Paylaş
GAZETECİ Hrant Dink’in 19 Ocak 2007 günü İstanbul Şişli’de sahibi olduğu gazetenin önünde öldürülmesiyle ilgili süreç, Atatürk’ün manevi kızı Sabiha Gökçen’in Ermeni kökenli yetim bir kız olduğuna dair haberin ‘Agos’un 6 Şubat 2004 tarihli sayısında “Sabiha Hatun’un Sırrı” başlığıyla yayınlanmasıyla başladı.
Aynı haber, Agos gazetesi kaynak gösterilerek, Hrant Dink’in de görüşüne yer verilerek, Hürriyet muhabiri Ersin Kalkan tarafından 21 Şubat 2004’te “Sabiha Gökçen’in 80 yıllık sırrı” başlığıyla çıkınca Orgeneral Hilmi Özkök’ün başında olduğu Genelkurmay tarafından çok ağır bir basın bildirisi yayınlandı.
GENELKURMAY BİLDİRİSİ
22 Şubat 2004 Pazar günü Genelkurmay internet sitesinden yayınlanan bildiride, “Böyle bir sembolü amacı ne olursa olsun tartışmaya açmak, milli bütünlüğe ve toplumsal barışa karşı bir cürümdür” diyerek tepki gösterildi.
Ertesi gün Hrant Dink İstanbul Valiliği’nden bir telefon aldı ve elindeki belgelerle görüşmeye çağrıldı. Vali yardımcısının yanında iki MİT görevlisi vardı ve Dink’in deyimiyle, “ayağını denk alması” isteniyordu.
Sonra, sokaklar harekete geçti, Levent Temiz’in başlarında olduğu bir grup ırkçı Agos gazetesinin önüne gelip “Hrant Dink bundan sonra nefretimizin hedefidir, hedefimizsin” ve “Bir gece ansızın gelebiliriz” şeklinde tehditler savuruyordu. Dink’e yönelik tehditler Agos gazetesinin e-posta adresini doldurmuştu.
EMNİYET KORUMADI
Ardından bir başka yazısı nedeniyle “Türklüğe hakaret” gerekçesiyle açılan dava sırasında mahkeme salonunda Veli Küçük ve Kemal Kerinçsiz gibi isimlerin başında olduğu gruplar tarafından darp ediliyordu. Tüm bunlar İstanbul Emniyeti, Emniyet İstihbarat Dairesi’nin gözetiminde yaşanıyordu. Ne Valilik ne de Emniyet Dink hakkında koruma kararı çıkarıyordu.
KANLI SENARYO
2006 yılı şubat ayında kanlı senaryo devreye girdi. Dink öldürüldüğünde Emniyet İstihbarat Dairesi Başkanı olan FETÖ’cü Ramazan Akyürek’in başında olduğu Trabzon Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Şubesi’nde görevli Yardımcı İstihbarat Elemanı Erhan Tuncel 15 Şubat 2006’da Hrant Dink’in öldürüleceğini, katil ve silahın bulunduğunu bildirdi. Bilgi, 17 Şubat 2006’da, FETÖ’cü Ali Fuat Yılmazer’in başında bulunduğu İstihbarat C Şube’ye yollandı. Trabzon Emniyeti de İstihbarat C Şube de Dink’in öldürüleceğini bildiği halde tek bir uyarı yapmadı. Çünkü Dink, FETÖ’nün 12 Haziran 2007’de başlatacağı Ergenekon kumpası için kurban seçilmişti. Dink’e yönelik tehdit ortamını gözlemleyen Emniyet İstihbarat Başkanlığı’ndaki FETÖ’cüler, Dink’i öldürmek için hazırlıklarını yapan Trabzon’daki tetikçileri de yakından takip ediyordu. Ve Ogün Samast isimli tetikçi İstanbul’a gelip 19 Ocak 2007 günü saat 15.00’te Hrant Dink’i vurdu.
GAZETECİLER KARARTTI
O andan itibaren senaryonun ikinci bölümü devreye girdi, FETÖ’cü istihbaratçılar medyayı yönlendirerek, cinayeti Atatürkçü, ulusalcı kesimlerin işlediğini yaydılar. Delil karartmak için de belgeleri ve görüntüleri yok ettiler. Bu çabaları 12 Haziran 2007’de başlayan Ergenekon operasyonlarına kadar devam etti. Ama ne hikmetse, FETÖ’cü savcı Zekeriye Öz tarafından 2008’de çıkan Ergenekon iddianamesinde Dink’in adı “maktul” olarak yer almadı, cinayet dosya dışında tutuldu. FETÖ’cü hâkimler, 5 yıllık yargılama sonrasında “örgüt yok” diyerek küçük cezalarla katilleri kolladı. Çünkü cinayetin arkasındaki asıl örgüt, istihbaratçısından, polisine, savcısından hâkimine, hatta yalanlarla meslektaşlarının cinayetini karartan gazetecilerine kadar FETÖ’cülerdi. Nitekim 14 Ağır Ceza Mahkemesi’nde bunlar cezalandırıldı. Ama zaman aşımı nedeniyle ceza verilmeyenler de vardı. Özellikle İstanbul Emniyet Müdürlüğü görevlileri bunların başını çekiyor.
‘KORUMAK, DEVLETİN GÖREVİYDİ’
Danıştay önceki gün, İstanbul 6. İdare Mahkemesi’nin Dink’in öldürülmesinde ‘hizmet kusuru’ olduğu gerekçesiyle İçişleri Bakanlığı hakkında Dink ailesine 1 milyon 66 bin liralık tazminat ödemesine dair kararını onadı. Benzer bir karar daha önce AİHM tarafından verilmişti. Devletin, tehdit aldığı dönemde Dink’i koruma yükümlülüğü bir kez daha teyit edildi.
En önemli yorumu yapması için konuyu Hrant Dink’in kardeşi Hosrof Dink’e sordum. İşte yanıtı:
“Hepimiz biliyoruz Hrant’ı korumak devletin göreviydi. Devlet zaten niye var. Herkesin can güvenliğini koruyacak. Suçu olmayan bir adamı korumuyorsun. Para nedir, insan kaybettikten sonra. Bu tazminatı devletin değil, suçu işleyen kamu görevlilerinin ödemesi lazım.
Hatta devlet öderse bizi de bu acıtır.
Eğer devlet bunu bu suça karışmış devlet görevlilerinden tahsil ederse inan bu olayların önlenmesinde yol alırız. Bir kamu görevlisi bir gün ceza alacağını bildiğinden görevini yerine getirme konusunu 50 kere düşünür. Ona göre davranır, o zaman belki yol alırız.”
Paylaş