Nedim Şener

‘Amerikan malı muhalefet’ nasıl dizayn edilir?

19 Ağustos 2020
ABD Başkan adayı Joe Biden’ın Türkiye’de muhalefeti destekleyerek iktidarı değiştirme konusundaki sözleri çok tartışıldı. Peki Amerika bu tür planları nasıl uyguluyor?

Şimdi size Mayıs 2020’de Amerika’nın eski Ankara büyükelçisi Eric Edelman’ın Ray Takeyh ile yayınladığı bir makaleden alıntılar paylaşacağım.

Yazıda, bir ülkede muhalefetin nasıl destekleneceği, örtülü ve açık yardım, CIA’in nasıl devreye gireceği; Twitter, Telegram, Instagram, televizyon, radyo ve internetin nasıl kullanılacağı, ABD tarafından fonlanan medya kuruluşlarının rolü, finansal olarak o ülkenin nasıl baskı altına alınıp ekonomik çöküş yaşatılacağı tek tek anlatılıyor.

Ben ülkenin adı geçen bölümleri (...) şeklinde boş bıraktım. Siz bu satırları okurken, boşluğun yerine istediğiniz ülkenin adını yazın, hangi ülke olduğunu yazının sonunda paylaşacağım.

Şimdi buyurun, ABD’nin eski Ankara büyükelçisi Edelman’ın kaleminden “Amerikan malı muhalefet nasıl dizayn edilir?” okuyun:

“Rejim değişikliğini kesin olarak desteklemek, (...)’in askeri işgalini savunmak anlamına gelmeyip muhaliflere yapılan gizli yardımlar dahil olmak üzere Amerika Birleşik Devletleri’nin elindeki tüm araçları kullanarak (...) devletini sarsmaya zorlamak anlamına gelmektedir.

Amerika Birleşik Devletleri (...) Cumhuriyeti’ni deviremez ama böyle bir sonu mümkün kılacak koşullara katkıyı sağlayabilir.

Yazının Devamını Oku

Biden darbeyle yapamadığını tamamlamaya geliyor

17 Ağustos 2020
Joe Biden’in New York Times editör masasında bundan 8 ay önce ‘Amerikan Başkanı aday adayı’ iken Türkiye’de iktidar ve muhalefet üzerine yaptığı ve önceki gün kamuoyuna yansıyan konuşması, bugün artık ‘Amerikan Başkan adayı’ olduğu için büyük önem kazandı.

Benim de önceki gün sosyal medyadan öğrendiğim konuşma, bize hep söylenen “dış mihrak” kimdir, onu gösterdi. Trump karşısında 10 puan ileride olan Biden’ın açıklamaları, aslında ABD Başkanı olursa ne yapacağından çok, bugün de “ABD kurulu düzeni” tarafından Türkiye’ye yönelik uygulanan planın itirafıdır. Yine ocak ayında yayınlanan CIA’in yan kuruluşu Rand Corporation’un raporunda Türkiye’de izledikleri stratejinin cümlelere dökülmüş halidir. Öyle ki eğer Biden seçilirse Türkiye’ye yönelik sürdüreceği politikayı da gösteriyor.

ABD TEK BİR ŞEY İSTER: HER İSTEDİĞİNİN YAPILMASI

Aslında Cumhuriyetçi Trump olsa da Demokrat Biden olsa da bazılarının “Amerikan derin devleti” dedikleri “Amerikan kurulu düzeninin” diğer ülkelere bakışı değişmez, sadece kendi menfaatine odaklı bu bakış açısı her ülkede iktidarla çalışır. Eğer iktidarla çatışıyorsa darbe yaptırır, olmuyorsa kaos çıkartır, o da olmuyorsa muhalefetle çalışıp iktidar yapmaya uğraşır. Bunun karşılığında da çok şey değil yalnızca bir tek şey isterler, o da her istediklerinin yapılması.

BİDEN’IN SÖZLERI YAPILANI ANLATIYOR

Zaten Biden’ın 8 ay önceki sözlerinin bu kadar büyük fırtına koparması, konuşmanın bugün yaşadıklarımızla örtüşmesidir. Bir-iki cümle ile hatırlatayım. Şöyle diyor Biden:

“Şu an ona (Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a) çok farklı bir yaklaşım uygulamalıyız. Muhalif liderleri desteklediğimizi açıkça göstermemiz lazım.

Bir yol haritamızın olduğunu açıkça göstermemiz lazım. Düşündüğümüz şeyle ilgili sesimizi yükseltmemiz lazım, bedel ödemeli.

Yazının Devamını Oku

‘Armut piş ağzıma düş’ taktiği

14 Ağustos 2020
“Beklenen” oldu; CHP’li Muharrem İnce “1000 günde Memleket Hareketi” diye adlandırdığı siyasi adımı ile ilgili açıklama yaptı.

