Paylaş
TAM, Efes - Celsus Kütüphanesi’ndeki, “Franz List Oda Orkestrası ve ARKAS Trio” gecesi hakkında bir şeyler karalayacaktım ki, içimden bir ses, “Trio”yu heyecanı ve yorumu için kutla, Orkestra’ya ise, “2. Macar Rapsodisi”nin sevdalısı olarak teşekkür et, ama tercihini “gençlerden ve gelecekten yana kullan...” dedi. Bu sebeple, “Festival Yazıları”nın altıncısında, yine AASSM’deyiz...
İKSEV, 29. Uluslararası İzmir Festivali kapsamında, Bu kez de bir “Müzik Projesi”ni sahneye taşıdı. Program kitapçığında, “Yetenekli genç müzisyenlere uluslararası ustalarla çalışma olanağı sağlamak, bilgi ve ufuklarını genişleterek profesyonelliğe geçiş yolunda evrensel bir tecrübe kazandırmak”tan söz ediliyor. “...Konservatuvar ses eğitimi almış, konser kariyerine yönelmek isteyen genç solistlere benzersiz bir olanak sunmak düşüncesiyle...” denilmiş.
Geçtiğimiz pazartesi akşamı, Fransa’nın önde gelen vokal topluluklarından “Sagittarius” ile Türkiye’den projeye katılan “Sirene” ve “Rezonans” korolarına mensup genç sanatçılar, (Avrupa Barok repertuvarının zenginliğini keşfiyle ünlenen) şef Michel Laplénie yönetiminde, “birbirlerinin çağdaşı olan ve bestelerinde geleneksel köklerden beslenen” Adnan Saygun, Ulvi Cemal Erkin, Francis Poulenc, Maurice Ravel ve Gabriél Faure’nin az seslendirilmiş vokal eserlerinden örnekler sundu.
Konserin sonundaki, “Genç solistlerin, Fransız ve Türk Bestecilerin eserlerini, ortak bir armoni oluşturarak yorumlamasıyla, gelecek kuşaklar arasındaki kültürel bağların güçlenmesinin de hedeflendiği” vurgusu, projenin mimarı olan Müzikolog Soprano Çimen Seymen’in, (program notunda yer alan) “Atatürk’ün müzik vizyonu hakkındaki satırları”yla örtüşüyordu.
“Dinlediklerimizin (ancak ve) sadece 8-9 günlük bir beraberliğin ürünü olduğu” hatırlatması ise, gerçekleştirilen etkinliğin, “bir konserden çok bir proje sunumu” ve “zamana karşı kazanılmış bir yarış” olduğu yönündeki “müzikal ayrıntı”yı, gündemde tutuyordu.
Fikrimce, iyi seçilmiş bir repertuvar seslendirildi. Bildiğim, dinlediğim ve “aklımın erdiği kadarı”yla yazabiliyorum kuşkusuz. Ulvi Cemal Erkin’in 1936’da çok seslendirerek uyarladığı-bestelediği altı halk türküsünden “Ayın Ondördü” meselâ... Yahya Kemâl’in, “Gece, Leylâ’yı ayın ondördü / Koyda tenha yıkanırken gördü...” diye başlayan “Nazar” şiirinin ürpertisine götürdü beni. Yine Erkin’in 1945 tarihli, “Yenge kızın bir tane”si; 1963’te bestelediği “Sarı Gelin”i... Adnan Saygun’un 1939-45 dönemine ait “Hem okudum hemi yazdım-Ağıt”ı; nihayet, “Kâtibim Varyasyonları...”
Müzik terminolojisindeki yalın tanımıyla, “enstrüman olarak insan sesini kullanan” A Kapella’yı dinledikçe, insan sesinin güzelliğine odaklanıyor, imkânlarını tekrar fark ediyor ve bu güzelliğin “doruğuna ilişkin sonsuz çağrışımlar”a kapılıyorsunuz. Kelime anlamı olarak, (İtalyanca) “kilise tarzı” demek olsa da dinlediğimiz konser, “A Kapella ile alaturka’nın selamlaşması” gibiydi. 90 yıldır sadece selamlaşırlar zaten, ben hiç kucaklaşabildiklerini görmedim. Çünkü, pek konuşulmaz ama, bizde, “sanattaki yobazlık”, “dindeki yobazlık”tan daha derin ve daha karanlıktır. “Çağdaş Seslenişler”e, sadece adı için bile teşekkür edilmesi gerek...
Konser yazısı az önce bitti! Son paragrafta, bundan sonra, bu köşede daha sık dillendireceğim bir tuhaflığın altını çizmeye çalışacağım. AASSM’nin (http://www.aassm.org.tr) web sitesinde, “...Merkezin, İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin kente armağanı ve sanata dair uzun soluklu bir düşün gerçeğe dönüşmesi olduğundan, açılışından bu güne kadar her kesimin ilgisini çekebilecek (?!) birçok etkinliğe ev sahipliği yaptığından söz edilmesi”ne bakmayın siz... Sormak istediğim, köşeli olarak şudur:
“-Sarı Gelin-i, AASSM’de, Ulvi Cemal Bey’in ‘çok sesli uyarlaması’ olarak dinleyebiliyorsunuz ama ‘tek sesli bir Azerî türküsü’ olarak dinleyemiyorsunuz; neden? Ben sordum; “yanıt alamadım”. Belki daha çok kişi sorarsa, “anlamlı bir yankı oluşabilir” diye düşünüyorum. Ayrıca, “yanılmış olmak ve bu köşeden özür dilemek için” sabırsızlanıyorum.
Paylaş