Yok öyle, bedavadan nikah!

Geçtiğimiz günlerde, Anayasa Mahkemesi’nin aldığı karardan hareketle, kamuoyunda tartışılan konulardan birisi de “imam nikahı” idi.

Haberin Devamı

İMAM NİKAHI VAR MI Kİ?

Osmanlı tarihindeki nikah uygulamalarına girmeden önce biraz İslam hukuku... Fıkıh kitaplarında en ayrıntılı biçimde ele alınan konulardan birisidir nikah. Pek çok kişiye şaşırtıcı gelse de, nikahın geçerli sayılması için bir ‘imam’ın varlığı şart değildir. Diğer bir deyişle, nikahı kıldıran kişinin ‘din görevlisi’ olması şartı aranmaz. (Kaldı ki, Sünnî İslam hukuku kimseye ‘ruhanî’ bir yetki tanımaz.)

Nikahın ne namaz gibi değişmez bir ritüeli vardır, ne de okunması zorunlu bir duası. Hatta kimi İslam hukukçularına göre nikah, dinî bir tören değildir: Taraflar arasındaki karşılıklı sözleşmedir. Buna karşın, nikahın sağlıklı olması için “alenî” olması gerekir. Şahitlerin sayısı hukuken en az iki olmalıdır ama sünnete göre, herkes nikahı duymalı, bilmelidir. Dinî doğrulara göre öyle gizli-saklı, sessiz-sedasız olmamalıdır nikah... Düğün adını verdiğimiz kalabalık kutlamalar; “defler eşliğinde” şarkılar söylenmesi; şekerleme ve yemek ikramı, bu nedenle gerekli görülür.

Haberin Devamı


KADININ HAKLARI VE DEVLETİN ROLÜ

Nikahın duyurulmasının yanı sıra, önemli bir konu da, kadının maddi haklarıdır (mehir, nafaka vb.). Peki ama erkek kadının haklarını gasp ederse veya boşanma durumunda sorumluluktan kaçarsa cezayı kim kesecektir? Mağdur kadınlar (ve bazen erkekler) hakkını nerede ve nasıl arayacaktır? İşte bu noktada nikah, iki taraf arasındaki sözleşme olmaktan çıkıp, ‘devlet baba’nın müdahale alanına giren bir kamu meselesi olur. Devlet, mahkemeye gelen taraflardan iddialarını ispat etmelerini ister. Elbette ispatın en sağlam yolu, resmi belgedir. Nitekim, Osmanlı arşivleri bu tür nikah kayıtlarıyla doludur. Hatta bazı gayr-ı müslim çiftlerin de kadıya başvurup “resmi nikah” kaydı yaptırdığı görülür. (Kadı, esasen ‘din adamı’ değil, adalet görevlisidir.) Kaldı ki devlet, nikahın kayıt altına alınmasını isterken sadece mağdurların hakkını korumak derdinde değildir. Çok daha somut beklentileri vardır devletin...


FASL-İ DER BEYAN-İ RESM-İ ARUSANE

“Ve dahi cihazlu kızdan altmış ve avretden kırk akçe alına. Bazı yerde avretden otuz, bakireden altmış akçe alınur. Fakire avretden nısf resm-i adete alınur. Ve mutavassıt-ül-hal olandan beyne beynedir...” Kısa bir bölümünü okuduğumuz bu maddeler, I.Selim dönemine ait Kanunname-i Osmani’den alınmadır ve bize nikah için devlete ödenecek vergileri gayet ayrıntılı biçimde anlatır. Evlenecek olanların maddi durumuna, sosyal konumuna; hatta bekaretine veya çeyiz durumuna varıncaya kadar pek çok ayrıntı kanunda belirtilmiştir. “Arûs resmi, gerdek resmi” gibi adlar taşıyan bu verginin dayanağı İslam hukuku değil, örfî kanunlardır. Buna göre herkes idari olarak bir üstündeki makama, nikah için vergi ödemekle yükümlüdür. Yani, öyle ‘biz ikimiz gittik, iki şahitle camide imam nikahımızı kıydırdık’ demekle kurtulmak mümkün değildi. Hatta, düğün çalgıcıları dahi vergi beyanına tabiiydi. Sözün özü, öyle bedavadan ‘imam nikahıyla’ evlenmek yoktu! Tabii şunu da ekleyelim. Nikah olduğu gibi boşanma da kamunun bilgisi dahilinde gerçekleşiyordu ve mahkemeler iki tarafın şikayetlerine açıktı. Nitekim, Osmanlı mahkeme sicillerinde boşanma davaları da çoktur.

Haberin Devamı

OSMANLI’NIN MODERN-İSLAMİ NİKAHLARI

Tanzimat ve Abdülhamid dönemi, devlet idaresine daha sistematik bir yapı getirirken nüfus kayıtları için önemli adımlar atıldı. Haliyle (her dinden) nikahların düzenli kaydı gerekiyordu. Tüm bu süreçlerin son aşaması, 1917 tarihli Hukuk-ı Aile Kararnamesi oldu. Kararnameyle, farklı mezheplerin görüşleri dahil edilerek, İslam hukukundan ayrılmaksızın, kadınların haklarında geliştirmeler yapıldı. Örneğin -Hanbelî fıkhında yer alan- kadının kocasına ikinci eş yasağı getirme hakkı öne çıkarıldı. Zorla evlendirmelerde nikah iptalini kolaylaştıran hükümler netleştirildi. Evlilik yaşıyla ilgili düzenlemeler yapıldı.

Haberin Devamı


GÜNÜMÜZÜN İMAM NİKAHLARI

1998’den beri Türkiye’de zina, yasal bir suç değil. Ancak, Müslümanlar için bu durum bir şeyi değiştirmiyor, çünkü nikahsız ilişki kanunen olmasa da dinen yasak. Yani, dindar bir kişi için birlikteliğin yegane yolu nikahtan geçiyor. (Kanunlara göre zaten suç olan zorla evlendirme, töre baskısı ve küçük yaştakilerin evlendirilmesi ayrı bir mesele.) Hal böyleyken, ‘resmen’ evlenemeyenlerin çözümü: İmam nikahı. Oysa ‘gizlice imam nikahı kıyılması’, hukuken suç olmasa bile aslında dindeki ‘nikahın aleniyeti’ ilkesiyle çelişiyor. Bir diğer sorun ise, ‘imam nikahlı’ eşinden ayrılan kadınların haklarını korumalarındaki güçlük. Ne yazık ki, ‘İslam tarihinde nikah, aleniyete dayanırdı ve devletin bilgisindeydi’ demek, günümüzün kişisel mağduriyetlerini ortadan kaldırmaya yetmiyor.

Yazarın Tüm Yazıları