Dünkü basın toplantısında önce iktidarı sonra partisi CHP’yi eleştirdi. Sonra da hakkında ortaya atılan iddialara cevap verdi.

Açıklamaları kimilerinin dediği gibi “bomba” mıydı? Bence hayır.

İnce önceden daha sert sözler etmişti. Hatta, kendisi için kullanılan “partiyi bölen” yaftasını bertaraf etmek için özel bir çaba gösterdi.

2018 seçimlerinde CHP’nin cumhurbaşkanı adayı olan Muharrem İnce kısa süre önce, “Meral Akşener sayesinde cumhurbaşkanı adayı oldum” demişti.

CHP için bundan ağır bir söz olmaz ama herkes sağırı oynadı. Çünkü herkes biliyor ki, Kılıçdaroğlu’nun, 2018 yılındaki Cumhurbaşkanlığı seçimi için kafasında aday olarak AKP kurucusu olan, milletvekilliği, bakanı ve son olarak Cumhurbaşkanlığı yapmış olan Abdullah Gül vardı.

Ve bu plan İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in itirazı ile bozulmuştu. İşin garibi, kendi parti tabanından itirazlar olmasına rağmen Kılıçdaroğlu’nun kafasında gelecek seçimlerde aynı ismin olduğu konuşuluyor.

KILIÇDAROĞLU’NUN HESABI

Kılıçdaroğlu’nun

Yazının Devamını Oku

Ayasofya’nın ibadete açılmasındaki 29 Mayıs gizemi

24 Temmuz 2020
Danıştay’ın Ayasofya Camisi’nin ibadete açılması sürecinde verdiği karar öncesinde Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş ile görüşmüştüm. Konumuz Ayasofya’nın duvarlarındaki mozaiklerle ilgiliydi. Prof. Dr. Ali Erbaş ile konuşmamızın başında Ayasofya’nın açılışından kendimce çıkardığım bir gizemi paylaştım.

Şunu söyledim:

“Hocam, belki haddimi aşacağım ama Ayasofya’nın ibadete açılması konusunda mistik bir gözlemim var. Bu konu bir yanıyla sizinle de ilgili.”

Ali Erbaş, “Nasıl?” diye sorunca anlattım:

“Fatih Sultan Mehmet, ordusuyla İstanbul’u 6 Nisan 1453’te başlayan kuşatma sonucu 29 Mayıs 1453 günü fethetti. Ve Diyanet İşleri Başkanlığı, 29 Mayıs 2020 günü, yani İstanbul’un fethinin anma gününde Ayasofya’da Kuran-ı Kerim okuttu. Okunan da Fetih Suresi idi.

Yani, 1453 yılında fethedilen İstanbul’da, fethin 567 yılında Ayasofya’da Fetih Suresi okunması sonucu 86 yıldır müze olarak kullanılan Ayasofya’nın yeniden ibadete açılması gündeme geldi” dedikten sonra, “Bunda böyle bir gizem var hocam” diyerek diğer konuya geçmiştik.

Bu konuşmadan sonra Danıştay, Ayasofya’nın müze olarak kullanılmasına dair Bakanlar Kurulu kararını kaldırdı, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yayınladığı kararnameyle de Ayasofya’nın cami olarak kullanılması kararı kamuoyuna duyuruldu.

Bu süreçte, “Ayasofya siyasete açıldı, neden şimdi, kim açtı, Danıştay mı, Erdoğan mı?” soruları tartışmalara konu oldu. Hatta Erdoğan’ın daha 1.5 yıl önce Ayasofya’nın açılışına sıcak bakmadığı biliniyor. Evet, imzaladığı kararnameyle Ayasofya’yı ibadete açan Cumhurbaşkanı Erdoğan oldu ama buna vesile olan olaylara bakıldığında benim çıkardığım sonuç hep farklı oldu. Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş’a söylediğim cümleleri tekrar edip, “Ayasofya’yı Fatih açtı, Ayasofya kendi kendisini açtı” diyerek mistik bir açıklama yaptım.

Sebebi gayet basitti, evet, Danıştay’ın kararı sonrası Cumhurbaşkanı

Yazının Devamını Oku

Yabancı istihbaratla ilişkili bir yapı, samimi tarikatları rahatsız etmez mi?

22 Temmuz 2020
15 Temmuz darbe girişiminin dördüncü yılında tartışma konularından birisi de, devlet kadrolarında FETÖ’den boşalan yerleri başka tarikat ya da cemaatin doldurup doldurmadığı tartışması oldu. Marmara İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ali Köse’nin, “Bir FETÖ gitti bin FETÖ geliyor” uyarısıydı sebebi. İlahiyat Dekanları Konseyi’nin de aynı çerçevede açıklaması, özellikle bu tür tartışmalarda adı geçen tarikat, cemaat ve yapılara bağlı kişiler ile onlara bağlı sosyal medya hesaplarının akıldışı, ahlakdışı tepkisiyle karşılaştı.

