Nedim Şener

Yargıda ‘provokasyona’ dikkat

22 Ocak 2021
Yargı, yasadışına çıkmayan, hukuka inanan yurttaşların en güvendiği sığınaktır. Kanunlara güvenen insanların hakkını hukuk eliyle aramak en doğal talebidir. Bu nedenle yargının herkese eşit mesafede olması beklenir. Bu beklenti içinde olanların yargıya zarar vermeyecek tutumda olması gerekiyor.

Türkiye, yargının belli bir siyasi düşünce ile hareket etmesinin, sistemin belli grupların eline geçmesinin nasıl sonuçlar doğurduğunu çok acı örneklerle yaşadı. 13 bin hâkim ve savcının 4 bin 500’ünün FETÖ mensubu olduğunu, bunun nelere mal olduğunu hatırlamakta yarar var.

Yargıyı korumanın hem yurttaşların, hem siyasetçilerin hem de yargı mensuplarının görevi olduğunu artık öğrenmiş olmalıyız.

Maalesef son gelişmeler, yaşadıklarımızdan yeterli dersi çıkardığımızı söylemenin zor olduğunu gösteriyor.

İbret verici gelişme önceki gün yaşandı. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu şöyle bir tweet attı:

“45 gündür anam hastanede. Annemle fotomun altına küfreden alçak mahkemeye çıkıyor ve adli kontrolle serbest kalıyor.

Ne yapmalıyım.

Bakan olsam ne yazar.

Millet, devlet işleriyle boğuşurken anasının namusuna sahip çıkamamak ne ifade eder.

Yazının Devamını Oku

Muhsin Yazıcıoğlu, Hrant Dink’in kardeşine ne anlatacaktı?

18 Ocak 2021
28 Ekim 2015 tarihinde Posta gazetesindeki köşe yazım, ‘Yazıcıoğlu, Dink Ailesi’ne ne anlatacaktı?’ başlığını taşıyordu. O tarihte, İstanbul Cumhuriyet Savcılığı’nın Dink cinayetinde FETÖ’cülerin rolünü anlatan iddianamesi çıkmış, Yazıcıoğlu ve Hrant Dink isimleri sekiz yıl sonra yine yan yana gelmişti.

İki isim, Hrant Dink’in öldürüldüğü 19 Ocak 2007’den sonra sık sık beraber anılmıştı; biri “maktul”, diğeri ise neredeyse “katil” gibi muamele görüyordu.

Dink’i öldürülen katil Ogün Samast’ı yönlendiren Trabzon Emniyeti’nin yardımcı istihbarat elemanı (YİE) olarak BBP çevresi ile Alperen Ocakları çevresine sızdırılan Erhan Tuncel ve beraber hareket eden BBP üyesi Yasin Hayal üzerinden Yazıcıoğlu ile partisi de zan altında bırakılmıştı.

Tam sekiz yıl sonra, 2015’te hazırlanan iddianamede ise her ikisinin de 2006 yılı Haziran ayında İstihbarat Daire Başkanlığı’nda yasadışı olarak kurulan C5 isimli bir büro tarafından takibe alındığı bilgisi yer alıyordu. Yazıcıoğlu ve Dink, “sağ terör ve azınlıklar masası” tarafından hem de öldürülmelerinden çok önce takibe alınmışlardı.

27 Ekim 2015’te Posta’da bu konuyu ‘Karanlık büro: C5’ başlığıyla kaleme aldım.

NE ANLATACAKTI ACABA?

Ertesi gün Hrant Dink’in kardeşi Hosrof Dink ile görüştüğümde şaşkındı ve bana çok ilginç bir şey söyledi, “Rahmetli Yazıcıoğlu ölümünden bir hafta önce bizimle görüşmek istemişti. Gazeteci A.B. aracı oldu, görüşecektik ama bu olay oldu, acaba ne anlatacaktı?” dedi.

