Paylaş
Yıllardır “Şii Hilali”, “Şii Ekseni”, “Direniş Cephesi” ve “Şer Ekseni” adı verilen strateji ile İran; Suriye ve Lübnan’daki Hizbullah, Irak’taki HTŞ dahil bazı Şii milis gruplar, Yemen’deki Husiler ve Filistin’deki Hamas ve İslami Cihad gibi çeşitli aktörlerle Ortadoğu’da etki alanı oluşturmaya çalıştı.
1979’dan sonra yönetime hâkim olan molla rejimi, Şii Hilali ile İran’dan Irak, Suriye, Lübnan ve Yemen’e uzanan mezhepsel bir yaklaşımla nüfuz alanına dayalı Akdeniz’e kadar uzanan bir jeopolitik strateji geliştirdi. Kendilerinin “Direniş Ekseni” adını verdikleri yapının omurgasını İran’ın Devrim Muhafızları Ordusu‘na bağlı Kudüs Gücü, oluşturdu. Kudüs Gücü, etkili oldukları ülkelerde işbirliği yaptıkları gruplara eğitim, silah ve lojistik destek sağlıyor. Hatta bizzat o bölgelerde çatışmalara katılarak katliamlara ortak oldular.
AKDENİZ’E AÇILMA STRATEJİSİ
2011’de başlayan Suriye’deki iç savaş İran’a büyük bir alan hakimiyeti kazandırdı. Suriye’deki Esad rejiminin, azınlık Alevi nüfusuna dayanarak iktidarını sürdürmesinde İran’ın bu stratejisi büyük rol oynadı. 2011’de başlayan Suriye iç savaşı “Direniş Ekseni’nin daha da güçlenmesine yol açtı. İran ve Hizbullah, Beşar Esad rejimini desteklemek için Suriye’ye askeri güç gönderdi. İran’ın mezhepsel yaklaşımı yanında Akdeniz’e açılma stratejisi bunda önemli pay sahibiydi. Bunu yaparken ABD tarafından bir suikastla öldürülen Kasım Süleymani’nin başında olduğu Kudüs Gücü ve Hizbullah militanları eliyle yüzbinlerce Sünni katledilip toplu mezarlara gömüldü. İran, Esad yönetiminin işkence baskı ile oluşturduğu yönetimin en büyük suç ortağı oldu.
Ancak özellikle, İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırısı ile başlayan 7 Ekim sonrası süreçte İran’ın desteklediği Hizbullah’ın ağır darbe alması, Hamas liderlerinin öldürülmesi en son Suriye’deki güçlerinin çıkartılması bu eksenin parçalanmasına yol açtı. En son 8 Aralık’ta Şam’ın düşmesiyle İran’ın “Şii Ekseni” paramparça oldu.
Suriye’de yeni yönetimin işe başlamasının üzerinden henüz bir ay geçmeden “Şii Ekseni” parçalanan, kendi deyimiyle “Direniş Cephesi” çöken İran, Suriye’yi hedef alarak özellikle “Fitne ekseni” kurmaya girişeceğinin işaretlerini vermeye başladı.
HAMANEY FİTNEYİ BAŞLATTI
Bunu önce İran’ın dini lideri Hamaney başlattı; “Suriye’de yaşananlar temel olarak ABD ve İsrail’in komuta odalarında planlandı. Suriye’ye sınır komşusu bir devlet de dahil oldu” diyerek Türkiye’yi işaret eden Hamaney, birkaç gün önce de “Suriye’de onurlu bir gücün ortaya çıkacağını öngörüyorum. Suriyeli gençlerin kaybedecek hiçbir şeyi yok; okullar, evler, sokaklar, hayatlar güvensiz. Bu güvensizliği tasarlayanlara karşı kararlı bir şekilde durmaları gerekiyor ve Allah’ın izniyle onları da yenecekler. Lübnan’daki iç savaştan Hizbullah doğmuştu. Suriye’de de aynısı olabilir. Direnişin bugünü ve yarını da bu şekilde olacaktır” diyerek fitne ateşini yaktı. Çöken “Direniş cephesini” yeniden canlandırmak isteyen İran bu sözlerle “Fitne cephesini” açacağını gösterdi.
Hamaney’in sözlerinden sonra İran Güvenlik Konseyi üyesi Tümgeneral Muhsin Rızai devreye girdi ve “Suriye’deki gençler ve direnişçiler, bu grubun (HTŞ) işgaline, dış saldırılarına ve iç zulmüne sessiz kalmayacaklar. Bir yıldan kısa bir süre içinde yeniden canlanacaklar. Suriye’deki direnişi farklı bir biçimde sürdürerek ABD’nin ve Siyonist oluşumun hain ve aldatıcı planını boşa çıkarmış ve bölge ülkelerini aldatmıştır.” diyerek kaos planını ortaya koydu.
TÜRKİYE’DEKİ ‘İRANCI’LARA DİKKAT
Suriye geçici hükümetinin Dışişleri Bakanı Esaad Hasan Şeybani ise bu açıklamalara karşı “İran, Suriye halkının iradesine, ülkenin egemenliğine ve toprak bütünlüğüne saygı duymalı. İran›ı, Suriye›de kaos yaymaktan kaçınmaları yönünde uyarıyor ve son açıklamaların sonuçlarından sorumlu tutuyoruz” diye tepki gösterse de İran’ın fitne çıkarmaktan vazgeçmeyeceği ortada. Nitekim, İranlıların yaptığı açıklamalardan sonra ülkede yaratılmak istenen kaosun ayak sesleri duyulmaya başlandı.
İran ajanları, “Şii Hilali” etki ajanları mezhepsel çatışmasının temellerini atmak için kolları sıvadı. İran Esad yönetimi ile yaptığı işbirliği ile tarihte üçüncü kez Akdeniz’e ulaşma stratejisine çok yaklaşmıştı.
Ancak Esad’ın kaçması ve yönetimin değişmesi bunun önüne engel çıkardı. Buna karşın İran bu jeopolitik hedefini koruyacağını, Suriye içindeki nüfuz alanını kullanarak ve gereğinde kaos ve iç çatışma yaratarak uygulamaktan kaçınmayacağını gösteriyor.
İran’ın dini lideri Hamaney’in, Suriye’deki gelişmelerden ABD, İsrail yanında isim vermeden Türkiye’yi hedef göstermesi ülkemizin içinde de belli hareketlenmeye neden olacağı kesin. Nitekim, Suriye’de önceki gün yaşanan gelişmeler Türkiye’de de bir tartışmaya yol açtı.
İran’ın “Şii Hilali”nin hedeflerinden birinin Türkiye olduğunu gözden kaçırmamak gerekiyor.
Türkiye’de de “İrancı” bir kesim olduğu açık, kısa süre önce bir bölümü ile ben de tartışmaya girdiğimde etki güçlerinin ne kadar yaygın olduğunu gördüm. Milli İstihbarat Teşkilatı’nın Mossad’a ajanlık yapanlardan sonra en fazla yakaladığı casuslar İran adına çalışanlar.
Türkiye’de çok şaşıracağımız biçimde her kılıkta “İrancı”, “Mezhepçi” bir kesim olduğunu, Türkiye’de de mezhep çatışması yaratmak isteyen “Fitne Ekseni” elemanları olduğunu gerçeğine gözümüzü kapatmayalım.
Paylaş