Nedim Şener

Amerika’nın gayrinizami harp operasyonlarına hazır mısınız?

14 Aralık 2020
İkinci Dünya Savaşı sonrası ‘Varşova Paktı’ ve ‘NATO Paktı’ olarak bloklaşan dünya düzeninin en önemli simgelerinden birisi Almanya’yı da ikiye ayıran Berlin Duvarı idi. 1990’ların başında Soğuk Savaş döneminin sona ermesi ve Berlin Duvarı’nın yıkılmasıyla yalnız sosyalist bloğun çürümüşlüğü değil, kapitalist bloğun kirli, kanlı yüzü de ortaya çıktı.

Bugün Rusya Federasyonu olarak bilinen ve Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin (SSCB) başını çektiği, arasında Doğu Avrupa ülkelerinin de yer aldığı Varşova Paktı ülkelerinin işgalinden korkan NATO üyesi ülkelerde, olası işgali direnişi başlatmak amacıyla bir yapılanmaya gidildiği ortaya çıktı. Sorun yapılanma değil, yapılanmanın işlediği suçlardı.

İtalya’da NATO tarafından gizli olarak örgütlenen kontrgerilla operasyonunun kod adı ‘Gladio’ idi. Latince “kılıç” anlamına gelen Gladio, Amerikan ve İngiliz kontrgerilla örgütlenmesi Stay Behind tarafından 1952 yılında kuruldu. CIA tarafından yönetilen ve finanse edilen örgüt, 1956 yılında ABD ile işbirliği içinde, casusluk ve gerilla savaşı yapmak üzere örgütlendi.

ABD, NATO, GLADIO

Örgütlenmenin benzerleri, diğer NATO ülkelerinde de oluşturuldu. İtalya’da “Gladio” adını alan örgüt, Türkiye’de “Kontrgerilla” veya “Özel Harp Dairesi” olarak anıldı. Yunanistan’da B-8 veya SheepSkin, Belçika’da SDRA-8, Hollanda’da NATO Command, Batı Almanya’da Gehlen örgütü, Stay Behind ya da Sword, Avusturya’da Schwert, Fransa’da Rüzgâr Gülü, İspanya’da Anti-Terör Kurtarma Grubu (GAL), İngiltere’de ise Secret British Network olarak biliniyordu.

Soğuk Savaş döneminin bitmesiyle, Gladio’nun düşman ülkelerden çok NATO ülkelerinde suikast ve sabotaj dahil suçlara karıştığı ortaya çıktı. 2000’li yıllar gelmeden bu yapılar tasfiye edildi.

Konuyu araştıran Avrupa Parlamentosu, sorunla ilgili karar tasarısında, “Avrupa Topluluğu’na üye pek çok ülkede gizli, paralel istihbarat ve silahlı operasyon örgütlerinin 40 yıldır var olduğu Avrupa hükümetleri tarafından ortaya çıkarılmıştır. Kırk yıldır bu örgütlerin demokratik kontrolden çıktığı ve NATO ile işbirliği halinde ABD gizli servislerince yönetildiği anlaşılmıştır” denildi.

El Kaide terör örgütünün 11 Eylül 2001 saldırısı, ABD’nin Afganistan ve Irak saldırısı, doğrudan işgal dönemini de başlattı. Ama bunun yarattığı insani ve ekonomik maliyet ve meşruiyet sorunu, doğrudan çatışma içinde olmak yerine

Yazının Devamını Oku

Karada, denizde, havada her yerde FETÖ ile mücadele

10 Aralık 2020
Dünyanın herhangi bir yerinde, “295’i halen aktif görevde olan ve ordu içine sızmış 304 terör örgütü üyesi gözaltına alındı” diye bir haber çıksa, o ülkede herkes bunu konuşur.

