Paylaş
Yalnız bu soru sadece merak duygusu değil, özgüven de içeriyor.
Tarihi zaferleri Türklere bu özgüveni veriyor.
Yaşanan gelişmelerin, duygu yanında siyasi, askeri, stratejik, taktik ve teknik yönü var.
Ben de bunu uzmanına sordum. Müstafi Tümamiral Cihat Yaycı, “Mümkün değil, Yunanistan’ın Türkiye ile savaşacak ne askeri gücü, ne cesareti, ne planı ve hazırlığı var” dedi.
Yunanistan, Türkiye’ye istediği noktaya çekmek için olmadık tuzaklar kurup sonuçsuz ittifaklardan medet umuyor. Çaresizliği ve acziyeti hem hukukdışılıktan hem de güçsüzlüğünden kaynaklanıyor.
O yüzden de “başı kesik tavuk” gibi çaresiz sağa sola savruluyor.
BAŞI ‘HOROZ’UN ELİNDE
“Başı nerede?” diye soracak olursanız, o da ulusal simgesi “horoz” olan Fransa’nın elinde. Arkasına Avrupa Birliği’ni alarak Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de ve Ege Denizi’ndeki hakkını aramaktan vazgeçeceğini, hukuksuzluklarına da göz yumacağını zannediyor. Dediğim gibi, bunu ancak “kafasız” biri düşünür.
Yunanistan’ın, Ege ve Akdeniz’de “başı kesik tavuk” gibi savruluşunu Türkiye’den yüzerek bile gidilebilecek yakınlıkta olan Meis Adası’na asker çıkarmasıyla ilgili yapılan açıklamalarda da görebiliyoruz.
Hürriyet’ten Yorgo Kırbaki’nin haberine göre Meis Adası’na asker sevkıyatı haberleri ile ilgili Yunan genelkurmay kaynakları, “BM Şartı’nın 51’inci maddesi gereğince, tehdit gelmesi halinde ülkenin meşru müdafaa hakkı vardır. Bu madde, Yunanistan’ın adaların korunması için tüm gerekli tedbiri almasını meşru kılmaktadır” açıklamasında bulundu.
Ancak yaptıkları işin anlaşmalara aykırı olduğunu, açıklamanın ise itiraf niteliği taşıdığını görmüş olacaklar ki Yunan devlet televizyonu ERT, Meis’e gidenlerin milli muhafız güçleri olduklarını ve nöbet değişimi için adaya gittiklerini öne sürdü. “Bu her zaman çeşitli adalarda oluyor. Rodos’tan feribotla Meis’e yeni muhafız güçleri gidiyor, adada bulunanlar da feribotla geri dönüyor” denildi.(Hürriyet. 1 Eylül 2020)
TÜRKİYE NE YAPMALI?
Oysa yalnız Yunanistan değil, Avrupa ve tüm dünya biliyor ki Yunanistan dünyanın gözüne baka baka uluslararası anlaşmalara, uluslararası hukuka aykırı adımlar atıyor. 1923 Lozan ve 1947 Paris Anlaşması’nda yer alan doğu Ege adalarındaki “gayriaskeri statü” temel şartını açıkça ihlal ediyor.
Yıllardan beri bu statüyü taşıyan 23 adadan Semadirek, Limni, Midilli, İpsara, Sakız, Ahikerya, Sisam, Batnoz, İleryüz, Kelemez, İstanköy, Sömbeki, İleki, Rodos, Kerpe ve Meis adalarına asker yerleştirdi ve bazı askeri tesisler inşa etti. Türkiye her bir adımda uyardı, hukuk vurgusu yaptı.
Ama işte bugüne kadar geldik... Neredeyse Yunanistan ve Türkiye arasında bir savaştan bile söz edilmeye başlandı.
Emekli Tümamiral Cihat Yaycı, başta da belirttiğim gibi böyle bir olasılığı zayıf görürken, güç dengesi bakımından şöyle bir karşılaştırma yapıyor: “Yunanistan geçen yıl sözleşmeli asker alımı yaptı, 300 askeri zor buldu. Biz Türkiye’de sözleşmeli asker alımı yaptığımızda 30-40 bin alıyoruz. Belki canını verecek ve şehit olacak. Bizim gençlerimiz tam da bunun için askerlik mesleğine girmek istiyor hatta torpil arıyor. Böyle inançlı bir gücün karşısında hiçbir şey duramaz.”
