Paylaş
“..Sanat Yazılarının, Siyaset ve Bok Böceği İle Olan İlişkisi”ni sorgulayan yazıma,
içeriğine farklı noktalardan, yaklaşan çeşitli geri-bildirimler aldım...
Açıkcası, “Osmanlı hicivinin, şâheserleri”nden biri üstüne,
daha “şapka çıkartan” yorumlar bekliyordum.
“Bok böceği”nin başlığa taşınmasını abartılı bulanların yanında,
“hünfesâ” ve küfürlü bir finalin, ne kadar “yakışıklı” olduğunu soranlar oldu.
Hâl böyle olunca,
bugünkü yazımı,
“çiçek, böcek, su, sabun, etli, sütlü...” yazılmasını isteyenlerle,
“Hürriyet” üzerinden spekülasyon yaparak; benden bunu bekleyenlere ayırdım.
Arşivlerden bir “esinti” ile noktalayalım:
Elek Dergisinin Eylül 1960 ta çıkan 4. sayısında yayınlanan,
Haşmet Akal ile Ümit Yaşar’ın sohbetine (özetle...) bir göz atmak, yetecek aslında.
“...’Tekerleme’ şiirinde ‘Lağımcının kokusu boktan, sidikten’ mısrası pudra, kan, tuz, balık, köpük, rakı, tütün kokularını bastırıyor... Şiir önümüzden kalkınca burnumuzda yalnız bu koku kalıyor. Bunun nedenini açıklar mısın ? (Haşmet Akal)
Şiirin tamamını alalım önce... (Ümit Yaşar)
‘..Kasabın kokusu : kandan / kemikten
Balıkçının kokusu : tuzdan / balıktan
Hamamcının kokusu : sudan / köpükten
Lağımcının kokusu : boktan / sidikten
Senin kokun : pudra, sabun
Benim kokum : rakı, tütün
Ne ben yerineyim, ne sen sevin
Cümlemiz bir kokarız
Öldüğümüz gün...’
Bu şiirde belirtilen kokular arasında,
‘yalnız bok ve sidik kokusu sende kalmışsa,
bunun nedenini burnunda aramalısın. Bende değil...’
(HA) Desene, bu şiir yarı belden aşağı yerden uzak, yarı belden yukarı burna yakın.
(ÜY) Hah şöyle hizaya gel de,
bana bu ikinci yeni dalgasından bir ressam olarak ne anladığını açıkla...”
(ND)
Çiçek, böcek... Çiçek, böcek... Çiçek, böcek... Çiçek, böcek...
Suya, sabuna... Suya, sabuna... Suya, sabuna...
Etliye, sütlüye... Etliye, sütlüye...
Burun, murun...
Yıldız, mıldız...
Paylaş