Hatta Amerika ve Avrupa’nın yer aldığı NATO üyesi bir ülkenin ordusunda bu yaşansa, dünyanın en önemli gündemi bu olurdu. Ama böyle büyük ve önemli bir olay Türkiye’de yaşayanlar için sıradan hale geldi. Hafta başında, İzmir Cumhuriyet Savcılığı tarafından bir seferde yapılan en büyük FETÖ operasyonu gerçekleşti. Ama “Kimsenin umurunda olmadı” desem yeridir.

15 Temmuz darbe girişiminden beri Türk Silahlı Kuvvetleri’ne sızmış olan Fetullahçı Terör Örgütü üyesi 20 binden fazla kişi ihraç edildi ama bırakın dünyayı, ülkemizde bile yeterince tartışılmıyor.

Hiçbir sonuca varmayacak “FETÖ’nün siyasi ayağı” tartışmaları kadar gündeme gelmiyor. Sebebi, siyasetçilerin gerçek anlamda FETÖ’cü temizliği olarak değil, konuyu siyasi rekabette bir araç görmesinden kaynaklanıyor.

EN BÜYÜK OPERASYON

Buna karşın, savcılıklar eliyle Emniyet, Jandarma ve MİT’in çalışmalarıyla Türk Silahlı Kuvvetleri’nde FETÖ temizliği etkili biçimde devam ediyor. Bu operasyonların en büyüğü hafta başında İzmir Cumhuriyet Savcılığı tarafından gerçekleştirildi. 5’i Albay, 1’i yarbay, 1’i binbaşı, 10’u yüzbaşı, 221’i astsubay, 7’si uzman çavuş olmak üzere 295’i muvazzaf asker toplam 304 kişi gözaltına alındı. Aralarında bir de askerlerden sorumlu olan Hava Kuvvetleri’nde görevli sivil memur bulunuyor. İzmir Emniyeti ve Jandarması görevlilerince yürütülen ve 50 ilde gerçekleştirilen operasyonda gözaltına alınanların ifade işlemleri sürüyor.

İZMİR HAREKETLİ

İzmir Cumhuriyet Savcılığı tarafından, ilki 19 Kasım 2019’da yapılan ve 13 Ekim 2020 tarihine kadar gerçekleştirilen toplam 11 operasyonda bugüne kadar 946’sı muvazzaf olmak üzere toplam 1342 TSK mensubu hakkında gözaltı kararı verildi.

Yazının Devamını Oku

FETÖ elebaşı koronavirüse mi yakalandı?

9 Aralık 2020
Bir süredir internet üzerinden propagandaya ara veren Fetullahçı Terör Örgütü elebaşı Gülen, “Yer değiştirdi”, “Koronavirüse yakalandı” hatta “Öldü” iddialarının arttığı bir dönemde yeniden örgüt üyelerine seslendi.

33 dakikalık konuşması koronavirüs salgını, öldüğü iddialarına cevap ve sonunda, “mağaraya çekilmek” mesajıyla bitti.

Konuşmaya gelirken, duvarı boydan boya LED ekran olan bir odadan geçiyor. Ekranda İstanbul manzarası olduğu görünüyor.

Normal koşullarda her sohbet öncesi yapılan kayıtlarda etrafında örgüt üyeleri olan FETÖ elebaşı, konuşma yapacağı salona yürümekte zorlanarak ve tek başına geliyor.

Konuşmasını dinleyen tüm örgüt üyelerinin FETÖ elebaşına hiç yaklaşmadığı ve hepsinin maskeli oldukları görülüyor. Tek maske takmayan ise FETÖ elebaşı Gülen. Maske takmayarak örgüt tabanına mesaj veriyor.

Konuşması boyunca zor nefes aldığı görülen FETÖ elebaşının, konuşmasının nefes almada yaşadığı zorluktan dolayı defalarca kesildiği ve montajla 33 dakikalık kayıt haline getirildiği görülüyor.

Hatta ölümü konusundaki iddialara cevap verdiği bölümde, başının sol yanına düşmüş olduğu, konuya da yanındakilerin uyarısıyla girdiği dikkat çekiyor.