28 Ekim 2015 günü Posta’daki köşemde bunu şöyle yazmıştım: “Hrant Dink öldürüldüğünde BBP’ye bağlı Alperen Ocakları, dolayısıyla partinin genel başkanı Muhsin Yazıcıoğlu’nun adı bir anda gündeme oturdu. Çünkü cinayetin azmettiricisi olmakla suçlanan Emniyet Yardımcı İstihbarat Elemanı (YİE) Erhan Tuncel, Alperen Ocakları yöneticisiydi. Katil Ogün Samast’ı yönlendiren Yasin Hayal de parti üyesiydi. Cinayetin ardından Muhsin Yazıcıoğlu’nun daha önce Trabzon’a yaptığı ziyaret ile ilgili fotoğraflar ortaya çıktı. O meşhur karede Tuncel, Yazıcıoğlu’nun arkasındaydı. Bu durum BBP çevresini ‘olağan şüpheli’ haline getirdi.

Yazıcıoğlu kendisine ve partisine komplo kurulduğunu anlatmak için hep şu sözü söyledi: ‘Bizim tarla çoktan sürülmüş.’

Yazının Devamını Oku

Yazıcıoğlu dosyasının her tarafından FETÖ’cü fışkırıyor

15 Ocak 2021
Hatırlayacaksınız, yılbaşı öncesi Muhsin Yazıcıoğlu ve beraberindeki 6 kişinin ölümüyle ilgili yazdığım yazıda ‘Muhsin Yazıcıoğlu’na yargı suikastı’ başlığını kullanmıştım.

Çünkü 25 Mart 2009 tarihinde helikopterin düşmesiyle ilgili soruşturma 12 yıldır yargının elinde parçalara ayrılmış, ilgili ilgisiz kişilerin soruşturmalara dahil edilmesiyle kumpas ve komplolara alet edilmeye kalkışılmış, içinden çıkılmaz hale gelmişti.

Şimdi yeni bir süreçteyiz ve bütün yük yine yargının üzerinde. Ama bu kez sadece Yazıcıoğlu için adalet konusuna odaklanmalı ve daha fazla suiistimallere izin vermemeliyiz.

Bu nedenle Yargıtay 5. Ceza Dairesi’nde üst düzey kamu görevlilerinin yargılandığı davada verilen 221 sayfalık ana, 81 sayfalık ek mütalaa şu anda soruşturmayı yürüten Kahramanmaraş Başsavcılığı’na da yol gösterecek nitelikte.

İDDİANAMEDEKİ EKSİKLİK

Buna karşın Kahramanmaraş Savcılığı, 11 Aralık 2020 tarihli son iddianamesi, FETÖ vurgusu yaparken birçok yönden de eksikliği barındırıyor. İddianamede,daha önce hakkında dava açılan ve açılmayan sınırlı sayıda FETÖ mensubu yanında, tanık ve gizli tanık olanlar da sanık yapılmış. Bunların ayrıntılarına daha önceki yazılarımda değinmiştim. Şu anda Yazıcıoğlu ve yanındakilerin ölümüyle ilgili açılan birçok dava mevcut.

İKİ İTİRAFÇI HER ŞEYİ ANLATTI

Bunların dışında Yargıtay’da üst düzey kamu görevlilerinin yargılandığı dava ve Jandarma ile ilgili dava karar için gün sayıyor. En önemli dava ise 11 Aralık 2020 tarihli iddianameyle Kahramanmaraş’ta açıldı. Ancak baştan da söylediğim gibi, bu iddianamede itirafçı Abdullah Önder’in dosyaya müdahale konusunda girişimde bulunan FETÖ mensuplarının bulunmaması büyük eksiklik. Savcılık iddianamenin en altına bir not düşerek Önder’in ifadesinin adı geçen FETÖ’cülerin yargılandığı dosyalara yollanacağını belirtmiş. Oysa onların yargılanması gereken yer bu dava olmalıydı. Öte yandan HTS kayıtları ve ByLock yazışmalarıyla verdiği bilgiler teyit edilen Önder’in ifadesini doğrulayan bir başka gelişme, geçen hafta İstanbul’da yakalanan, 19 ilden sorumlu FETÖ mahrem imamı Kamil Bakum’un 150 sayfalık ifadesi oldu. Önder’in verdiği tüm bilgileri, isimleri doğrulayan, ek isimler de veren Bakum’un ifadesi Kahramanmaraş’taki Yazıcıoğlu davasında yeni boyutlar katacak nitelikte.

