Paylaş
KARŞI ÇIKANLAR OLABİLİR
Mühendis ya da mimar değilim. Ancak Büyükşehir’in Konak’ta denizin dibindeki hizmet binası hiç bir zaman içime sinmedi, İzmir’e de yakıştıramadım. Öteden beri Büyükşehir’inkiyle birlikte yandaki Merkez Bankası (Şimdi İletişim Başkanlığı), Vergi Dairesi ve SGK binalarının yıkılmasını, kentin simgesi Konak Meydanı’nın genişletilmesini ve İzmir’in denizle daha da buluşmasını savundum. Alsancak’ta eski TEKEL’in sigara fabrikasının da Büyükşehir’e çok yakışacağını söyledim durdum. Yıkım şimdi yine gündemde... Karşı çıkan uzmanlar da var, elbette saygı duyarım.
KEMERALTI’NA TAŞINSIN
Belediye binasının Kemeraltı ve Konak’tan uzaklaştırılmaması da bir görüş. İzmir Ekonomik Kalkınma Koordinasyon Kurulu Başkanı, köşe arkadaşlarımdan sevgili Sıtkı Şükürer de Kemeraltı’nı savundu, Tevfik Paşa Konağı, Albayrak Pasajı, Alga gibi binaları önerdi. Ege İhracatçı Birlikleri (EİB) Koordinatör Başkanı Jak Eskinazi de Büyükşehir ve Konak belediyelerinin Kemeraltı’na taşınmasını önerdi, “Belediyeler tarihi çarşıya taşınırsa oraları hem hareketlenir, hem de Kemeraltı’nın UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi’nden kalıcı statüye kavuşmasına katkı sağlanmış olur” dedi.
BEKLEYİP GÖRECEĞİZ
Dedim ya, ben Büyükşehir’in binasının yıkılmasını isteyenlerdenim. Şimdi hizmet Kültürpark’ta İzmir Sanat, İsmet İnönü Sanat Merkezi ve hollerde sürüyor, tabii ki geçici olarak. Etkililer ve yetkililer elbette kent için en verimli olacak yeni hizmet yerini belirleyeceklerdir. Benim gönlüm, Konak’ta İzmir’e kazandırılabilecek olası büyük meydanda... Bakalım, göreceğiz...
-----
BİR ‘DİKKAT DİKKAT’ ÇAĞRISI
Başkan Oran’dan
‘ERKEN UYARI’
ÇEŞME Belediyesi’nin istediği gürültü denetim yetkisini sonunda Çevre ve Şehircilik Bakanlığı devretti.. Bir ‘Alaçatı Manifestosu’ açıklayacağını söylerdi Başkan Ekrem Oran. “Doğası, kültürü, gelenekleri, insanları ile dünya çapında güzelliklere sahip olan Alaçatı’nın, sadece bir eğlence merkezi olmadığını” der ve vurgulardı:
KİMSE KUSURA BAKMASIN
“Alaçatı’nın gelenek ve göreneklerini koruyacak, bilinçli ve iyi niyetli işletmecilerini mağdur etmeyecek, değerli Alaçatılı hemşehrilerimizin sıkıntılarını sona erdirecek bir ‘Alaçatı Manifestosu’ açıklayacağım. Alaçatı’yı birilerinin, birkaç sezonluk kar hevesine teslim etmeyeceğiz. Kimse kusura bakmasın, Alaçatı’nın değerlerini koruyan, Alaçatılıların istek ve beklentilerini karşılayacak olan bu manifestonun gereklerini taviz vermeden uygulayacağız.”
‘AYAĞINIZI DENK ALIN’ GİBİ
Ve geçenlerde Deniz Sipahi, Başkan Ekrem Oran’la söyleşmiş. Oran, verilen yetkinin ışığında uyarılarını sıralamış, hepsi, “Şimdiden söylüyorum” diye başlıyor. Oran bu kez, “Herkes ayağını denk alsın, fena yaparım” der gibilerinden bir tür manifesto açıklamış, özetliyorum:
* Kimse eski alışkanlıklarına devam edemez. Sokağa taşan müziğe, gürültüye asla izin vermeyeceğiz.
* Çeşme’nin ahengini bozan kim olursa olsun yasaların bize verdiği yetkiyi kullanır ve cezasını keseriz.
* Butik oteller misafirlerini en iyi şekilde ağırlasınlar. Hepsi bizim de misafirimizdir. Ama gecenin bir vaktinde tavernaya dönmeyi düşünüyorlarsa asla izin vermeyeceğiz.
* Çeşme hem eğlenmek, hem dinlenmek, hem de kendini yenilemek isteyenlerin adresidir. Her şeyin yeri ayrı ve buna çok dikkat ediyoruz.
* Gürültü kirliliği kadar görüntü kirliliğine de izin vermeyeceğiz. Bir başkasında istemediğimiz, beklemediğimiz bir davranışı yapmayalım.
DİLERİM O GÜNLER GELİR
Başkan Oran yeterince açık konuşmuş. Adı manifesto ya da başka bir şey olsun, erken uyarılarını sıralamış. Öncelikle salgın belasının yakamızı bırakmasını, yeme, içme, eğlence, konaklama yerlerinin çalışmaya başlamasını diliyorum. Umarım yaşam olabildiğince olağan hale döner... Ve Başkan Oran da bu uyarılarını gerçekleştirir, uyulmasını sağlar. Başta Çeşme, her yerde rahat bir nefes alınır...
-----
SÖZ SİZİN
Gülümseten
dert anlatma
FOÇA’dan böyle bir resim geldi. Gönderen Mustafa Deniz Somersan’a içeriğini sordum, yanıt şöyleydi: “Afiş o işyerinin önüne bu yakınlarda asıldı. Esnafın, kafe-lokanta kapatmaları yüzünden iş yapamama derdini anlatan sessiz, mizahi bir çığlığı olmalı. ‘Kapalıyız, siz bana gelemiyorsunuz, arayın ben size getireyim, yeter ki arayın...’ yakarışı diye yorumluyorum. Bir müdahale olmazsa, kısıtlamalar bitene kadar da kalır diye düşünüyorum.”
Ne diyeyim, kolay gelsin!
Paylaş