Peki Türkiye ne yapmalı?
Elbette Türkiye’nin eli kolu bağlı değil. Bir yandan Dışişleri Bakanlığı aracılığıyla diplomasiyi kullanılırken, diğer yandan Milli Savunma Bakanlığı ve Dışişleri birlikte “savunma diplomasisini” kullanacak. Buna, savaş gemilerinin ve donanma gücünün siyasi baskı yapmak amacıyla kullanılması denilen “gambot diplomasisi” adı da veriliyor.
Cihat Yaycı’nın bu yönde gerektiğinde değerlendirilmek üzere üç önerisi oldu. Birincisi, Yunanistan’ın silah ve asker bulundurduğu gayriaskeri statüdeki adaların anlaşma şartlarında belirtildiği şekilde askerden ve silahtan arındırılmasını resmen talep etmek ve arındırılana kadar etrafını gerekirse denizden ablukaya almak. İkincisi Türkiye’nin bu adalar dışında kalan ve sayısı 152’yi aşan, egemenliği Yunanistan’a devredilmemiş adacık ve kayalıklara (EGEYDAAK) asker ya da sivil çıkarmak. Üçüncüsü de Montreux 20. Ve 21. Maddeler çerçevesinde Yunanistan ve Kıbrıs Rum bandıralı gemilerin Boğazlardan geçişini durdurmak (ki bu ciddi ekonomik zarar verir, zira Yunanistan ve GKRY için deniz taşımacılığı çok önemli gelir kaynağı).
Böylece, Yunanistan’ı çözüme zorlamak.
12 SAATTE FETÖ, DEAŞ, PKK
TÜRKİYE inanılmaz bir ülke... Asker bir yandan Suriye’de, bir yandan Libya’da, bir yandan Akdeniz’de ülkenin güvenliği için uğraşırken, polis ve jandarma yurtiçinde terörle mücadele ediyor. 1 Eylül günü ilk 12 saatte olanlara bir bakın:
Günün ilk saatlerinde, saat 02.00 civarında ajanslara düşen habere göre, İstanbul Cumhuriyet Savcılığı tarafından 30 ilde FETÖ operasyonu gerçekleştirildi. İstanbul Emniyet Müdürlüğü ve Terörle Mücadele Şubesi tarafından gerçekleştirilen soruşturmada 76 kişi hakkında gözaltı kararı verildi.
Sabah saatlerinde bu kez, DEAŞ’ın Türkiye emiri Adana’da yakalandı. 15 Ağustos günü Hüseyin Sağır isimli DEAŞ üyesi yakalanmıştı. Ona talimat veren ise Türkiye emiri Mahmut Özden’di. Mahmut Özden de 20 Ağustos günü gözaltına alındı ve tutuklandı. Operasyondaki en önemli ayrıntı, turist kafilelerinin kaçırılması, polis ve bekçilere saldırı, savcı ve milletvekillerinin kaçırılması gibi eylemler planlandığının ortaya çıkması oldu.
Daha öğlen olmadan bu kez terörist PKK’nın sosyal medyada oluşturduğu örgütsel yapılanmaya operasyon yapıldığı açıklandı. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, terör örgütü PKK/KCK adına siber saldırılarla örgüt propagandası yaptıkları tespit edilen 21 kişi hakkında gözaltı kararı verdi. “Mezopotamia Hackers” adlı grubun mensuplarının, 81 ilde 411 kamu kurum ve kuruluşu ile 14 bin 271 tüzel kişiliğe ait internet sitesine yönelik yetkisiz erişimler gerçekleştirerek, propagandasını yaptıkları örgüt adına maddi taleplerde bulundukları belirtildi. Bunlar yalnızca basına yansıyanlar. Yarım günde üç terör örgütüyle bu denli mücadele edebilecek kaç ülke var dünyada? Zorlamayın, bulamazsınız. Ne üç-dört terör örgütünün aynı anda harekete geçtiği bir ülke, ne de onlarla böylesine etkili mücadele edebilecek bir Emniyet teşkilatı bulabilirsiniz...
Paylaş