Paylaş
BİRLEŞMİŞ Milletler raporlarına göre yılda 931 milyon ton gıda çöpe atılıyor. Bu miktarın büyüklüğünü şöyle tarif etmeye çalışalım: İsraf edilen gıdanın sadece dörtte biri bile dünya üzerinde açlık çeken 870 milyon kişiyi doyurmak için yeterli! İşin ilginci, medeniyetimiz hızla “ilerleyip”, gıda üretimi, nakliye ve saklama teknikleri geliştikçe, gıda israfı artıyor! Oysa eski devirlerde, gıdanın kıymeti çok daha iyi bilinirdi...
TEK BİR LOKMA BİLE
Buzdolabının olmadığı eski zamanlarda kadınların en önemli meziyetlerinden birisi, kişi sayısına göre doğru miktarda yemek hazırlamaktı. Ne de olsa kalan yemeklerin hızla bozulması kaçınılmazdı. Zaten tabağın, tencerenin dibi bile güzelce sıyrılır, boşa gitmesi istenmezdi. Ayrıca meyvelerin, sebzelerin, hatta etlerin kurutulması, turşu, salça veya pekmez yapımı, ihtiyaç fazlası gıdanın bozulup atılmasını önleyen bir faaliyetti.
*
Sadece ev halkının yediği içtiği değil, evcil hayvanların da rızkı unutulmaz, sofrada kalan küçücük kırıntılar bile “karıncanın hakkı” olarak bahçeye serpilirdi. Kaldı ki eski devirlerde yiyecekler organik maddelerden yapıldığı için toprağa atılan kabuk, çekirdek, pişirme suyu gibi artıklar da doğaya dönüyordu. Yani gıdanın en ufak parçasının dahi israf edilmemesi esastı.
İSRAF EDEN SEVİLMEZ
İsraf, İslam ahlakında önemli yer tutan, geniş bir kavramdır. Kuran, “Yiyiniz, içiniz, fakat israf etmeyiniz (Ârâf, 7/31)” diyerek gıda tüketimindeki temel ilkeyi çok net tarif eder. Bununla birlikte yersiz bir israf kaygısıyla kendini ve başkalarını nimetlerden mahrum bırakmak, cimriliktir. Cimrilikse bir manevi hastalık olarak kabul edilir. Dolayısıyla en güzeli orta yolu bulmaktır: “Onlar, harcadıklarında ne israf ederler ne de cimrilik ederler (Furkan, 67).”
*
Hz. Peygamber, nehir kenarında bile suyun boşa harcanmaması gerektiğini söylemiş, ayrıca nimete şükretmenin bir ibadet olduğunu dile getirmiştir: “Yiyip şükreden kimse, sabrederek oruç tutan kimse gibidir.” İslam kültüründe, tüm gıdalar nimettir. “Ekmeğe”, yani nimete “hürmet” edilir; yere, sokağa atılmaz. Hatta gıdayı heder etmek, nankörlük veya “nimete ihanet” sayılmıştır.
NASIL ÖNLERİZ?
Elbette iş lafa geldiğinde hepimiz israfın, hele de gıda israfının yanlış bir davranış olduğunu kabul ederiz. Gelin görün ki niyetimiz bu olmasa bile kimi gıdaları zamanında tüketmez, son kullanım tarihi geçmiş paketli gıdaları, buzdolabında unuttuğumuz yiyecekleri çöpe atarız. Davetlerde misafire ikramı bol tutalım derken yemek çeşidinin çokluğuyla israfa sebep oluruz. Veya restoranda siparişin ucunu kaçırırız. Tabii bir de yemek sektöründeki gıda israfı var ki, o başlı başına bir mesele. Ayrıca aşırı gıda tüketimi sadece kaynaklarımızı değil, beden sağlığımızı da tüketiyor. Neyse ki gıda israfını önlemeye yönelik bireysel önlemler, internetten kolayca öğreniliyor. Gelin, biz de bu konuda kendimizi geliştirelim... Alırken, saklarken, hazırlarken ve karnımızı güzellikle doyururken gıda israfına yol açmayalım. Unutmayalım ki ruhumuzun en güzel gıdası, doğru ve sorumlu davranmanın verdiği iç huzurudur.
BİR ESER
YOLCUYU DOYUR
ESASEN “yapı” anlamına gelen “imaret” kelimesi, Osmanlı’da aşevi anlamında kullanılmıştır. Türk İslam kültüründe, ihtiyaç sahibi fakirleri, muhtaç konumdaki yaşlıları, dul ve yetimleri doyurmak için kurulan imarethaneler (aşevleri) ayrıca öğrencilere ve yolculara da yemek sunardı. Hatta zaviye, hankah, tekke, dergâh adıyla bilinen mekânlar, yolcuları 3 güne kadar ücretsiz ağırlarlardı.
*
İmaretler sadece insanların midesini değil, ruhunu da doyurmak gayesi taşırdı. Bu mekânlar Orta Asya’da, Anadolu’da ve Balkanlar’da İslam’ın gönüllü olarak benimsenmesinde doğrudan rol oynamışlardır. En eski Osmanlı eserlerinden olan, İznik’teki 1388 tarihli Nilüfer Hatun (Orhan Gazi’nin hanımı, I. Murat’ın annesi) İmareti de işte böyle bir yapıdır. Ticaret ahlakını ve yardımlaşmayı gaye edinen Ahilerin zaviyesi olarak inşa edilen mekân, zamanla bir aşevine dönüşmüştür. Günümüzdeyse müze olarak hizmet vermektedir.
BİR AYET
ONLAR, harcadıklarında ne israf ederler ne de cimrilik ederler. (Furkân, 67)
BİR HADİS
KİBRE düşmeden ve israfa kaçmadan [dilediğiniz gibi] yiyin, sadaka verin, harcayın ve giyinin. (Nesâî, Zekât, 66)
Paylaş