Paylaş
19 Ocak 2007’de işlenen cinayetten hemen bir hafta sonra Ankara’da Emniyet Genel Müdür Yardımcısı Emin Arslan’ın, “Emniyet İstihbarat’ta tuhaf şeyler oluyor; Dink cinayeti ile ilgili delil karartmak için Log kayıtlarını siliyorlar. Bir de Erhan Tuncel, yardımcı istihbarat elemanı çıkmış” cümlesinin hayatımı bu kadar değiştireceğini düşünmemiştim.
Sadece benim değil, bana bilgi verdiği öğrenildiği için, cinayetten sorumlu olan FETÖ’cü istihbaratçı Ali Fuat Yılmazer ve ekibinin, “uyuşturucu kaçakçısı” iftirasıyla tutuklanan Emin Arslan’ın hayatı da eskisi gibi olmayacaktı. Hatta, devrimci örgüt üyesi diye tutuklanan Hanefi Avcı, Arslan’a destek olduğu için Yılmazer ve ekibinin komplosuyla bir de Ergenekon’dan tutuklanacaktı.
Emin Arslan’dan duyduklarım sonrası; “Log kaydı ne, yardımcı istihbarat elemanı nedir?” bilmeden, cinayetin işlendiği İstanbul’da kim varsa ulaşmaya çalışıyordum.
Cinayetten tam 10 gün sonra 28 Ocak 2007 günü Sabah Gazetesi’nde Fatih Altaylı’nın, “Büyük Abi Erhan Polis Muhbiri” manşetini görünce, haberi benim çıkartıp yazamadığıma üzülmek bir yana, bundan sonra gerçeğin konuşulacağını düşünerek seviniyordum. Elimdeki ikinci ipucu artık iyice kıymetlenmişti; Log kayıtlarının silinmesi yani cinayet delillerinin karartılmasının peşine düşmeliydim.
FOX TV’NİN DİNK YALANI
O da ne? Sabah’taki haberden sonra FOX TV’den Ercan Gün, katil Ogün Samast’ın, Atatürk’ün sözünün yazılı olduğu posterin önünde elinde Türk bayrağı ile gözaltına alındığı Samsun Otogarı’nda çekilmiş görüntülerini yayınlıyordu. Böylece, 28 Ocak 2007’de Sabah’taki yazı ile cinayetin arkasındaki FETÖ’cü istihbaratçılar tartışılacakken, FOX TV’nin 1 Şubat tarihli haberiyle “Cinayeti Atatürkçüler işledi” tartışmasına geri dönüldü.
Daha sonra tartışma, “Hrant Dink’i Ergenekon öldürdü” noktasına geldi. Yıllar sonra “Hrant Dink Ödülü” de kazanan Ahmet Altan’ın Yasemin Çongar ile çıkardığı ve FETÖ tarafından finanse edilen TARAF isimli gazete bu konuda başı çekiyordu.
Manşetinden köşe yazarlarına kadar cinayeti karartacak ne varsa yaptılar. 12 Haziran 2007’de başlayan Ergenekon operasyonları için en çok kullandıkları konu da Hrant Dink cinayeti oldu. Hrant Dink cinayetinde başı çeken FETÖ’cü istihbaratçı Ali Fuat Yılmazer’in oyuncağı olmuşlardı adeta.
Yılmazer’in kulaklarına fısıldadıklarını Hrant Dink’in en yakın arkadaşları ağzından manşet, köşelerinde yorum yapıyorlardı. Hepsini, Dink’i Ergenekon’un öldürdüğüne inandırmıştı.
Ama hiçbiri şu basit soruyu sormuyordu; Dink’i Ergenekon öldürdüyse, 2008 yılındaki ilk iddianamede “maktül” olarak neden adı yoktu? Dink ailesi neden müştekiler arasında değildi?
CEVABI İÇİNDE GİZLİ SORULAR
Ya da “Madem Dink’i Ergenekon öldürdü; neden Dink cinayeti davası Ergenekon davası ile birleşmiyor ya da Ergenekon’da yargılanan bazı isimler neden Dink cinayeti davasında sanık yapılmıyor?” sorusu bir türlü akıllarına gelmiyordu.