FETÖ elebaşı

Yazının Devamını Oku

Amerika ve AB gibi ‘müttefikin’ varsa düşmana ihtiyaç yoktur

7 Aralık 2020
Batı’nın sürekli kullandığı “müttefik”, “ortak”, “dostluk” gibi kavramlar, tıpkı ağızlarından düşürmedikleri “demokrasi”, “insan hakları”, “hukuk” gibi birer aldatmacadan ibaret.

Bu tespitimin “Batı düşmanlığından” değil bizzat onların söylem ve tutumlarından kaynaklandığını, olgulara dayandığını belirtmek isterim.

Çünkü Batı “hak” kavramından bihaber, “çıkar” kavramı ile olaylara yaklaşıyor.

Türkiye’nin herhangi bir konuda “hak sahibi”, “haklı” olması onlar için bir şey ifade etmiyor. Onlar için sadece “çıkarları” var.

“Hukuk, insan hakları, demokrasi” kelimeleri de “çıkarlarını” en üst seviyede tutmak için kullandıkları birer araç.

PKK VE FETÖ DESTEKÇİSİ BATI

Hemen bir örnek vereyim:

Binlerce insanı katleden PKK, 1990’lı yılların başından beri hem Amerika hem de Avrupa Birliği tarafından bir terör örgütü olarak tanınıyor.

Buna rağmen Amerika, PKK’nın Suriye kolu PYD/YPG’ye silah ve para yardımı yapıyor. Avrupa ülkeleri de bu hukuksuzluğa hatta teröre yardıma sessiz kalıyor. Çünkü kendileri de PKK’yı koruyup kolluyor. PKK’nın Avrupa’da uyuşturucu kaçakçılığı, insan kaçakçılığı yapmasına, eleman sağlamasına, para toplamasına göz yumuyorlar.

Yazının Devamını Oku

MOSSAD’ın hedefindeki Türkiye

2 Aralık 2020
Gazeteci Uğur Mumcu öldürülmeden kısa süre önce, bugün artık iyice açığa çıkmış olan terör örgütü PKK ve onu kullanan Amerikan Merkezi Haberalma Teşkilatı (CIA) ile İsrail gizli servisi MOSSAD arasındaki ilişkiyi araştırıyordu.

24 Ocak 1993’te aracına konulan bir bomba ile suikasta uğrayan Uğur Mumcu’nun, 7 Ocak 1993’te Cumhuriyet’te yayınlanan ‘MOSSAD ve Barzani’ başlıklı köşe yazısı şu cümle ile bitiyordu:

“(...) Kürtler sömürgeciliğe karşı bağımsızlık savaşı yapıyorlarsa ne işi var CIA ve MOSSAD’ın Kürtler arasında? Yoksa CIA ve MOSSAD, antiemperyalist savaş veriyorlar da dünya bu savaşın farkında değil mi?”

Uğur Mumcu, PKK terör örgütünü yazdıkça, terör örgütünün medyası onu “Kürt düşmanı” ilan ediyordu. PKK’nın yayın organı Özgür Gündem gazetesinde örgüt yöneticilerinden Yaşar Kaya, Uğur Mumcu’yu şu sözlerle tehdit ediyordu:

“Kürtler Cumhuriyet’in kurulmasında temel taş oldular. 1925’ten sonra Kürtler inkâr edildi. Bu konuda Mumcu’nun Kürtler için istediği bir şey var mı? Herkes maskesini çıkarsın! Yoksa yüzlerindeki maskeyi biz yırtacağız. Biz yırtmazsak bile Kürt halkının dinamiği yırtacak. Herkesin notu, karnesi belli olmuştur. Kürt düşmanlığı yapmamak bile namus borcudur...”

Mumcu, bunun kendisini öldürmeye yönelik bir tehdit olduğunu eşine söylemişti.

