire olsun diye,
azcık değiştirirsiniz soruyu: “Peki, Bir Yıl Daha Oynar Mısınız ?”
(*) Nihat Demirkol, “BİR EL HAYAT OYNAR MISINIZ ?” / Kişisel Gelişim Üzerine Bir Tiyatro Denemesi / Beyaz Yayınları, Haziran 2010, İstanbul
Paylaş