Paylaş
Mutlak bir dini kural olmamakla birlikte Müslümanlar arasında gelenek halini almış bir uygulama vardır: Yenileme, tazeleme... Veya eski söylenişiyle “tecdid”. Buradaki en önemli ilham kaynağı, gün boyunca pek çok kez yenilenen abdesttir. Müslümanlar “abdest tazeleme (tecdîd-i vudû’)” örneğinden hareketle, “nikâh tazeleme (tecdîd-i nikâh)” ve “iman tazeleme (tecdîd-i îman)” gibi sözlü uygulamalar geliştirmiştir.
Hiçbir şekilde farz veya zaruret olmayan bu gönüllü uygulamaların asıl gayesi, insanların huzurunun yenilenmesidir. Örneğin “nikâh tazeleme”, çiftler arasında yeniden, temiz başlangıç yapma gibi güzel bir niyet içerir. Tabii ki bu, iki kişinin bağlılık yemininin hukuki değil “kalbi” olarak yenilenmesidir. Peki ya iman? Bir kere iman ettikten sonra neden onun “tazelenmesi” gereksin ki?
ŞÜPHE İÇİNDEYİZ
“Gözle görülmeyen, elle tutulmayan, şekilden münezzeh tek bir Yaradan’ın” varlığına inanmak, kimileri için çok zordur. Keza onun peygamberlerine, kitaplarına, ebediyete... Bu durum, bir yanıyla Allah’ın varlığına inananlar için bile geçerli olabilir. Ayrıca inanç ikileminin çağımıza özgü bir durum olduğu düşünülmesin. Eski devirlerde de herkes dine “şeksiz şüphesiz” inanıyor değildi. Nitekim Kuran, insanın şüpheleri olmasını, manevi yolculuğunun bir parçası olarak resmeder. Ve pek çok ayette şüphe sahiplerine seslenir: “Allah’a ve ahiret gününe inanmayan, kalpleri şüpheye düşüp kuşkuları içinde bocalayanlar... (Tevbe, 45)”, “Siz hâlâ şüphe ediyorsunuz (En’am, 2)”, “Dediler ki... Doğrusu biz, bizi kendisine çağırdığın şeyden ciddi bir şüphe içindeyiz (Hûd, 62)”.
KALPTE SIKINTI KALMASIN
İnsanlar için adeta “şüpheleri giderme rehberi” sayılabilecek olan Kuran, Hz. Peygamber’e dahi “kalbinde en ufak bir tereddüt olmaması” için seslenir: “[Resulüm] Sana indirdiğimizden şüphede isen... (Yunus, 94)”, “[Bu] kendisiyle insanları uyarman, inananlara öğüt vermen için sana indirilen bir kitaptır. Artık bu hususta kalbinde bir sıkıntı (şüphe) olmasın (A’raf, 2).” Manevi yolculuğun nihai gayesi de zaten “kalpte sıkıntı kalmayacak şekilde” inanabilmektir.
NASIL İNANILIR
İslam inancında akıl, kalple nefis arasında bir irade
terazisi gibidir. Çünkü:“Ancak akıl sahipleri düşünüp ibret alırlar (Bakara, 269).” Kuran’daki kıssalar, üzerinde düşünülmesi için anlatılmıştır: “Ant olsun onların [geçmiş peygamberler ve ümmetlerinin] kıssalarında akıl sahipleri için pek çok ibretler vardır (Yusuf, 111)”. Yani imanın tazelenmesi için kalbin en güçlü yardımcısı akıldır.
*
“İman tazeleme”, gündelik hayatın koşuşturması içinde akla, geri plana attığı temel inanç konularının hatırlatılması içindir. Ayrıca zamanla içine düşen şüphelerin giderilmesi için... Ramazan, Cuma namazları, bayramlar ve kandil geceleri, “imanın tazelenmesi” için birer vesile olarak görülmüştür.
*
Nasıl arada bir pencereyi açıp odanın havasını temizlemek gerekirse, ruhumuzun da benzer şekilde arada bir tazelenmeye ihtiyacı var. Bunun için işe, en basitinden kaşlarımızı çatmayı bırakıp yüzümüze bir tebessüm kondurmakla başlayabiliriz. Elbette inanç, akıl ve kalple ilgili bir konu. Ama inancımız aynı zamanda davranışlarımız için de bir pusula. Hepimizin pusulası merhameti, saygıyı, iyiliği gösterirse ne mutlu bize; şükürler olsun halimize!
BİR ESER
PEMBE CAMİ
GÜNÜMÜZDE “vitray” olarak bilinen renkli camlar kullanılarak oluşturulan sabit pencerelere eski zamanlarda “Revzen-i menkuş” adı verilirdi. Müslümanlar diğer kültürlerden aldıkları bu sanatı geliştirmiş, özellikle geometrik şekiller kullanarak bu tekniğe farklı bir boyut katmışlardır.
*
Bu sanatın en güzel örneklerinden biri de yapımı 1888 yılında tamamlanan, İran’ın Şiraz şehrinde yer alan Nasırü’l-Mülk camiidir. Bu zarif ibdethane, turistik olarak “Pembe Cami” adıyla anılır. Bunun nedeni, güneş ışığının pencerelere vurmasıyla oluşan renk ziyafetidir. Bu renkler, belirli saatlerde mekânı gerçek bir görsel şölen alanına dönüştürür.
BİR AYET
BU, kendisinde şüphe olmayan kitaptır. O, müttakîler (sakınanlar ve arınmak isteyenler) için bir yol göstericidir.
(Bakara, 2)
BİR HADİS
MÜMİN (inanan) balarısına benzer; güzel şeyler yer, güzel şeyler üretir, [güzel yerlere] konar, [konduğu yeri de] kırmaz ve bozmaz.”
(İbn Hanbel, II, 199)
Paylaş