Paylaş
Hem değerlendirmeyi çok beğenmiştim, hem iki çift lâf da ben eklerim diye geçmişti aklımdan; kısmet bugüneymiş. “İnternette bulup izlemenizi tavsiye ederim” diyordu sevgili Deniz Sipahi, “NTV’de Mehmet Barlas’in konuğu geçen gün Elif Şafak’tı” diyerek alıntıladığı sohbet için. İyi ve sadık bir okuyucusu olarak söz dinledim. Şafak’ın cümleleri içinden, hemen hemen en dikkat çekicisi olarak şunu göstermişti yazısında:
“İnsan odaklı düşününce ve kavgalarda bile diyalogtan vazgeçmeyince işler daha kolaylaşıyor.”
Ve kendisi de güçlü bir yorumla derinlik kazandırmıştı konuya: “Elif Şafak’ı dinlerken şöyle düşündüm: ‘Diyalog; sihirli bir kelime...’ Ve diyaloğu karşımızdakilerle yaptığımız gibi kendimizle de yapabilmeliyiz. Yani iç sesimizle diyaloğa girmek ve o sesi dinlemek. Galiba bazen hayatı daha anlamlı kılıyor ve hayatı kolaylaştırıyor.”
Aslında ben de andığım yazarlardan farklı düşünmüyorum. “Diyalog bir (iyi) niyettir öncelikle...” Diyaloğun tarafları, sahipleri, unsurları ve dinamikleri vardır. Diyaloğa eğilimli olanların bile ıskaladığı ayrıntı ise tanımında uzlaşılmamış olmasıdır. Nedir bu diyalog denilen şey? Hepimiz aynı şeyi mi anlıyoruz? Hepimiz aynı şeyden mi bahsediyoruz? Hepimiz aynı amaç, içerik, niyet, nitelik ve beceriyle mi kullanıyoruz? Kuşkusuz hayır.
Bakınız, “diyalog” için, TDK sözlüklerinde önce “karşılıklı konuşma” daha sonra da mecaz anlam yüklenerek “anlaşma, uyum sağlama veya bu yolda çalışma” karşılıkları verilmiş. Retorika’nın uçsuz bucaksız koridorlarında dolaşan öğrencilere, “lûgatçe” hazırlığı için ev ödevi verirken sorarız:
“Bir kelimenin, dilinizdeki, ilişkilerinizdeki, yorum ve tercihinizdeki dolayısıyla hayatınızdaki yeri ve anlamı nedir?”
Buna karar verirken, daha doğrusu bir sözcük hakkındaki “madde ve mânâ”ya ilişkin tavrınızı belirlerken izlemeniz gereken basit bir süreç vardır. Bu genel silkelemeyi diyalog sözcüğü için de yapmanızı öneriyorum. Bakalım, görüntünüze hangi aynada rastlayacaksınız? “Ben bu sözcüğü, biliyorum, kullanıyorum / biliyorum, kullanmıyorum / bilmiyorum kullanmıyorum / bilmiyorum kullanıyorum...” Bulacağınız cevap, Şafak ve Sipahi’nin beklentilerine ne kadar ayak uydurabildiğinizi, uydurabileceğinizi gösterecektir.
Diyalog kavramı hakkındaki ufuk turunu (bugünlük) bitirirken, yakın bir akrabasından da mutlaka söz etmeliyiz. Onun da adı: “Monolog”. Bu sözcüğün karşılığını bulmak için ise, Fransızca, İngilizce hatta eski Yunancaya kadar uzanmak gerekiyor. “Çünkü tiyatro gerçek, hayat bir oyun” diyen Çetin Altan’a nazire, hayatın içindeki günlük rolllerimize daha uygun düşecek bir sahadan, tiyatro dünyasından gelir “monolog”un anlamı. Ya “bir oyunda, kişilerden birinin -kendi kendine- yaptığı konuşma” diye geçer, ya da mecazında “çevresindekilere fırsat vermeden yapılan konuşma” diye. Monos “tek”, logos “söz” olduğu için, “tek başına konuşma”dır monolog.
Uzaktan, iki kişi veya grubun uyum ve fırsat vaat eden hallerine bakıp, “aralarında ne güzel bir diyalog var” yanılsamasına kapılmanız olasıdır. Oysa, “alıntıdan alıntının alıntısı” üstüne kalem oynatan bu satırların yazarı da dahil olmak üzere herkes, fark etmelidir ki, diyalog için methiyeler yetmez! Çünkü, yakından baktığınızda görürsünüz ki, her iki taraf da birbirlerine karşı monolog yapmaktadır. Dinleme ve elbette duyma olmadıkça, “İki monolog bir diyalog etmez...” Ve bu coğrafyada hayatı zorlaştıran şey diyalog eksikliği değil, monolog fazlalığıdır.
Paylaş