'Türkiyeliler' ile Türklerin 100 yıllık savaşı

"Türküm” ya da “milliyetçiyim” diyemeyenler, demek istemeyenler hiçbir karşılığı olmayan “Türkiyeliyim” ya da “Türkiye milliyetçisiyim” diye uydurma bir tanım ürettiler.

Haberin Devamı

Bu tartışma 100 yıl önce 1924 Anayasası’nda, “Türkiye’de din ve ırk ayırt edilmeksizin vatandaşlık bakımından herkese ‘Türk’ denir” şeklindeki Türklük tanımı ile başladı.

Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün, “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk milleti denir” sözü de etnik kimliği ne olursa olsun Türk milletinin bir ferdini aynı zamanda Cumhuriyet’in kurucusu, paydaşı olarak tanımlıyor. 1961 ve 1982 anayasalarında da yer alan ve etnik bir aidiyet vurgusu yapmayan bu tanım, 1990’lı yıllarda bölücü terör örgütü PKK ve işbirlikçisi siyasetçiler eliyle tartışmaya açıldı.

AB’Cİ VE ABD’Cİ LİBERALLER

Teröristlerin ve işbirlikçilerin yapamadığını, 2000’li yılların başında ABD’ci ve AB’ci liberaller denediler. Siyasi iktidarın açılımları ile tartışma oldukça ileri boyutlara gitti. Ta ki 15 Temmuz 2016’daki Fetullahçı Terör Örgütü’nün darbe girişimine kadar. “Demokrasi, hukuk, insan hakları” deyince mangalda kül bırakmayan Avrupa Birliği ile Amerika Birleşik Devletleri, Türkiye’de seçilmiş hükümeti askeri darbe ile devirme girişimine sessiz kaldılar.

Haberin Devamı

Bu bir yana, sözde “demokrasi simgesi” AB ve ABD, darbe girişimine kalkışan Fetullahçı Terör Örgütü yöneticilerini ve mensuplarını ülkelerinde barındırdılar. Bugün ise sadece korumakla kalmıyor, bizzat darbe girişimine katılmış TSK’daki FETÖ’cülere hukuki ve maddi destek veriyorlar.

15 TEMMUZ’UN ÖNEMİ

15 Temmuz darbe girişimi “yerli ve milli” kavramları yanında Türkiye’de ulusal bilinci de yükseltti. “Dost” denilen, “müttefik” sayılanların düşman olduğu görüldü. “Türk milleti” bilinci hem siyasete hem de sosyal hayata damgasını vurdu.

Bu bilinçle savunma sanayisinde atılan adımlar, yerlilik oranını yüzde 80’lerin üzerine çıkardı. “Milli Muharip Uçak KAAN’” projesini hayata geçirecek güce ulaştı.

Denizlerimizde “Mavi Vatan”, havada “Gök Vatan” bu sürecin sonucudur. Yükselen “Türk milleti” bilinci Türkiye’yi bölgesinde oyun kurabilen bölgesel bir aktöre dönüştürürken, “Küresel oyunları bozan ve bölgesel bir güç” haline getirdi.

Haberin Devamı

Türkiye’nin Ortadoğu’da, Balkanlar’da, Asya’da, Afrika’da ve çevresindeki denizlerde sağladığı etkinlik başta emperyalist ABD ve AB ülkelerini rahatsız etti. Türkiye’deki yükselen “Türk milleti” bilincinin zayıflatılması gerekiyordu.

TÜRKLÜK KRİMİNALİZE EDİLİYOR

Bunun için, “Türk, Türklük, Türk milliyetçiliği” kavramlarının zayıflatılması için kriminalize edilmesi gerekiyordu. Bunun için de “Türk mafyası, Türk katil, Türk soyguncu...” gibi tanımları kullanırlarken; yazar, sanatçı, aktör, biliminsanı gibi meslek gruplarının önüne “Türkiyeli” tanımını günlük dile yerleştirmeye çalışıyorlar. Siyasette de bunun benzeri durumunu yaşıyoruz. Siyasette küçükleri hariç milliyetçiliği ve ulusalcılığı öne çıkan iki büyük parti var. Biri MHP, diğeri CHP...

