FETÖ DÖRT PARÇA
FETÖ’cülerin para kavgası öyle noktalara geldi ki birbirlerini dolandırmak, para kaçırmak ve yolsuzlukla suçluyorlar.
Şu açık ki, elebaşı Gülen’in ölümü sonrası FETÖ farklı isimlerin arkasında farklı gruplara ayrılacak.
FETÖ’cü Aytaç Ocaklı
O yüzden bazı bilinen isimler bugünden pozisyon alıyorlar.
Kimi FETÖ’yü yolsuzlukla, kimi soru hırsızlığı ile, kimi darbecilikle, kimi kumpas davaları ile suçlamaya başladı.
Böylece, “Ben de yeni fark ettim, şüphelerim oluştu, bilmiyordum” gibi laflar edenler bir yandan kendini temize çıkarmaya çalışıyor diğer yandan
Terör örgütü PKK’nın siyasi ayağı HDP’nin Diyarbakır il binası önünde 150 civarında anne 365 gündür çocuklarına kavuşma umuduyla nöbet tutuyor. Onlara “Diyarbakır Anneleri” deniyor. 3 Eylül 2019’da Hacire Akar’ın oğlunun HDP aracılığıyla PKK’ya götürüldüğünü söyleyip başlattığı eylem bir yılını doldurdu. Bugüne kadar da 16 anne çocuğuna kavuştu. Tam bir yıl, soğukla, sıcakla, yağmurla, karla, HDP’lilerin hakaret ve tehdidiyle ama dört mevsim evlat hasretiyle geçti.
SÖZDE ‘İNSAN HAKLARI SAVUNUCULARI’
Türkiye’nin büyük şehirlerinde ağızlarından “insan hakları” lafı eksilmeyen sözde aydın, akademisyen, siyasetçi, sanatçı, solcu, sosyalist, kendini sözde muhalif diye tanımlayanlardan bir gün, tek bir gün bu annelerle ilgili tek bir söz duydunuz mu?
Ama bir PKK’lı, FETÖ’cü, DHKP-C’li söz konusu olursa, Meclis’ten sokağa söylemedik laf bırakmazlar. O yüzden bu tiplerin yıllardır tepe tepe kullandıkları “insan hakları, demokrasi, hukuk” kavramları arkasına saklanma dönemi bitti, maskeler düştü.
KÜRT DÜŞMANI PKK
Bir de PKK’ya “Kürt katili, insanlık düşmanı terörist” deyince anında “Kürt düşmanı” diye yaftalayıp silahlı teröristlere de hedef gösteriyorlar. Oysa PKK, Türk-Kürt ayırmadan, bebek, çocuk, kadın demeden, silahlı, bombalı suikastlarla, yol keserek infazlarla, canlı bomba intihar saldırılarıyla, el yapımı patlayıcı ve mayın tuzaklamayla, karakollara saldırılarla, kurşuna dizerek infazlarla binlerce masum insanı katletti. Temelleri 1973 yılına kadar giden ve 1978 yılında kurulan terör örgütü PKK, bölgede 1984 yılına kadar 250’ye yakın şiddetten uzak Kürt dernek ve sivil toplum temsilcilerini katlederek işe başladı. Ardından 15 Ağustos 1984 akşamı Hakkâri’nin Şemdinli ile Siirt’in Eruh ilçesinde eşzamanlı düzenlediği baskınla devlete saldırıyı başlattı. 2 askerin şehit olduğu, 9 asker ile 3 sivilin yaralandığı saldırının ardından PKK, hem resmi görevlileri hem de bölgede yaşayan Kürt kökenli vatandaşları şehit etti.
43 BİN PKK’LI ÖLDÜRÜLDÜ
Yalnız bu soru sadece merak duygusu değil, özgüven de içeriyor.
Tarihi zaferleri Türklere bu özgüveni veriyor.
Yaşanan gelişmelerin, duygu yanında siyasi, askeri, stratejik, taktik ve teknik yönü var.
Ben de bunu uzmanına sordum. Müstafi Tümamiral Cihat Yaycı, “Mümkün değil, Yunanistan’ın Türkiye ile savaşacak ne askeri gücü, ne cesareti, ne planı ve hazırlığı var” dedi.
Yunanistan, Türkiye’ye istediği noktaya çekmek için olmadık tuzaklar kurup sonuçsuz ittifaklardan medet umuyor. Çaresizliği ve acziyeti hem hukukdışılıktan hem de güçsüzlüğünden kaynaklanıyor.
O yüzden de “başı kesik tavuk” gibi çaresiz sağa sola savruluyor.
BAŞI ‘HOROZ’UN ELİNDE
“Başı nerede?”
