Paylaş
Bir sanat yazısı için biraz “hafif bir başlık” olduğunu kabul ediyorum. Ama kentin, bu konuda “yeni soluklara ihtiyacı olduğunu fark etmiş” o kadar az kurum var ki... İzmir’in “sanat üreten şehir” kimliğinden uzak duran tercihlerine “kafa tutabilen” o kadar az aydın var ki... Dahası, bu halinden ve yazgısından memnun olan çoğunluğu uyandırmaya talip o kadar az “gönüllü” var ki... İşte bu sebeplerle, ARKAS’ın yaptıkları için kullandığım “icat çıkartma” deyimi, belki de “hafif” sözcüğünün başka anlamlarını da çağrıştıracak; “az bile söylemişsin...” diyeceksiniz.
İkinci yılında altıncı etkinliğe dokunan ARKAS Sanat Merkezi, dev bir sergiye daha ev sahipliği yapıyor. “18 ve 19. Yüzyıllarda İzmir: Batılı Bir Bakış” isimli etkinliği farklı kılan satırbaşları arasında; “İzmir’e ilişkin bugüne kadar hiç sergilenmemiş pek çok eseri sanatseverlerle buluşturması, eser çeşitliliği ve uluslararası işbirliği açısından İzmir’i bu kapsamda gündeme taşıyan ilk organizasyon olması” sayılabilir.
Bülten ne diyor?
18 ve 19. yüzyılların İzmir’ini ziyaretçilere batılı bir seyyahın gözünden sunmanın amaçlandığı sergi için Arkas Holding Yönetim Kurulu Başkanı Lucien Arkas’ın kişisel koleksiyonunda yer alan eserlerin yanı sıra Türkiye, Fransa, İngiltere, Belçika, Hollanda ve Paris’deki Louvre Müzesi, British Museum, Amsterdam Rijksmuseum, Bibliothèque Nationale de France gibi dünyanın en önemli müze, kütüphane ve kurumlarından özel izinlerle yaklaşık 300 resim ve belge bir araya getirildi. Küratörlüğünü Müjde Unustası ve Jean Luc Maeso’un yaptığı, hazırlıkları konunun uzmanlarından oluşan bilimsel bir komite tarafından 2 senedir sürdürülen sergi, 29 Aralık’a kadar ücretsiz gezilebilecek.
Gezerken telâşlanacaksınız
18 ve 19. yüzyılların İzmir’ini anlatmaya tâlip olan sergide, “o dönemde Marsilya’dan gemiyle yola çıkan batılı bir seyyahın gözünden, adetâ bir tepsi içinde sunuluyor kent...” Sergiyi gezerken, tarih boyunca, Avrupa’dan gelen birçok diplomatın, arkeologun, bilim adamı ve sanatçının ilgisini çeken bir şehirde dolaşıyor ve adetâ nefes alıyorsunuz. Ama serginin asıl heyecan ve hattâ telâş veren yönü neresi biliyor musunuz? Geçmişten bugüne ulaşan “batılı bakış”, 20 ve 21. yüzyılı (yani bugünü), 22. yüzyıla (yani geleceğe) taşırken, “günümüzün seyyahları, yarın acaba İzmirin neresini anlatacaklar?” Bence serginin güçlü bir “fütürist” tarafı da var!
Çetin Altan, “2027 Yılının Anıları” adlı fütürist denemesinin bir yerlerinde, “Lamartine, birinci defa 20 Mayıs 1833’de gelmiş ve iki ay kalmıştı İstanbul’da... 17 yıl sonra, 21 Haziran 1850’de Lamartine bir kere daha geldi İstanbul’a. Türkiye’ye yerleşmek istiyordu. Bunun için Sultan Abdülmecid’e birçok mektup yazmış, Abdülmecid de kendisine İzmir civarında bir çiftlik hediye etmişti. Sultan Mecid’in Lamartine’e verdiği çiftlik çok büyüktü. Ama şairin bunu işletecek sermayesi yoktu. Sermaye bulmak için Fransa’ya döndü, uğraşıp çabaladı, reklam mektupları yazdı, hisse senetleri bastırdı. Ama kimse ilgi göstermedi çiftlik işine...” diye anlatır. İzmir’in, “şair gözüyle batılı bakış”ı burun farkıyla kaçırdığı bir nottur tarih sayfalarında. Meraklısı, başka bir şairin, Yahya Kemal’in İstiklâl Caddesi’nde kaybolduğu zaman yazdığı beyitle idare ediversin: “Dimağın ihtilâli tecennün raddesinde / Arar Fahri Celâl’i Lamartin Caddesinde...”
Paylaş