Paylaş
Amacımız , “üzüm yemek olduğu” için; senelerdir, (deyimin ruhuna uymadığı halde) “dayağı da biz yiyoruz” üstelik. Yani, yine “bağcıyla işimiz yok !” Elbette ki pek memnun olduk; gurur duyduk… Zaten bu yüzden, sosyal medyadaki sevinç çığlıkları, “nihayet iyi bir haber” şeklinde “ciro” edildi; sevinenler tarafından.
“Akdeniz'e kıyısı olan 21 ülke ve Avrupa Birliği'nin taraf olduğu Barcelona Sözleşmesi kapsamında, ilk kez bu yıl verilen 'Çevre Dostu Şehir Ödülü'nün sahibi İzmir oldu. İzmir, finale kalan İsrail ve Hırvatistan'daki rakiplerini geride bıraktı…” Haber bu ! Yani birileri, “oy verdi ve İzmir’i seçti…” Peki, bu sorgusuz sualsiz sevinen “hemşehriler”imiz, oylamanın nasıl yapıldığına, “alıcı gözüyle” bakabilmişler miydi acaba? Emin değilim ! Sadece, “Şarklı tarafımız, ayrıntı ile uğraşmayı pek sevmez…” diyebiliyorum.
Oysa, “Büyükşehir”in sitesinden (de), “oylamaya katılma” çağrısı yapılmıştı: “…İzmir, Crikvenica ve Tel Aviv kentleri ile birlikte finale kaldı… / … İzmir'i desteklemek isteyenler http://surveys.info-rac.org/index.php/832181/lang-en adresinden kayıt olarak 21 Kasım 2017 tarihine kadar oy kullanabilir. Yarışmanın birincisi internet sitesi üzerinden yapılan oylama sonucunda belirlenecek… / …'İstanbul Çevre Dostu Şehir Ödülü' 2 yılda bir düzenlenecek ve bu yıl ilk kez sahibini bulacak. İzmir Büyükşehir Belediyesi, uyguladığı çevre politikası ve yatırımlarıyla, bu ödülü kazanabilmek için İzmirlilerin desteğini bekliyor…”
Evet, üç bağımsız uzman tarafından desteklenen Teknik Komite, 17 Akdeniz kenti arasından bir“final grubu” belirlemişti ama, oy verenler, “İzmir’liler, İzmir’i sevenler ve desteklemek isteyenler”den ibaretti. Sonuç; his, duygusal destek, göreli-yüzeysel kıyaslamalar ve gözle görülür bir rekabet duygusunun getirdiği galibiyet... Oy kullananların, bilimsel, ölçülebilir, “neden ve nasıl ?” sorularının yanıtlarına dayanan bir tercihi söz konusu değil. İzmir’e (tabii ki diğer kentlere de…) oy verenlerden ve vermeyenlerden kaç tanesi İzmir’i gördü veya görmedi de, “çevre dostudur veya değildir” diye hüküm verdi acaba ? Açıkcası, İzmir “teraziye çıkılan konu”da, hayli mesafe katetmiş ve uygar bir kent kuşkusuz. Ama kazanamasaydı, çevre dostu şehir sayılmayacak mıydı yani ? Sözün kısası, “pazarlama çağının parlak oyuncaklarından biri”ne benzemiş bu yöntem. Bu “önemli ödül”, “filanca derginin kapağındaki ‘Yılın Adamı’na oy verin” bezirgânlığının gölgesinde kalmış sanki.
Hoş, usûl böyleyse, fuzulî gevezelik benimkisi ! Ama çok merak ediyorum; oy kullananlardan kaç tanesi, Barselona Sözleşmesi ve ekindeki protokolleri okuma fırsatı buldu acaba ? “Barselona Sözleşmesi” deyince, Dışişleri Bakanlığı sitesinde, BM Çevre Programı’nın (UNEP) 1974 yılında kurduğu “Bölgesel Denizler Programı”na kadar gidiyor açıklamalar. “Barselona Sözleşmesi’ne ait 7 adet protokol bulunduğu, (ismi burada lâzım değil) bu protokollerin, ‘…doğal deniz hayatının ve kıyı kaynaklarının sürdürülebilir yönetimini sağlamak, çevreyi sosyal ve ekonomik gelişmelere bütünleştirmek, doğal ve kültürel mirası korumak, Akdeniz’e kıyısı olan devletler arasındaki dayanışmayı sağlamlaştırmak, yaşam kalitesinin gelişmesine katkıda bulunmak…’ gibi bir fikrî manifestoyu ifade ettiği” anlatılıyor.
Çetin Altan Usta’nın (bana göre) “aforizmaları” arasında, birkaç tanesi var ki, ucundan kıyısından, “hatırlatıldığında herkes hatırlar”: “…Erkek erkeğe kahveleri / Hazineden geçinmeliler…/ Mesleksiz Türkler…” gibi. İşte bunlardan biri de, objektifin “-Türk’e Türk propagandası yapmak- diye netlendiği” aforizmadır. Oylamadan, bu ödüle sevinme biçimimize kadar olan süreç, “İzmirli’nin İzmirli’ye propagandası”na o kadar benzedi ki, bana biraz bu sonuncuyu çağrıştırdı; bir “hatırlatayım” dedim.
Yine de yazıyı, en çarpıcı “aforizma” ile bitirelim: “…Enseyin karartmayın !” Hele safralarından bir kurtulsun İzmir; daha ne ödüller alacak…
Paylaş