2007’den beri bu davayı takip ediyor, hakikatin ortaya çıkması için her şeyi yapıyordum. Çünkü Hrant Dink cinayeti, bir dönemin tüm karanlığını içinde barındıran; tehdit edilmesinden öldürülmesine, üstünün örtülmesinden yargılanmasına kadar devlet içinde ve medyada kirli unsurların yer aldığı bir suikasttı. Bu yapıların içinde elbette Fetullahçı Terör Örgütü’nün istihbaratçıları, savcıları, hâkimleri, müfettişleri, gazetecileri başı çekiyordu.
SANTORO, DİNK CİNAYETİNİN PROVASIDIR
Trabzon’da 5 Şubat 2006 günü öldürülen Rahip Santoro cinayeti, bugün 14 Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılanan FETÖ üyesi istihbaratçıların tezgâhladığı, 19 Ocak 2007 günü İstanbul’da katledilen Hrant Dink’in cinayetinin provasıydı.
İki katil de Trabzonlu ve 18 yaşından küçüktü.
Türk askerlerini hedef aldığı ilk eylem ise bundan 36 yıl önce, 15 Ağustos 1984 akşamı Hakkâri’nin Şemdinli ile Siirt’in Eruh ilçesinde eşzamanlı düzenlediği baskınla başladı. İki askerin şehit olduğu, 9 asker ile 3 sivilin yaralandığı saldırının ardından PKK, hem resmi görevlileri hem de bölgede yaşayan Kürt kökenli vatandaşları şehit etti. Binlerce örgüt içi infaz da gerçekleştirdi.
Ve maalesef bugün “Kürt sorunu” diye tartışılan konunun bu yönü göz ardı edilip, PKK terör örgütüne karşı olan herkes “Kürt düşmanı”
adıyla hedef gösterilip iftira ile tehdit ediliyor. Buna, yaşanan olaylara alternatif öneri getirmeye çalışan Kürt kökenli aydınlar, yazarlar ve siyasetçiler dahil.
36 YILDA 13 BİN 844 RESMİ VE SİVİL ŞEHİT
Terör örgütü PKK, 1984 yılından 2020 yılına kadar gerçekleştirdiği saldırılarda, polis bölgesi olan yerlerde 1248, jandarma bölgesinde de 4 bin 468 olmak üzere toplam 5 bin 716 masum sivili katletti. Kadın, bebek, çocuk, işçi, öğretmen, asker, polis, korucu, Kürt-Türk demeden binlerce masumu öldürdü. Sivillerin en çok katledildiği yer ise yine Kürt kökenli vatandaşlarımızın olduğu yerleşim yerleri oldu. 1984 ile 2020 arasında 886’sı polis bölgesinde, 7 bin 262’si jandarma bölgesinde olmak üzere toplam 8 bin 128 resmi güvenlik görevlisi şehit edildi.
PKK’nın bu 36 yıl içinde şehit ettiği sivil ve resmi güvenlik görevlisinin toplam sayısı 13 bin 844’e çıktı.
Karşı karşıya olduğumuz konunun
Le Figaro’ya göre Ayasofya’nın ibarete açılması, “Avrupa’ya hakaret ve tehdit” içeren bir provokasyonmuş. Türkiye, Yunan adalarının egemenliğine düzenli olarak saldırarak bin yıllık hayallerine yeniden başlıyor, Kıbrıs ve Yunanistan’daki toprak ihlallerini arttırıyormuş.
Türkiye, petrol akışını kontrol etmek için Libya’ya da müdahale ediyormuş!
Bütün bu yalan yanlış yorumlar dışında, yazının asıl amacı sona saklanmış: Akdeniz’de Türk savaş gemileriyle karşı karşıya gelen Fransız donanmasının sebep olduğu gerilime atıf yaparak şu ifadelere yer verilmiş:
“(...) Sevr Antlaşması, özellikle özerk bir Kürdistan’ın yaratılmasını amaçlıyordu. Antlaşma Boğazlar’ın Osmanlı askerinden arındırılmasını dayatıyordu. Sevr Antlaşması hiçbir zaman uygulanamadı. Kemal (Mustafa Kemal Atatürk) daha sonra padişahı devirmek, müttefik ordularını kovmak, antlaşmayı çiğnemek ve Yunan ordusuyla savaşmak için Türk ordusunun başına geçti ve Sevr Antlaşması’nı 24 Temmuz 1923’te Lozan Antlaşması ile değiştirdi. Lozan’ın imzalanmasıyla Türkiye’nin Hıristiyanlardan, özellikle de Rumlardan arındırılması tamamlanmış oldu.
NATO müttefiki olan Fransa ve Türkiye arasında Akdeniz’de devriye gezisi sırasında meydana gelen ciddi olay, zehirli bir jeopolitik aktör olan Türkiye’ye karşı çıkmak için Sevr Antlaşması’nın bazı hükümlerine geri dönülmesinin ne kadar acil olduğunu göstermektedir. Ülkemiz Fransa’nın onuru tehlikededir.”