Yazının Devamını Oku

Bir mahrem imamdan daha Yazıcıoğlu itirafı

13 Ocak 2021
25 Mart 2009’da düşen helikopterde 6 kişi ile birlikte hayatını kaybeden BBP Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu dosyasının üstünün kapatılmasında FETÖ parmağı her geçen gün belirginleşiyor. 2004’te FETÖ’ye katılan, 2014 ile 2 Mayıs 2017 arasında örgütün “Elazığ avukatlar imamı” olan, 8 Mayıs 2018’de itirafçı olarak ifade veren Abdullah Önder’den sonra, geçen hafta FETÖ’nün gaybubet evinde yakalanan ve örgütte üst düzey mahrem imam olarak görev yapan Kamil Bakum da Yazıcıoğlu suikastı davasının üstünün örtülmesi konusunda aynı itiraflarda bulundu.

Aralarında Gaziantep, Kahramanmaraş, Hatay, Mersin, Osmaniye, Batman, Siirt, Diyarbakır, Şırnak, Elazığ gibi şehirlerin bulunduğu ve FETÖ’nün “Gaziantep büyük bölge” diye adlandırdığı 19 ilden sorumlu mahrem imam olan Kamil Bakum, 150 sayfalık ifadesinde örgütün hukuk yapılanmasını anlatarak 300’den fazla ismi tek tek verdi. Savcılıkta da etkin pişmanlıktan yararlanarak ifadesini tekrar eden Bakum, mahkemede de FETÖ’nün iç yüzünü anlattı.

FETÖ Elazığ avukatlar imamı Abdullah Önder, 8 Mayıs 2018’de verdiği ifadede Malatya’dan Kahramanmaraş’a gelen Yazıcıoğlu dosyasında 17 Nisan 2014’te gizlilik kararının kalkmasıyla, FETÖ mensubu Mustafa Atalar’ın, helikopterden cihazları söken FETÖ’cü askerler Davut Uçum ile Aydın Özsıcak’ın avukatlığını yaptığının ortaya çıktığını söyledi.

Bunun ortaya çıkmasıyla paniğe kapılan FETÖ örgütünün hukuk yapılanmasından birçok isimle bir araya gelerek toplantılar yaptıklarını anlatan Önder, şu isimleri vermişti: Elazığ il imamı Mehmet Durakoğlu, FETÖ’cü avukat Ahmet Atilla Kavuran, büyük bölge imamı Sezai Çetin, Gaziantep bölgesi avukat dernekleri imamı Turan Canpolat, Malatya dar bölge sorumlusu Halil Kayış.

Abdullah Önder’in ismini verdiği FETÖ’cülerden birisi de Akdeniz, Doğu ve Güneydoğu Anadolu illerinden 19 kentin bağlı olduğu “Gaziantep büyük bölge imamı” Kamil Bakum’du.


Abdullah Önder, ifadesinde Yazıcıoğlu dosyasının üstünün kapatılmasında Bakum’un rolünü şu sözlerle anlatmıştı: “Bu görüşme sonrası Mehmet Durakoğlu Elazığ’a döndüğünde kendisine neler konuşulduğunu sordum. Mehmet Kocatürk ile beraber Kamil Bakum ile de görüştüğünü, ayrıca Gaziantep ilinde örgütün ‘hâkim ve savcı sorumlusu’ ile de görüştüğünü söyledi. O dönem Muhsin Yazıcıoğlu dosyasına bakan soruşturma savcısı olan ve halen Elazığ Cumhuriyet Başsavcısı olan Habip Korkmaz’ın yabancı biri olmadığını, bizim abilerimizden biri olduğunu, kendisine örgütün ‘Gaziantep hâkim-savcı bölge sorumlusunun’ ilettiğini söyledi.”