Kimse, “Tarikat olmasın, cemaat olmasın” demediği halde ilahiyatçı hocaları, “dinsiz, münkir, cemaat, tarikat, ehl-i sünnet düşmanı” ilan edilip, eşlerine çocuklarına varıncaya kadar küfür ettiler.

Böylelerinin inancını sorgulamak da kimseye düşmez ama ahlak yoksunu oldukları açık.

Neyse biz konumuza dönelim...

Temelde uyarı yapılan konu, FETÖ gibi devletin içine sızmaya çalışan, devletin kanunu yerine liderinin talimatına bakacak, hatta bir gün ihanetin içinde yer alacak, bazıları da yabancı istihbarat ile ilişkisi olan yapılardı.

DİYANETİN RAPORUNDAKİ UYARILAR!

Kim bunlar diye sorduğunuzu biliyorum...

Kaynağımız, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın

Yazının Devamını Oku

Kapısında Diyanet tabelasıyla beddua eden tarikat hangisi?

20 Temmuz 2020
Fetullahçı Terör Örgütü’nün 15 Temmuz darbe girişiminin dördüncü yıldönümü nedeniyle TRT’de bir programa katılan Marmara İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ali Köse’nin, “Bir FETÖ gitti, bin FETÖ geliyor” sözü Türkiye gündeminde çok önemli, gerekli ve gecikmiş bir tartışmayı yeniden açtı.

Ali Köse’nin söylediği son derece açıktı: “Allah bu millete bir daha 15 Temmuz’lar yaşatmasın. Dua bizim vazifemiz fakat siz tedbiri almazsanız, akıllı davranmazsanız, o FETÖ denen örgütün yapılanma şeklini, aynı yolları kullanarak bugün hâlâ devam eden başka gruplar hakkında gerekli tedbirleri almazsanız Allah size yardımcı olmaz. Siz vazifenizi yapacaksınız, Allah da size yardımcı olacak. Benim bu konudaki kanaatim 15 Temmuz’dan gerekli dersleri almadığımız yönünde. Ve yeterli önlemlerin alınmadığı şeklinde. Hatta ben bunu, bir ‘FETÖ gitti, bin FETÖ geliyor’ diye değerlendiren, sloganlaştıran birisiyim. Bu uyarıyı yapmak benim vazifem. FETÖ ile alakalı sonra bizlere, ilahiyatçılara, ‘Neden bu konuda uyarılar yapmadınız’ diye sitemler oldu. Özellikle akademisyen ilahiyatçılara. Ben bunu alıyorum ve kabul ediyorum. Ve bugün diyorum ki bu konu Türkiye’nin en önemli konusudur, devletin bu konuda gereken tüm önlemleri alması şarttır, bir vazifedir. Bunun vebalini kimse üstlenemez.”

DEKANLAR KONSEYİ DE DESTEKLEDİ

Benzer açıklamayı İlahiyat Dekanları Konseyi de yaptı. Ali Köse ne bir tarikat, ne bir cemaat ne de grup adı verdi. Sadece “Devletin içine FETÖ benzeri yapılar oluşmasın” uyarısında bulundu.

Nedense birileri çok fazla alındı. Hemen Ali Köse’yi hedefe koydular, konuyu yazdığım için tabii ben de kısmetime düşen hakaretleri aldım.

Öyle anlaşılıyor ki devlet kadrolarında FETÖ’den boşalan yerlere başka tarikat ve cemaatler yerleşiyor ve bunun tartışılmasından da rahatsız oluyorlar.

AHMET YESEVİ’YE KURBAN OLUN

Gösterilen tepkiler arasında öylesine yanlış örneklemeler vardı ki yanlışlığı bir yana İslam’daki tasavvuf anlayışıyla da taban tabana zıttı. Şirketleri, paraları, medyası ile birer holding patronuna dönüşen, bindiği lüks araçları, lüks hayatı karşılayacak bir emek harcamayan, tek bir gün kazanç getirecek işi gücü olmayan sözde şeyh ve hocalarla Yesevi gibi hak yolcusunu bir tutma gafletinde bulundular. Keşke Ahmet Yesevi ve onun yolundan gitseler, öyle inanç ve tevazu sahibi olsalar ve tüm toplumun saygısını kazansalar. Daha 50-60 yıl önce örgütlenmiş yapılar, sözüm ona inanç dünyasını esir almış gibiler. Dün kurulmuş bir yapı 20 kola ayrılmış, hepsi de birbiriyle çıkar kavgasına düşmüş, herkese akıl vermeye çalışıyorlar.