Ben bu soruları gazetede ve “Dink Cinayeti ve İstihbarat Yalanları” kitabımda sordum. Sordum ama cevabını tahmin ediyordum. Eğer Dink cinayeti davası ile Ergenekon davası birleşse, FETÖ’cü istihbaratçı Ramazan Akyürek’in “Yardımcı İstihbarat Elemanı” diye Emniyet’e aldığı ve cinayeti organize eden Erhan Tuncel de Ergenekon sanıkları arasında yer alacaktı. Bu durumda Erhan Tuncel’in bağlantıları, cinayetin arkasındaki FETÖ parmağını ortaya çıkaracaktı. O yüzden itinayla Dink cinayeti dosyasını Ergenekon’dan uzak tuttular. 2012’de de Erhan Tuncel’i cinayetten beraat ettirerek dosyayı kapatacaklarını planladılar.
FETÖ’cüler beni ise ellerindeki “Özel Yetkili Mahkeme”ye havale ettiler.
2009 yılında FETÖ’cü istihbaratçı Yılmazer, Akyürek ve diğerlerinin başvurusuyla 32.5 yıl hapis istemiyle yargılandım, beraat ettim. 2010’da cinayet hakkındaki araştırmalarımı genişletip “Kırmızı Cuma” kitabımı yayınladım. Evet onlar bir yandan üst üste kumpas operasyonları yapıyorlardı ama kamuoyunda isimleri artık biliniyordu. 3 Mart 2011’de bu kez Ergenekon üyesi diye tutuklayarak karşılık verdiler. Amaçları, “Hrant Dink cinayetinin arkasındaki Ergenekon’un üyesi olan Nedim Şener, cinayeti cemaatin üstüne yıkmaya çalışıyor” algısını yaratmaktı.
FETÖ’nün Zaman isimli paçavrasındaki propagandisti Etyen Mahçupyan gibi kirli isimler bunun üzerine balıklama atladı. Yazı yazdığı kirli parasını aldığı FETÖ’cüler adına tetikçilik yapıp arkadaşım dediği Hrant Dink cinayetini karartmaya kalkıyordu.
GAZETECİLİK DEĞİL DELİL KARARTMA
Yalnız bunlar değil, Dink cinayetini karartmak için kitap yazan, delil karartmak için işbirliği yapan gazeteciler de var. FOX TV’den Ercan Gün’ün yanında mesela, Ekrem Dumanlı, Adem Yavuz Arslan, Faruk Mercan. Dink cinayeti sanıkları, kendisini “basın özgürlüğü kalesi” gören ABD’de saklanıyorlar. Ercan Gün FETÖ üyeliğinden ve Dink cinayetinden cezalandırıldı.
Davanın sanığı olan FETÖ’cüler yanında, olmayan ve cinayeti karartmada rol oynamış ve hâlâ kendisine “gazeteci” diyenler var bu ülkede. Gerekçeli kararı okurken, 14 yıllık yolculuk yaptım zihnimde. Ne iftiralar, ne hakaretler, ne komplolarla boğuştum. Ama gerekçeli kararı okurken huzurluydum. Bana kumpas kuranların “sanık” olduğu Dink cinayeti davası kararında benim de “tanık” olarak ifadem vardı.
Haber, yazı ve kitaplarımla olduğu gibi tanıklığımla da gerçeğin ortaya çıkmasına uğraştım. Baştan beri başka bir beklentim yoktu zaten.
Gerekçeli karara göre, “FETÖ’nün kumpas operasyonlarını başlatmak için göz yumduğu Dink cinayeti” davası kararında yazılmayanlar var. Dünyanın hiçbir yerinde olmayan bir şey, Türkiye’de yaşandı; “Gazeteciler” meslektaşı olan gazeteci Hrant Dink cinayetini karartmaya çalıştılar.
Bir gazeteci cinayetini, arkasında hangi güç varsa; ister kamu gücünü kullananlar, ister yeraltı dünyasının kirli katilleri gerçeğin üstünü örtmek için ellerinden geleni yaparlar. Gazetecinin görevi ise o örtüyü kaldırmaktır. Ama onlar, tıpkı Dink’in sokakta uzanmış cesedinin üzerindeki örtü gibi gerçeği yalanlarla gizlemeye çalıştılar.
Bugün kimi firari, kimi sessizliğe bürünüp suçlarını unutturmaya çalışıyorlar. Ama ben hatırlıyorum, unutturmayacağım.
Paylaş