Yazının Devamını Oku

Küreselci mafyanın Big-Tech oligarkları işbaşında

11 Ocak 2021
Amerikalılar, 1787 tarihli Amerikan Anayasası’na 1791 tarihinde eklenen 1. madde ile gurur duyarlar. 230 yıl önce anayasaya eklenen bu ilk madde; inanç, ifade ve basın özgürlüğünü şöyle hükme bağlar: “Kongre, dini bir kuruma ilişkin veya serbest ibadeti yasaklayan ya da ifade özgürlüğünü, basın özgürlüğünü kısıtlayan ya da halkın sükûnet içinde toplanma ve şikâyete neden olan bir halin düzeltilmesi için hükümetten talepte bulunma hakkını kısıtlayan herhangi bir yasa yapmayacaktır.”

Bu hüküm, 1789 Fransız İhtilali sonrası İnsan ve Yurttaş Hakları Beyannamesi’nin etkisinde yazılmıştır. Tüm dünyayı etkileyen beyannamenin 11’inci maddesi hem ifade ve basın özgürlüğünü hem de sınırlarını şöyle belirlemiştir: “Düşüncelerin ve inançların serbestçe dışavurumu en değerli insan haklarından bir tanesidir. Her bir yurttaş yasaların belirlediği durumlarda bu özgürlüklerin kötüye kullanımından sorumlu olmak şartı ile bu ifadelerini özgürce konuşabilir, yazabilir ve yayınlayabilir.”

Amerika ve Avrupa ülkeleri dünyada ifade özgürlüğünün savunuculuğunu yaparken hep bu tarihsel metinlere atıf yaparlar. Bu konuda başka ülkelerde yapılan araştırma, yazılan kitap ya da tezlerde hep aynı atıfları görürsünüz.

BEYİNLERDE İNŞA EDİLEN KALE

Böylece beyinlerde, düşüncelerde Batı ülkelerinden “yıkılmaz bir ifade özgürlüğü kalesi” inşa edildi. Batı yalnız “ifade örgütlüğü kalesi” değil “demokrasi kalesi” olarak da görüldü.

Elbette insan haklarının gelişimi konusunda zaman zaman örnek olma özelliğinin öne çıktığı dönemler de oldu. Ancak bu rollerini öyle abarttılar ki Amerika ve Avrupa dünyanın geri kalanına hazırladıkları raporlarla, ülkeleri okul öğrencilerine not verir gibi karneye bağladılar, zaman içinde kendi içine düştükleri durumu göremediler.

20’nci yüzyıl onların yol açtığı dünya savaşları, yokluk, işgal, katliam ve soykırımlarla geçti. Bunları yaparken, demokrasi, özgürlük gibi kelimeler ağızlarından hiç düşmedi. 21’inci yüzyılın başında Irak’ın sahte gerekçelerle işgal edilmesinde emperyalizmin suç ortağı da çok övündükleri “özgür basın” oldu. Yine demokrasi götürüyorlardı ama geride 1 milyon ölü ve parçalanmış bir ülke bıraktılar. Bugün Suriye’de olduğu gibi...

EMPERYALİZMİN KESKİN DİŞLERİ

Tıpkı ortaçağ şatolarındaki soylular, ruhbanlar, şövalyeler gibi, kendi içlerinde

Yazının Devamını Oku

Darbeci Amerika’da ‘darbe’!

8 Ocak 2021
“AMERİKA Birleşik Devletleri dış politikasını anlamanın sırrı, bunun hiçbir gizli yanı olmadığını anlamaktır.

İlke olarak, Amerika Birleşik Devletleri’nin dünyaya egemen olmaya çalıştığı ve bu amaç uğruna her türlü yola başvurduğunu anlamak yeterlidir.

Bu anlaşıldıktan sonra Washington’un uyguladığı politikada görünürdeki tüm karmaşa, karşıtlık ve belirsizlik ortadan kalkar.

Bu egemenlik çabasını rakamlara dökmek gerekirse, İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana Amerika Birleşik Devletleri;

- Başka ülkelerde demokratik yollardan başa gelen 50’den fazla hükümeti devirmeye çalışmıştır.

- En az 30 ülkede demokratik seçimlere büyük çapta müdahale etmiştir.