BÜROKRASİDE KADRO SAVAŞLARIBu

Yazının Devamını Oku

İlahiyatçı Ali Köse: ‘Bir FETÖ gitti bin FETÖ geliyor’

17 Temmuz 2020
Fetullahçı Terör Örgütü’nün 15 Temmuz 2016 gecesi yaşattığı ihanetin ve Türk milletinin dünya demokrasi tarihine geçen direnişinin dördüncü yılı geride kaldı. Ama ben her 16 Temmuz günü yine FETÖ konusunu yazarım, çünkü bu mücadele süreklilik gerektiriyor. 251 şehidimizin kanlarının yerde kalmaması, 2 bin 193 gazimiz ve milletin fedakârlığının unutulmaması lazım.

Bugünkü yazım da 15 Temmuz üzerine olacak.

15 Temmuz ilk üç yılda FETÖ’yü, kötülüklerini anlama, örgütün çalışma şekli, darbenin nasıl gerçekleştiği, açılan davalar gibi konularla tartışıldı.

Bu yıl konuşmalarda 15 Temmuz’un yarattığı bilinç öne çıktı. Emperyalizmin FETÖ’yü araç olarak kullanması karşısında Türkiye’ye dost görünen ülkelerin nasıl bir kötülüğün ortağı olduğu tek tek anlatıldı. FETÖ’yü koruyan ve kollayan Amerika ve Avrupa ülkelerinin, demokrasi, hukuk ve insan hakları yalanları artık görünür oldu. Onlara göre FETÖ elebaşı Gülen, kumpasçı gazeteci, savcı, polisler, darbeci askerler insan haklarına layık ama onların katlettiği yüzlerce kişi, kumpas mağdurları, ihanete uğrayan millet değil.

Dolayısıyla 15 Temmuz’un yarattığı bilinç bu yıl öne çıktı.

15 Temmuz darbe girişiminden bir ay sonra PKK’ya yönelik Fırat Kalkanı ve diğer harekâtlar, ABD’nin yaptırım tehditlerine rağmen S-400 alınması, Libya operasyonu, ‘mavi vatan’a sahip çıkılması ve en son Ayasofya Camisi’nin yeniden ibadete açılması bu iradenin, bu bilincin sayesindedir.

Ancak bu yıl çok önemli isimler 15 Temmuz ile ilgili çok önemli açıklama yaptılar: İlahiyatçılar...

ÖNEMLİ UYARI

Yazının Devamını Oku

‘Eve erzak almaya değil devletimize sahip çıkmaya geldik’

15 Temmuz 2020
Askerliğini gönüllü komanda olarak tamamladıktan kısa süre sonra İstanbul Ortaköy’de baba ocağına dönen 21 yaşındaki Batuhan Ergin’in, 15 Temmuz gecesi Boğaz Köprüsü’nün Anadolu yakasından attığı son mesajı şuydu: “Eve erzak almaya değil, devletimize sahip çıkmaya geldik.”

Batuhan Ergin, bunu yazdıktan iki saat sonra FETÖ’cü darbeciler tarafından kalbinden vurularak şehit edildi. Yalnız Batuhan değil, 34 kişi o gece Boğaz Köprüsü’nde şehit oldu. Ve onlar dökülen kanlarıyla yalnız Boğaz Köprüsü’nün adını değil, Türkiye’nin kaderini değiştirdiler. Atatürkçü kılığına bürünmüş FETÖ mensupları tarihin en büyük ihanetini yaşattılar. Ankara’da, İstanbul’da ve Türkiye’nin değişik noktalarında darbecilere direnen milyonların içinden 251 şehidimiz, 2 bin 193 gazimizin fedakârlığı Türk demokrasi tarihine altın harflerle geçti.

TBMM ÜÇÜNCÜ KEZ KAPATILMAKTAN KURTULDU

27 Mayıs 1960’da, 12 Eylül 1980’de iki kez darbeciler tarafından kapatılan Türkiye Büyük Millet Meclisi, Türk milletinin direnişi sayesinde 15 Temmuz gecesi üçüncü kez kapatılmaktan kurtuldu.

Bugün kadar 15 Temmuz darbe girişimini, devam eden yargılamalar, devlet içinde hâlâ devam eden FETÖ’cü temizliği gibi adli boyutuyla tartıştık ve tartışıyoruz. Evet, doğrusu da bu. Devlet içinde son FETÖ’cü temizlenene kadar mücadelenin etkili bir şekilde devam etmesi de gerekir.

Ama yıllar geçtikçe 15 Temmuz’un anlamı üzerinde de yoğunlaşmalıyız. Bunun anlamını kavramalıyız ki, mücadele de yalnız adli bir olay olmaktan çıkarak bir mana, bir anlam kazanması sağlanmalı.

İşte bu yüzden, 15 Temmuz şehidi Batuhan Ergin’in mesajı ile bu yazıma başladım.

Çünkü

Yazının Devamını Oku