Paylaş
KURAKLIK NEDENİ SOĞUMA
“Son 40 yılın en soğuk aylarından olan marttan beri ciddi soğuma, dolayısıyla kuraklık yaşıyoruz. Isınma dönemlerinde daha fazla buharlaşmayla yağış artar. Soğuma dönemlerinde buharlaşma azalınca azalır. Yani yaşadığımız kuraklığın nedeni soğumadır.
Barajlar kritik seviyelere gelince bu yıl Menderes ovalarındaki tarım ürünlerine iki kez su verileceği açıklanmış, yağmur gecikince çiftçi zorda kalmıştır. Yeraltı suları da çok hoyratça kullanılmaktadır. Yıllık 750 milyon metreküp beslenmesi olan Küçük Menderes Havzası’nda, ortalama 1.150 milyar metreküp su çekilince, çok derinlere inilmeye başlanmış, sonunda yeni kuyu açılması yasaklanmıştır.
ÖNLEM ALINMASI GEREKİRDİ
Bunlar çok önceden öngörülebilir, yerel ve merkezi yönetimlerin tedbir alması gerekirdi. Bu havzalarda kuru tarım desteklenip yeraltı suyu birikmesi sağlanabilirdi. Su barajdan tarlaya kesinlikle borularla getirilip damlamayla verilmeli. İki avantajı vardır. Sanayinin kirli sularından kurtulmak, vahşi sulama ile oluşan erozyonu önleyerek verimli toprak kaybını durdurmak.
Su sorunu çiftçiyi zorluyor. Ama asıl zorluk, yerel ve merkezi yönetimlerin hatasından kaynaklanmaktadır. Diğer deyişle, su sorunundan çok, su yönetimi sorunu yaşıyoruz. Kuraklık, su ve tarım güvenliği için öncelikle ve kesinlikle yapılması gerekenler;
* Gelişmiş ülkelerde suyun yüzde 40’ı tarımda kullanılır. Türkiye’de bu oran vahşi sulama yüzünden yüzde 80’dir. Borularla getirilen su damlamayla verilirse en az yüzde 65 tasarruf edilebileceğini devlet yetkilileri belirtmektedir.
* Tarım ürün çeşidini, iklimsel değişimlere göre, havzalar bazında devlet belirlemelidir.
* Şehirlerde kanalizasyon ile yağmur sistemleri ayrılmalı. Toplanan yağmur suları yeniden baraj ya da göletlere verilmeli. Yeraltı barajları planlanmalıdır. Şehir şebekelerinde kayıp kaçak oranları düşürülmeli, su çok daha dikkatli kullanılmalıdır.
SALYANIN NEDENİ FAZLA ATIK
Müsilaj plankton patlamasıdır, denizlere fazla besin gelmesiyle oluşur. Çok fazla atıkla müsilaj ya da plankton patlamalarına biz neden oluyoruz. İklimsel değişimlerle ilgisi yoktur. Bir litre deniz suyunda yaklaşık bir milyon canlı yaşar. Nisan sonu mayıs başında havalar ısınıp denize de çok fazla besleyici element gelince, bu canlı sayısı litrede iki milyonlara çıkar, ortamdaki tüm oksijeni bitirir. Oksijeni biten ortamda bu canlılar ölür, plankton patlaması gerçekleşir.
EGE KIYILARI TEHDİT ALTINDA
İzmir’de artan sanayi atıklarının her geçen gün daha çok verilmesi sonucu, İç Körfez besin yönünden zenginleşmiş, plankton patlamaları sıradan hale gelmiştir. Deniz marulları da sık görülmektedir. Plankton patlamaları geçtiğimiz haftalarda Ildırı, daha önceki yıllarda Güllük ve Edremit körfezlerinde de gözlenmiştir. Özetle Ege kıyıları her geçen yıl daha da tehdit altına girmiştir.
Arıtma tesisleri de çok önemli ve İzmir bu konuda şanslı. Ancak Körfez’e ciddi anlamda arıtılmamış kaçak su bırakıldığı açıktır. Akıntı olarak da şanslıyız, Körfez’e güneyden giren su, hızlı şekilde kuzeyden gider. Dereler kontrol altında tutulup kaçak deşarj önlenmelidir. Gerekirse, İzmir Büyükşehir Belediyesi, kanunlar elveriyorsa, arıtma tesislerine enerji konusunda destek verip Körfez’e kirli su girişine engel olmalıdır. Ayrıca neler yapılabilir:
TESİSLER MUTLAKA ÇALIŞTIRILMALI
* Tarım alanlarına suyun borularda getirilip damlamayla verilmesi denizlere daha az toprak gitmesini sağlayarak müsilajı, plankton patlamalarını azaltacaktır.
* Arıtma tesislerinden çıkan suyun tarımda kullanılması şarttır. Böylece hem denizlerdeki besin kirliliği yükü azalacak, hem de su tasarrufu sağlanacaktır.
* Balık çiftlikleri devletin belirleyeceği alanlarda ve kapalı koyların dışında yer almalıdır.
* Tüm arıtma tesisleri çalıştırılmalı ve mümkünse tüm arıtmaların enerjileri sübvanse edilmelidir.”
Prof. Yaşar’ın görüşleri böyle... Etkililer, yetkililer belki dikkate alır ya da kendisinden çok daha ayrıntılı bilgi edinir. Herkese, hepimize kolay gelsin!
Paylaş