Paylaş
Sakladığı sırlardan belki, dünyanın en ünlüsüne, bizimkinden 25 yıl sonra yapılan Sidney Opera Binası’na düzenlenen geziler, ülkenin önde gelen turizm etkinliklerinden biridir. Gezilerden gelen kazanç çok yüksektir. Ankara’dakine benzerini düşünecek olsak, ilgi çekici ve kazançlı bir etkinlik kazanılacağına eminim.
* * *
Gezerken “bir sanat fabrikası varsa, burasıdır” fikri oluşabilir. Oyunlarda kullanılan tüm dekor, kıyafet ve aksesuar burada üretiliyor. Atölyelerde akardörler (Mustafa Bey gibi piyanoyu söküp takabilen ve ayarlarını yapan), ayakkabıcılar (Satılmış Bey), terziler (İsmail Bey), elektrikçiler (Kamil Bey), demirciler (Cüneyt Bey), boyacılar, bezlemeciler, butaforcular (sahnedeki taklit malzemeyi yapanlar), ressamlar (Talat Bey), heykeltıraşlar, kreatörler (Aydan Hanım), perukçular (Özkan Bey), tamirciler (Mustafa Bey), aksesuarcılar, makinistler (İlhami Bey), sesçiler, adını yazamadıklarım beni affetsinler, hepsi özenle çalışıyorlar. Zeminin inip çıkmasını, duvarların yan ve arkalara hareketini sağlayan devasa ve tarihi mekanizmalarsa gördüğünüzde sizi hayran bırakacaklar.
* * *
Opera Binası’na gidin. Bahçesinde opera ve tiyatro tarihimizin harcında katkısı olan üç isim; tarihte yarın kaybettiğimiz Leyla Gencer ile Muhsin Ertuğrul ve Cüneyt Gökçer’in heykelleri var. Ustaları selamlayın derim. Opera binası, belki bir gün, ünlü örnekleri gibi gezilere açılacaktır, şimdilik izinle gezilebiliyor. Sırlarını keşfetmek için bir tura katılın.
* * *
Bize gezimizde Halkla İlişkiler Müdürü Ercan Karadağ eşlik etti. Diğer yandan aramızda yılların sanatçıları Sevgili dostlar Şakir İlyasoğulları (opera) ve Mustafa Taşkın (blokflüt) vardı-minik konserleri gezimize renk kattı. Devlet Tiyatrolarının oyunları veya Devlet Opera ve Balesi’nin gösterileri sahneleniyor, sahnesinde bir oyun seyredin. Kadrolu sanatkârlarının, ustalarının ellerinden çıkan dekora, kostümlere, aksesuarlara bayılacaksınız. Sahnedeki görkem sizi alıp götürecek, şaşırmayın. Oyun Macbeth’se “Birnam Ormanı” yürüyecek, korkmayın! Girerken kaçırırdıysanız oyun arasına çıktığınızda tavana bakmayı unutmayın; dünyanın “en sağlıklı avizesi” asılı duruyor olacak. Sırrını anlatalım gülümseyin!
EN SAĞLIKLI AVİZE!
Ankara’ya bir sergi evi yapımı için yarışma açılır. Şevki Balmumcu kazanır. Balmumcu, kuleli, özgün ve güzel bir yapı yapar. Gelgelelim geçen zaman, yapının orijinal halinin aleyhine işlemektedir. Başkent’te her geçen gün büyük bir opera ve tiyatro binasına ihtiyaç hissedilmektedir. Dünya son büyük savaşla uğraşmakta, doğal olarak Türkiye de bundan olumsuz etkilenmektedir. Yeni bir yapı yapmak masraflıdır. Akıllara, çare olarak Sergi Evi’ni Opera Binası’na döndürmek gelir. İlk önce mimarına, Balmumcu’ya sorulur. Balmumcu;
“Olmaz” der. “Olsun” diye Alman Mimar Bonatz getirilir. Olur! Balmumcu sağlığını, Ankara, Sergi Binası’nı kaybeder. Bonatz ülkesinden getirdiği mühendislerle, hatta ustalarla üzeri kapanan orkestra çukuru, yürüyen sahneler gibi zamanın teknolojisini sahnelerden asansörlü avizelere kadar sonuna dek kullanır. Güzel emeklilik günleri dilediğim Sevgili Necdet Turan yıllar önce bizi gezdirmişti ve avizeyle ilgili şu anıyı anlatmıştı:
“Bir gün Ankara’yı Alman Sağlık Bakanı ziyaret eder. Görüşmeler, yemek derken programda gezi de vardır. Gezi programına Opera binasının eklenmesini rica eder. Tereddüt edilmeksizin konuk bakanın arzusu yerine getirilir. Opera Binası’na gelinir. Alman Bakan bir ara kimsenin bakmadığı yere bakar ve gözleri dalar; “Beni bu avizenin asansörüne götürür müsünüz?” diye sorar. Heyetteki herkes şaşırıp kalır bu isteğe. Ev sahipleri arasındakilerden de avize asansörünün yerinden, hatta varlığından haberdar olmayanlar vardır! Kısa süren şaşkınlığın ardından Bakan ve beraberindekiler, bir bilen marifetiyle avize asansörünün yanına giderler. Konuk Bakan şaşırtmaya devam edecektir. Asansörü bir süre inceler; “Yıllar önce Bonatz bu yapıyı Opera binasına dönüştürürken, ben de burada çalıştım. Bu asansörde emeğim vardır.” diye durumu açıklar. Bir açıklama da benden; yapan Sağlık Bakanı olduğuna göre, avize de Ankara’nın en sağlıklı avizesidir! “
BU SAHNEDEN PAVAROTTİ GEÇTİ
Geçmiş zamanlarda, genç bir İtalyan tenor sahne alır burada. Basında “Yetersiz kalıp döndüğü” veya “Zaten bir kez sahne alacaktır. O yüzden dönmüştür” yazar. Ankara’da her ne oldu tam bilemiyoruz ama bilinen; genç tenorun zamanla kendisini iyi yetiştirdiğidir! Yıllar sonra Türkiye’yle ilgili güzel anıları olduğunu, mesleğe Ankara’da başladığını söyleyecektir. Operayı seven sevmeyen herkesin adını bildiği tenor, bizden sonra Moskova’ya gider. Sonrasında dünyayı sarsar. Bizdeki kaydına rastlayamadım ama internette “Pavarotti 1964 Moskova” yazarsanız bizden hemen sonrasını izlemeye başlayabilirsiniz. Luciano Pavarotti’nin aynı rol için bir kez sahne aldığı rolü, bir sanatçımız 16 kez oynayacaktır. Sanatçımıza sahip çıkma adına ismini yazayım; İsmet Kurt.
Paylaş