İSRAİL BÜYÜKELÇİSİNİN UYARISI

7 Ocak’taki MOSSAD üzerine yazısından bir gün sonra

Yazının Devamını Oku

282 davada 4 bin 555 darbeci cezalandırıldı

30 Kasım 2020
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin şerefli üniformasını giyen ancak ettiği yemine, üniformasına ve onları yetiştiren devlete ve millete ihanet eden Fetullahçı Terör Örgütü üyesi darbecilerin davalarından en önemlisi geçen hafta tamamlandı.

Darbe girişiminin merkezi olan Ankara Akıncı Üssü davasında, örgütün sivil imamları; Hava Kuvvetleri Komutanlığı sorumlusu Kemal Batmaz, Jandarma Komutanlığı sorumlusu Nurettin Oruç, Deniz Kuvvetleri sorumlusu Hakan Çiçek ve Harun Biniş, Anayasa’yı ihlal suçundan 1, cumhurbaşkanına suikast suçundan 1, kasten öldürme suçundan iddianamede belirtilen maktul adedince 77 kez olmak üzere toplam 79 kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırıldı.

31 Mart 2017 tarihli iddianameyle açılan, 4’ü sivil, 365’i tutuklu, 104’ü tutuksuz, 6’sı kaçak toplam 475 askeri rütbeli subay-astsubay sanığın yargılandığı üç yıl süren davada Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi; 4’ü sivil, 15’i subay, 19 örgüt yöneticisi sanığın da bulunduğu 356 sanığın 291’ine ağırlaştırılmış müebbet hapis, 46 sanığa müebbet, 6 sanığa 16 yıl 8 ay, 7 sanığa 16 yıl hapis, 5 sanığa 13 yıl 4 ay hapis, 1 sanığa 12 yıl 6 ay hapis cezası verdi.

YEDİ DAVA SÜRÜYOR

TSK’da yuvalanmış FETÖ mensupları, o gece 56 kentte harekete geçti. 56 şehirde toplam 289 darbe davası açıldı. Aradan geçen üç yılda 289 davanın 282’si tamamlandı. Yedisinde ise FETÖ’cülerin yargılaması devam ediyor. 289 fiili darbe davasından 56’sı Ankara’da, 56’sı İstanbul’da, kalan  177 dava ise diğer illerde açıldı.

Türkiye genelinde 282 fiili darbe davasında verilen kararlarda; 17 sanık hakkında 141 kez, 1 sanık hakkında 140 kez, 1 sanık hakkında 137 kez, 31 sanık hakkında 4’er kez, 4 sanık hakkında 3’er kez, 2 sanık hakkında 28 kez olmak üzere 1.608 sanığa ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verildi.

131 GENERALE CEZA

Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilenlerden 83’ü general, 1103’ü subay, 264’ü astsubay, 52’si uzman çavuş, 4’ü polis memuru, 12’si er, 61’i askeri öğrenci, 29’u ise sivil kişi.

Yazının Devamını Oku

FETÖ elebaşının 30 yıllık darbe hayali cezalandırıldı

27 Kasım 2020
1982 yılında Hava Harp Okulu’na giren Gürol Doğan, bir gün koğuş nöbeti devir teslimi sırasında hapşırdıktan sonra “Elhamdülillah” diyen arkadaşı Semih Koşucuoğlu’na “Çok yaşa” yerine “Yerhamükellah” dedi.

Daha önceki hayatları ile ilgili bilgileri yoktu ama birbirlerini tanıyorlar gibiydiler. İkisi de o zaman “Cemaat” olarak bilinen Fetullahçı Terör Örgütü’nün “Altın Nesil” denilen elemanlarıydı.

Semih Koşucuoğlu onu, okuldaki diğer örgüt üyeleri Şaban Umut, Aydın Gündüz, Hakan Evrim, Semih Uğur Buldu ile tanıştırdı. Örgüt evinde toplantılarla geçen yılların ardından 1986’da sıra örgütün mahrem imamlarından hipnodendist Mehmet Ayvacı eşliğinde Altunizade’de FEM dershanesinin beşince katındaki yerinde örgüt elebaşı Fetullah Gülen ile görüşmeye gelmişti.

