Paylaş
Hasan Pulur, Milliyet’ten ve 1997’den sesleniyordu, “Sokaklarda ya da Küçük Sahne’nin kapısında bu afişi okuyanlardan bazılarının yüreği daralabilir ya da hoplayabilir. Hayır, ‘Allahaısmarladık Cumhuriyet’ ne bazıları için felaketin habercisidir, ne de numaracıların ham hayallerinin gerçekleşmesidir.” 2006’dan da Doğan Hızlan, Hürriyet’le katılıyordu büyük resme: “Selim İleri’nin Allahaısmarladık Cumhuriyet oyunu yıllar önce Sadri Alışık Tiyatrosu’nda oynanmış ve aynı yıl hem Afife Jale, hem de Avni Dilligil Tiyatro Ödülleri jürilerince yılın en iyi oyunu seçilmişti” diyerek... Cumhuriyet Gazetesi’nde 30 Aralık 2005’te yazdığı, Acı Bir Gogol Güldürüsü’nde ise Selim İleri (ismi lâzım değil) bir repertuvar kurulunun ısrarla, üstelik de birkaç kez tâlip oldukları oyunu (uzun diyaloglar gibi sudan ve havadan gerekçelerle) tiyatro eseri saymayarak koridorlarda reddettiğini ekliyordu sohbete...
Perde inmeden, 50’nci yazarlık yaşını bir başyapıtla kutlayan 2017’deki Selim İleri de kendi repliği ile oyuna katılıyor ve “20 yıl önce yazdığım, bana seçkin iki ödül kazandıran Allahaısmarladık Cumhuriyet’in Tiyatro Tatavla tarafından yeniden hatırlanmasından mutluluk duydum. / Oyunu, kültür gömleği değiştirirken çekilmiş acılar üzerine kurmaya çalıştım. Metinde, sahnede dört kadının dramı önce çıkar ama, geride bütün toplumun yaşadıkları, emeği belirsin istemiştim. Tiyatro Tatavla bu isteğime ruh üfledi. İnsanın kendi yazdıklarından söz açması çok zor, hatta gereksiz. Yine de bu oyunun yakın tarihimizin hüzünlü görkeminden esinlendiğini söylemeliyim. Birçok kaynaktan yararlanmıştım, o kaynak eserleri saygıyla anıyorum” derken perde kapanıyordu. Hiç aynı sahnede buluşmamışlardı, ama işte az önce birlikteydiler...
TAKSAV’ın ev sahipliğindeki 6’ncı Uluslararası İzmir Tiyatro Festivali, Eraslan Sağlam’ın yönettiği ve Tiyatro Tatavla oyuncularının (Halide Edip / Hale Akınlı, Afife Jale - Fikriye / Tuba Zehra Sağlam, Lâtife / Cansu Diktaş, Terzi Galip / Can Ertuğrul ve (Anastasia’nın sesiyle) Svetlana Çerkosova) yorumladığı Allahaısmarladık Cumhuriyet’le açıldı.
Oyun kendini, “Cumhuriyet’in kuruluş mücadelesinde kendi hayatlarından, kişisel özlemlerinden, düşlerinden vazgeçmiş, düşlerini feda etmiş dört figür... ‘Ferdin hürriyeti’, ‘Tiyatro bir mekteptir’, ‘Yeni bir vatan kuruluyor’, ‘Siyaset amansız şey’ diye diye iki dünya arasında kalmış mert, yürekli, naif, örselenmiş, ötekileştirilmiş devrimci kadınlar üstlerine toprak örtüldükten sonra, yürekleri can tahtasına çarpmadan önce, birbirlerine son kez sığınmak için Galip Bey’in terzihanesinde buluşurlar” diye târif ediyor. Açıkçası, ‘Cesaret; dehâ, güç ve büyüyü içinde saklar’ fikrini bu târifin içinde bulmakta hiç zorlanmadığımızı itiraf etmeliyim.
Oyuncuların selâma çıktıkları andaki gözyaşları ise benim oyunun başarısını betimlemek için üzerine başka bir sözcük eklememe gerek bırakmadı. Sadece oyunun ismindeki “vedâ”nın karakterlerin ağzından söylendiğinin ve asla güncel bir kaygı taşımadığının altını çizelim. Vurgulanmak istenen, dört devrimci kadının gözlerini kapatırken “Allahaısmarladık Cumhuriyet! Seni biz ıstıraplarımızla kurduk. Sakın unutma!” diye attıkları çığlıktır.
Biz salondakiler bu çığlık sayesinde “Kırmızı Balığın Yüzü”nü gördük ve unutmayacağız! Ya siz? Festival, 18 Aralık’a kadar meraklısına yüzünü göstermeye devam edecek. Unutmayanlardan olmanız dileğiyle...
Paylaş