- 50’den fazla yabancı lideri öldürmeye çalışmıştır.

- 30’dan fazla ülke halkının üstüne bomba yağdırmıştır.

20 ülkede halkçı ya da ulusalcı hareketleri bastırmaya çalışmıştır.

Yazının Devamını Oku

Savcı Korkmaz: HSK gerçeği ortaya çıkaracaktır

6 Ocak 2021
Muhsin Yazıcıoğlu suikastı ile ilgili FETÖ’nün Elazığ avukatlar sorumlusu Abdullah Önder’in ifadesinde, adı geçen dönemin Kahramanmaraş Savcısı Habip Korkmaz, dosya hakkında verdiği takipsizlik kararı ile ilgili yazılı açıklama gönderdi. Önder ifadesinde, FETÖ imamlarının dosyanın kapatılması hakkında yaptığı toplantıları yer ve isimler vererek anlatmış, HTS kayıtları ve ByLock yazışmaları ile söylediklerini delillendirilmişti. Önder, dosya hakkında takipsizlik kararı verilmesini şu sözlerle anlatmıştı:

“Bu görüşme sonrası Mehmet Durakoğlu, Elazığ’a döndüğünde kendisine neler konuşulduğunu sordum. Mehmet Kocatürk ile beraber Kamil Bakum ile de görüştüğünü, ayrıca Gaziantep ilinde örgütün ‘hâkim ve savcı sorumlusu’ ile de görüştüğünü söyledi. O dönem Muhsin Yazıcıoğlu dosyasına bakan soruşturma savcısı olan ve halen Elazığ Cumhuriyet Başsavcısı olan Habip Korkmaz’ın yabancı biri olmadığını, bizim abilerimizden biri olduğunu, kendisine örgütün ‘Gaziantep hâkim-savcı bölge sorumlusunun’ ilettiğini söyledi.”

Bunun üzerine Ankara Cumhuriyet Savcılığı 27 Temmuz 2020’de, Kahramanmaraş Savcılığı ise 24 Kasım 2020’de Hâkimler ve Savcılar Kurulu’na gerekli incelemenin yapılması için başvuruda bulunmuştu. Şu anda Kocaeli Başsavcısı olan Habip Korkmaz, gerekli incelemenin sonunda gerçeğin ortaya çıkacağını belirtirken, süreç ile ilgili şu yazılı açıklamayı yaptı:

“Başsavcı’nın açıklaması

25/03/2009 tarihinde Muhsin Yazıcıoğlu ve yanındakilerin ölümüne neden olan helikopter düşmesi olayının soruşturması 02/03/2011 tarihine kadar yaklaşık 2 yıl Kahramanmaraş Cumhuriyet Savcısı Uğur Koç tarafından yürütülmüş, müşteki vekillerinin talepleri üzerine hazırlanan fezlekeyle eylemin Ergenekonvari bir örgüt tarafından gerçekleştirilmiş olabileceği düşüncesiyle evrak Malatya (Özel Yetkili) Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderilmiş olup şüpheliler arasında NTV Spikeri Mirgün CABAS ile 7 kişi bulunmaktadır.

FETÖ üyeliğinden daha sonra ihraç edilen Malatya Özel Yetkili Cumhuriyet Başsavcı Vekili Özden DOĞAN ve Cumhuriyet Savcısı Şeref GÜRKAN soruşturmayı birlikte yürütmüşler, özel yetkili savcılıkların ve mahkemelerin kaldırılması üzerine dosya 21/03/2014 tarihinde yetkisizlik ile Kahramanmaraş Cumhuriyet Başsavcılığı’na geri gönderilmiştir. Yaklaşık 3 yıl soruşturma yürüten bu iki savcının 13 klasör olan soruşturma evrakını ilgisiz alakasız bilgi ve belgelerle 133 klasöre çıkardıkları, helikopterden parça söken askerleri gözaltına alıp tutuklanmışlar ise de kısa süre sonra serbest bırakılmışlardır.

