“Bir Büyükelçi”nin Gözünden...

Geçtiğimiz Cumartesi günü, Mülkiyeliler Birliği İzmir Şubesi’nin, artık geleneksel hale gelen “kültür ve sanat buluşmaları”nın birinde daha, “çoğaldık...” İzmir’de yaşayan Mülkiyeliler olarak; birkaç yıldır Urla’lı hemşehrîmiz de olan, Emekli Büyükelçi Şakir Fakılı’nın, “Söyleşi ve İmza Günü”nde bir araya geldik.

Haberin Devamı

 

Efendim, beni nezaketle davet ettiği, (20 seneyi devirmiş ve artık hayli yorgun düşmüş) bu köşenin adını, Sevgili Deniz Sipahi koymuştu: “Benim Gözlüğümden...” Önereceğim kitabın adı da “Bir Büyükelçinin Gözünden” olunca, bu yazının, ülke gündemine yapışık gündemine,  yazarının kaleme aldığı “rengârenk ve renk-âhenk” anıları  hiç taşımamaya karar verdim (ki); değerli okuyucu satır aralarının tadını, kendi “gözüyle ve gözlüğüyle”e çıkartabilsin. Sadece, “önsöz”den, kısa kısa alıntılar yapıp, onların altını çizmekle yetineceğim. Fazladan, bir diplomat temkîni ile hazırlanmış, “sıcak ve düzeyli” söyleşi’nin kazanımlarını fısıldayacağım...

 

Uvertür, “...Hariciye mesleğinin bir bakıma kâtiplik, yani yazı yazma, not tutma demek olduğu, ilk dışişleri bakanına Reis-ül Küttâp, yani kâtiplerin başı denildiği hep bilinir. Yazı yazmak Dışişlerinde bizim için gerçekten hayatın her zaman en önemli parçasıydı; görüşmelerin tutanaklarını hazırlardık, Ankara’ya resmî telgraflar kaleme aldık, yıllık raporlar, yabancı dilde mektuplar, notalar yazdık. Öyle ki, dünyanın dört bir yanına dağılmış misyonlar aynı dilden konuşuyor, bir sözcük Pekin’de nasıl anlaşılıyorsa Kahire’de de öyle anlaşılıyordu. Belki ‘devlet üslubu’ denilen bu titizlikten dolayıdır ki, Dışişleri Bakanlığı’na Türkçe’yi en doğru kullanan kurumlardan biri denirdi...” diye seslendirilince anlıyorsunuz ki, elinizde tuttuğunuz kitap, “izlenimler, anılar” düzleminden çok fazlasıdır... Sadece, bu paragraftaki “devlet üslûbu” vurgusunun dahi, bizim kuşağımızı tavlamaya ve (artık maalesef) mahcubiyete yetip de arttığını hissediyorsunuz. Attilâ İlhan’ın dediği gibi:

 

Haberin Devamı

“...söyleşir / evvelce biz bu tenhalarda / ziyade gülüşürdük /...

zamanlar değişti / ayrılık girdi araya / hicrana düştük bugün

ah nerde gençliğimiz / sahilde savruluşları başıboş dalgaların

yeri göğü çınlatan tumturaklı gazeller / elde var hüzün...” diyesiniz geliyor.

 

Haberin Devamı

Önsöz’de yer alan ve bir “hariciyeci zarafeti”nde ifadesini bulmuş, başka bir “ibret dokunduruşu”nu daha paylaşmalıyım:“...Yaşadığınız öyle konular oluyor ki /...Bunları unutup geçmek de mümkün, ‘duymak isteyebilecekler için’ hayatın rüzgârında kaybolmayacak küçük, ama ilginç birer katkı haline dönüştürmek de. Tabii incitici olmayan bir üslûpla ve nesnellik içinde kalarak...” cümlesi, tekrar tekrar okunmalı bence...

 

Söyleşi’de dile getirilen ve “sadece meraklısı için notlar” tertibinden yakası açılan bahisler ile, soru ve yanıtların, (bana göre) “kripto” lezzetindeki açılımlarına gelince...  TDK’nın deyişiyle “Aksaçlı” konuğumuz; bugünlerde, Bakanlık dışından atanan “Büyükelçiler” etrafında dönen “gün bu gündür spekülasyonları”nı da, “genç meslektaşlarına güvendiğini, onların, fırsat verilirse, ‘geleneği geleceğe taşımak’ konusunda, çok donanımlı ve yetkin oldukları”nı söyleyerek yatıştırdı. Hiçbir soruyu kişiselleştirmedi. “Genelleyerek” sundu mesajlarını.

 

Haberin Devamı

“10 yıl Bonn’da görev yapan Rahmetli Halefoğlu’nun, Almanlar tarafından ‘bize her zaman doğruları söyledi’ taltifiyle uğurlandığı”nı araya sıkıştırırken, “İbrâz-ı hüner makbul değildir” estetiği içinde koydu noktayı: “Bir Büyükelçinin başarısı, görev yaptığı yerden ayrılırken gördüğü muameleyle ölçülür...”

 

Hani, Tiyatro yazarlığı için, “birinci perdeyi herkes yazar, asıl maharet ikinci perdeyi yazıp bitirebilmektedir...” dendiği misal; ben (kendi adıma) söyleşinin sonunda, “herkes, her yere gönderilebilir. Önemli olan itibarla geri dönebilmektir” mesajını koydum cebime. Benden duyabileceğiniz “ipuçları” bu kadar; “Budapeşte, Lefkoşe, Kuveyt, Batum ve Almanya” notları, kitaplığınıza değer katacak !

Yazarın Tüm Yazıları