Paylaş
Çünkü Gülfam Göknar’ın, Okuyan Us Yayınevi’nden çıkan ‘Müzik ve Yemek’ adlı kitabından (da) öğreniyoruz ki, Gioacchino Rossini’nin, kendisine ‘ünlü besteci’ yerine, ‘gurme müzisyen’ denmesini tercih edermiş, bitmedi... “Yaşamı boyunca üç kez ağladığı”nı söylermiş besteci... İlki, “operası beğenilmeyip ıslıklandığında”, ikincisi “Paganini’yi ilk dinlediğinde”, üçüncüsü ise, “Como Gölü’nde yaptığı bir sandal gezisi sırasında, elindeki türüf mantarıyla doldurulmuş hindi suya düştüğünde...”
Program kitapçığında, “...Guillaume Tell, Rossini’nin 39. ve son operasıdır. 37 yaşına gelmiştir, yeterince para kazanmıştır ve bundan sonra yıllarca sahnelenip, halkı eğlendirecek yeterli sayıda eseri opera repertuvarına armağan etmiştir. Kendini böylece emekli eder...” denilmesine bakmayın, “müziği –daha bu yaşta- neden bıraktığı” sorusuna, “Ezgi aramaya başladığımı fark ettim, artık sadece Vezüf Toprağı’ndan yapılmış toprak kaplarda yemek pişireceğim...” yanıtını verdiği yakıştırması pek ünlüdür. Nitekim, (kendi ağzından dökülmüş bu küçük küçük nitelemeleri derleyen şanslı) müzik tarihçilerine göre, son yıllarında bestelediği birkaç küçük piyano parçası ve şarkıyı da “yaşlılık günahları” olarak nitelediği söylenir.
Öyle anlaşılıyor ki, İtalyanlar bu “nüktedan, neş’eli ve biraz da kalender usta”nın, ölümünün 150. yılında, Rossini’nin hem müziğini, hem mutfağını, dolayısıyla ruhunu dünyanın dört bir tarafına taşıyorlar. 27 Haziran Çarşamba akşamı, bu çerçevede düzenlenen bir “saygı gecesi”nde, 32. İzmir Festivali’nin misafiriydi besteci... Yağmur, bu ayrıcalığı Celsus’tan aldı, AASSM’ye verdi yine... Benim mütevazı kulağımda, (belki de) operalarından da ünlü opera uvertürleriyle yaşayan Rossini’nin incelmiş notalarını, MARCO SOLLINI - SALVATORE BARBATANO ikilisinin “dört el piyano” performansları ve mezzosoprano MONICA CARLETTI’nin, “şarkı söylemenin çok ötesinde bir sahne hakimiyeti” ile iz bırakan sesi ve yorumuyla dinledik.
Claudio Scimone’nin “klavyenin büyük şairi” olarak tanımladığı (Bach, Mozart, Schubert, Chopin, Liszt, Thalberg, Poulenc, Rachmaninov, Rimskij-Korsakov ve Menotti’nin müziğine adanmış 30’dan fazla CD ile büyük bir diskografiye sahip; diskografisi aynı zamanda Leoncavallo, Puccini, Giordano, Mascagni, Bellini, Verdi, Persiani, Offenbach piyano müziğinin ilk dünya kayıtlarını da içermekte olan...) SOLLINI ile “hafif ve büyüleyici dokunuşuyla gerçek bir Mozart piyanistidir...” dediği (kapağında da yer aldığı, Amadeus dergisi tarafından beş yıldızla ödüllendirilen Sergej Rachmaninov’un dört el piyano için tüm bestelerini içeren bir CD’ye de imza atmış olan) BARBATANO, aynı sahneyi 2004’ten beri paylaşıyorlarmış.
Aslında bir keman sanatçısı olan Mezzosoprano MONICA CARLETTI ise İtalya adına bir “sanat elçisi” olarak, ülke dışındaki çeşitli prömiyerlerde sahne almak üzere dünyayı dolaşıyor, ünlü maestroların yönetiminde şarkı söylüyormuş. CARLETTI’nin, “çok yönlü bir mezzosoprano olarak tanındığını, opera repertuarının Mozart, Rossini, Gluck, Cimarosa, Donizetti, Leo, Pergolesi, Mancini, Arcà, Purcell, Puccini, Mascagni, Weill’in eserlerini içerdiğini, oda müziği olarak, Barok’tan çağdaş döneme kadar hem İtalyan hem de yabancı bestecileri yorumlamakta olduğunu, ayrıca Bach’ın bazı kantatları, Mozart’ın Requiem’i, Vivaldi’nin Magnificat’ı, Pergolesi ve Traetta’nın Stabat Mater’i gibi dini müzikler icra ettiğini” de vesileyle öğrenmiş olduk.
“...İtalyan opera geleneği”ne uygun, “izleyiciye zevkli zaman geçirten, onu duygulandıran, melodik akış içinde, zekice düşünülmüş, çabucak etkileyen, onu, uzun, duygusal ayrıntılarla oyalamayan...” bir geceydi.
Rossini’nin 150. ölüm yıldönümü olduğu gibi bu yıl İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin (de) 150. kuruluş yılı malûm.... Biraz “büyük düşünebilsek”, çarşamba akşamki konser, “dünya televizyonlarında haber” olurdu bu hafta... “Yerel yönetim”i “yerel düşünmek”ten ibaret sanmaya devam ediyoruz.
Paylaş