Usulsüz dinlemelerle şüpheli sayısını 132’ye çıkarttıkları, getirttikleri delil torbalarını açmadan 2 yıl beklettikleri ve dosyada delilleri tamam olan iddialar yönünden hiç bir karar vermedikleri görülmüştür.

YARGI 5 YIL KARAR VERMEDİ

Terör ve Örgütlü Suçlar Kahramanmaraş Savcısı olarak tarafıma tevdii edilen dosyaya tayinimin çıkması nedeniyle görevden ayrıldığım 23/06/2014 tarihine kadar 3 ay süreyle tarafımdan bakılmış, dosyanın tümünün tasnifi, inceleme ve tespitlerimin dosya inceleme tutanağıyla UYAP’a kaydedilmesi, kapalı torbalarda bulunan ve 2 yıldır el vurulmayan delillerin açılıp incelenmesi bizzat şahsım tarafından yapılmıştır.

Yazının Devamını Oku

FETÖ’den mahkûm ‘sanık’ Yazıcıoğlu dosyasında ‘tanık’

4 Ocak 2021
Muhsin Yazıcıoğlu suikastı ile ilgili son yazımda, “2007’de katledilen Hrant Dink cinayetini araştırmanın başlangıcında gibi hissediyorum” demiştim. Kahramanmaraş Adliyesi’nden Yazıcıoğlu dosyasına son derece hâkim bir hukukçuyla yaptığım uzun telefon konuşması hislerimin beni yanıltmadığını gösterdi. Yazdığım son yazılarımla ilgili “objektif” olmamakla suçlarken, birilerinin beni yönlendirdiğini de söyledi.

Oysa tüm kaynağım üst düzey kamu görevlilerinin yargılandığı Yargıtay 5. Ceza Dairesi’ne savcılık tarafından sunulan 221 sayfalık ana, 81 sayfalık ek mütalaa ile Kahramanmaraş Savcılığı’nın hazırladığı Yazıcıoğlu’nun ölümü ile ilgili hazırladığı 96 sayfalık iddianameydi. Yani beni yönlendiren, tıpkı 2007’de Hrant Dink cinayeti dosyası araştırmasında olduğu gibi yalnızca Yazıcıoğlu dosyalardaki bilgi ve belgelerdir. Her iki dosyanın ortak özellikleri, soruşturmanın eksik ve bütünlükten uzak yapılmasıydı.

DİNK VE YAZICIOĞLU’NUN BENZER AKIBETLERİ

Ne ilginçtir ki Hrant Dink de Yazıcıoğlu da öldürülmeden önce FETÖ’cülerin kontrolündeki Emniyet İstihbarat Dairesi Başkanlığı’nda FETÖ’cü istihbaratçı Ali Fuat Yılmazer ve Ramazan Akyürek’in yasadışı biçimde 2006 yılı Haziran ayında kurdukları C5 isimli büro tarafından takip edilmiş. FETÖ’cülerin BBP içine yerleştirdikleri ajan Erhan Tuncel’in yönlendirmesiyle 19 Ocak 2007’de Dink öldürülünce, Yazıcıoğlu ve partisi neredeyse cinayetin zanlısı ilan edilecekti.

Bu cinayetten sonra “Bizim tarla çoktan sürülmüş” diyen Yazıcıoğlu da 25 Mart 2009’da düşen helikopterde hayatını kaybetti. Daha sonra her iki cinayet de FETÖ’cüler tarafından ‘Ergenekon kumpasına’ eklenmek istendi.

Yapamadılar, çünkü böyle bir durumda failin FETÖ olduğu ortaya çıkacaktı.

Yalnız kendileri değil, Dink ve Yazıcıoğlu dosyaları da benzer akıbeti yaşadı.

2007’de Dink dosyasını okuduğumda aynı yılın nisan ayında çıkmış olan iddianamede en önemli ifadelerin ve resmi belgelerin değerlendirilmediğini görmüştüm. Bazı konular dosyadan koparılmış, Trabzon’a soruşturma yapılması için gönderilmişti. Tıpkı önceden ve şimdi Yazıcıoğlu dosyasında olduğu gibi.

Ben 2007’de

Yazının Devamını Oku