ÇÖPTEKİ SEVR BATI’NIN KAFASINDA YAŞIYOR
Şu cümlenin altını özellikle çiziyorum:
1974 yılındaki Kıbrıs Barış Harekâtı sonrası Türk-Yunan ilişkileri Ege Denizi’nde de gerildi. Yunanistan Ege’de petrol arama faaliyetlerine başlayınca Türkiye’de de benzer çalışma için gemi arayışına girildi. Genelkurmay’ın emriyle, 1942 yılında Nazi Almanyası tarafından Türkiye’ye hibe edilen, 1960’lı yıllarda ise “işçi yatakhanesine” dönüştürülen lojistik destek, arama-kurtarma ve mayın tarama gemisi Hora, gerekli değişikliklerin ardından Ege’ye çıkarıldı.
DENİZLERDEKİ KAHRAMANIMIZ HORA
Hora o kadar ünlendi ki bir toplumsal kahramana dönüştü. 1976 yılında Remzi Jöntürk’ün yönetmenliğinde Fikret Hakan, Meral Orhonsay, Tuncer Necmioğlu gibi isimlerin başrolünü oynadığı ‘Hora’ adıyla bir sinema filmi bile çekildi.
Benim hafızamda, Amerikan yapımı “Süpermen” değil, “Hora” adı denizdeki kahramanlarımdan biri olarak kaldı. Bu vesileyle internetten bulup tekrar izledim, tavsiye ederim. Hora, sonraki yıllarda MTA Sismik 1 adıyla hizmet verdi. Araştırmaları birçok habere konu oldu.
Bir kuşak bu ismi hiç unutmaz. İşte denizlerimizde o günlerde yalnız Hora (MTA Sismik 1) gemisi varken, bugün Fatih, Yavuz ve Kanuni isimli üç sondaj araştırma, Barbaros ve MTA Oruç Reis isimli iki de sondaj gemilerinden oluşan bir filoya sahip olduk.
Karadeniz’de ve Akdeniz’de araştırma yapıyorlar. Sonunda iyi haber Karadeniz’den, Fatih gemisinden geldi. 320 milyar metreküp büyüklüğünde, parasal değeri 65 milyar dolar olarak hesaplanan doğalgaz kaynağı tespit edildi. Bunun değerini bilmek için Hora’nın hikâyesini bilmek gerekir. Hora’yı bilmezsen, bugün sahip olduğun filonun değerini de anlayamazsın.
TOPLUM DÖRDE BÖLÜNDÜ
Çünkü bu sözler yalnızca Biden’ın bir ahmak ve boşboğaz olduğunu değil, aynı zamanda Amerika’nın Türkiye hakkındaki gelecek planını da göstermektedir.
BIDEN’IN SÖZLERİ
Şimdiki ABD Başkanı Trump ne derse desin, ne kadar överse övsün, ne kadar yererse yersin, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ilişkisi bile bu planın uygulanmasına engel olamamıştır. Trump’ı bile koltuğunda rahat oturtmayan “Amerikan kurulu düzeninin” bu planı 2013’ten beri işlemektedir. O yüzden Biden’ın şu sözleri her zaman hatırlanmalı:
“Şu an ona (Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a) çok farklı bir yaklaşım uygulamalıyız. Muhalif liderleri desteklediğimizi açıkça göstermemiz lazım. Bir yol haritamızın olduğunu açıkça göstermemiz lazım. Düşündüğümüz şeyle ilgili sesimizi yükseltmemiz lazım, bedel ödemeli. Yani çok endişeliyim. Ama bence daha önce benim yaptığım gibi onlarla doğrudan temasa geçip Erdoğan’ı yenecek duruma gelmeleri için hâlâ var olan Türk liderliği unsurlarından daha fazla verim almalı ve onları güçlendirmeliyiz. Darbe ile değil, seçim süreci ile. Dışarı atıldı. İstanbul’da dışarı atıldı, partisi dışarı atıldı. Peki biz ne yapıyoruz? Burada oturup boyun eğiyoruz.”
2010 KUMPASIYLA BAŞLADI
Amerika’nın Türkiye’de “kullanışlı muhalefet” arayışı yeni değil. 2013’te açığa çıksa da temeli 2010’a kadar gidiyor. AKP iktidara geldiğinde ABD ile yakın olan ilişkiler, 2009 ve 2010 döneminde bozulmaya başladı. Erdoğan’ın İsrail Cumhurbaşkanı Peres’e “One minute” çıkışından sonra İsrail’in 2010’daki Mavi Marmara katliamı, İsrail ve Amerika’nın ortak cephe almasına, kullandıkları FETÖ unsurlarını operasyonel olarak kullanmalarına yol açtı.
İKTİDARLA SAVAŞ, MUHALEFETE DİZAYN
FETÖ eliyle bir yandan iktidara operasyonlar çekilmeye başlanırken, önce muhalefet dizayn edildi. 2010’da CHP Genel Başkanı