Haberin Devamı

CHP, 2010’da FETÖ’nün kaset kumpasıyla genel başkanlık koltuğuna Kemal Kılıçdaroğlu’nun oturmasıyla bu alandan çekildi, bölücü PKK terör örgütü HDP çizgisine yöneldi. Kılıçdaroğlu, 2012 yılında bunu genç milletvekilleri ile bir yemek sırasında açıkça söylemiş; “Sayın Baykal partiyi MHP’ye yakın bir çizgiye oturtmuş, ben de BDP’ye (HDP) yakın bir çizgiye oturtmaya çalışıyorum” demiş.

2023’de genel başkanlık koltuğundan ayrılana kadar da bunu adım adım yaptı ve CHP seçmenin en az yüzde 60’ı PKK/HDP ile yakınlaşmayı bir sorun olarak görmüyor. Özgür Özel ve Ekrem İmamoğlu da aynı yolun yolcusu.

TÜRKİYE’NİN IRAK VE SURİYE’DEN FARKI

MHP ise tıpkı 2011 yılındaki FETÖ kumpası gibi yeni operasyonlarla karşı karşıya. Belli davalar üzerinden, MHP üzerinden “milliyetçilik” kavramı hedefe konuyor ve “Türküm” yerine “Türkiyeliyim” diye uyduruk bir ifade toplumsal bilince ve günlük dile yerleştiriliyor.

Haberin Devamı

Buradaki amaç 100 yıl önce 1924 Anayasası’na giren Türk tanımının içinin boşaltılmasıdır. Buna ilişkin adımların TBMM içerisinde bol bol söylendiği bir döneme şahitlik edeceğiz. Yani “Türkiyeliler” ile “Türklerin” savaşını izleyeceğiz.

Herhangi bir etnik vurgu ya da ayrım yapmadan Anayasamızın 66’ncı maddesinde “Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür” yazıldığı gibi “Türk, Türküm” demenin “Türk milletinin” bir üyesi olarak bu ulusal bilince sahip çıkmanın neden çok ama çok önemli olduğunu, Türkiye’nin komşusu iki ülke Irak ve Suriye üzerinden anlatayım:

Türkiye gibi hem Irak hem de Suriye’de; bir halk, ortak bir dil, bir tarih, bir anayasa, yasalar, sınırları belirli bir coğrafya, bayrak, meclis, devlet başkanı, bakanlar kurulu, ordu ve bir dini inanç, hatta Türkiye’den farklı olarak zenginlik kaynağı petrol var mıydı?

Cevap, evet vardı.

Haberin Devamı

Buna karşın ABD, Irak’ı 2003 yılında işgal ederek tek dokunuşla üçe böldü. Suriye ise 2011’de başlayan iç savaş ve sonrası ABD müdahalesiyle Şam’a sıkışmış Esat yönetimi dışında; Rusya, İran, ABD, DEAŞ ve PKK/YPG’nin at koşturduğu bir alana dönüştü. Fiilen üçe, dörde bölünmüş ülke nüfusunun büyük bölümü çareyi Suriye’den kaçmakta buldu.

HEDEF ‘TÜRK MİLLETİ’ BİLİNCİ

Peki neden?

Çünkü her şeyleri vardı ama Türkiye’den farklı olarak ulusal bilinçleri yoktu.

İkisi de birer “Baas parti devleti” şeklinde; Iraklılık ya da Suriyelilik ulusal bilincini oluşturacak kapsayıcı ve birleştirici bir siyasi akıl, tanım ve tutum yoktu. O yüzden emperyalizm bir dokunuşla iki ülkeyi de paramparça etti.

Türkiye ise Cumhuriyet’in kuruluşundan başlayarak son 40 yılda PKK terör örgütü üzerinden her türlü bölme çabasına işte Mustafa Kemal Atatürk’ün öncülüğünde kurulan Cumhuriyetimiz ve “Türk milleti” bilinci ile ayakta duruyor.

Batılı emperyalistlerin ve içimizdeki işbirlikçilerinin amacı da bu bilinci yıkmak. Bu bilinç yıkılmadan Türkiye’yi bölemeyeceklerini biliyorlar. 

Yazarın Tüm Yazıları