Gülen hepsiyle tek tek tanıştı, kısa bir süre sonra her biri Hava Kuvvetleri mensubu olacak örgüt üyesi öğrencilere hedefini açıkladı: “Bizim işimiz çok uzun soluklu bir iş, acele etmeyin ve kendinizi belli etmeyin. Askeriyede, maarifte, emniyet içerisinde ve bunların etkin yerlerinde yerimizi alacağız. En az 20-30 sene içerisinde harekete geçtiğimizde kimsenin yapacak bir şeyi kalmayacak zaten” dedi.

DARBECİ KADRO

Tam da Gülen’in dediği gibi 30 yıl geçmiş, 15 Temmuz 2016 günü TSK içindeki FETÖ’cüler darbeye kalkışmıştı. 30 yıl önce FETÖ elebaşından duyduklarını, örgütte yaşadıklarını, kopuş sürecini 15 Temmuz darbe girişiminden 9 ay önce 7 Kasım 2015 günü İstanbul Terörle Mücadele Şubesi’ne verdiği ifadede ayrıntılı anlatan Gürol Doğan, 2006’da yarbay rütbesiyle emekli olmuştu.

Ama onunla aynı toplantıya katılan diğer FETÖ elemanları, 30 yıl önce kendilerine verilen görevi ifa etmek için darbe girişiminde rol alacaklardı.

O toplantıya katılanlardan

Yazının Devamını Oku

Demirtaş, Karayılan’a telifini ödedi mi?

25 Kasım 2020
Bülent Arınç, Selahattin Demirtaş’ın ‘Devran’ isimli kitabını önerince ben de ona, ‘Seher’ isimli kitabını okumasını tavsiye ettim. Özellikle de kitabın ‘Sonu Muhteşem Olacak’ bölümünü...

 

Demirtaş o bölümde Bekes isimli bir çocuğun, terör örgütü PKK/KCK’nın 2016’daki çukur ve hendek eylemleri sırasında ölü ele geçirilen “PKK/KCK Cizre Demokratik Halk Meclisi Başkanı” amcası Mehmet Tunç ile babası Orhan Tunç’tan söz ediyor.Kitabında Orhan Tunç’un adını “Ahmet Tunç” olarak yazan Demirtaş, Orhan Tunç’un Bekes isimli oğlunun 28 yaşına gelip doktor oluşunu anlatıyor.

PKK ile ortak hayallerini “kurgu” süsü vererek gizlemeyi amaçlamış olmalı ki Orhan Tunç’un adını “Ahmet Tunç” olarak yazmış. Buna karşın Demirtaş; PKK üyelerinin 2017’de örgüt yönetimine geçtikleri raporlarda “Bodrumlarda direne direne şehadete ulaşacaklarını ama teslim olmayıp diz çökmeyeceklerini haykıran Mehmet Tunç yoldaşların bizden isteği, talimatı onlardan alınan direniş bayrağının zaferle buluşturulmasıdır” şeklinde övülen “Mehmet Tunç” adını açık olarak kayda geçirmiş.

İSİMLER GERÇEK,  HAYALLER ÇÖP

 Demirtaş’ın kitabında anlattığı hikâye, Bekes’in 28 yaşına geleceği 2044’te Cizre’de geçiyor. Demirtaş’a göre o tarihte özerklik çoktan ilan edilmiş, düzen buna göre kurulmuş, PKK’nın projesi olan “kent konseyi” ve “mahalle meclisleri” hayata geçirilmiş, burada alınan kararla anadilde eğitim yapılmaktadır.

Demirtaş’ın kafasına göre, 28 yaşındaki doktor Bekes, yine kent konseyinin aldığı kararla, Harvard Üniversitesi’nde, “yerinden yönetim deneyimini” anlatmak için Amerika’ya gidecektir.

Demirtaş, o bölümde Bekes için şöyle bir cümle kuruyor; “Hiç görmediği babası ve amcasına layık olma bilinciyle büyümüştü...”

Bekes

Yazının Devamını Oku