Paylaş
"GELDİM bekçiden ileri/Medh eylemeye (övmeye) sizleri/Bu gece size sultanım/Vasf edelim (tarif edelim) saatleri.” Ramazan davulcusu, padişahtan veya saray erkanından “okkalı” bir bahşiş alma hayaliyle işte böyle maniler okurdu sahur vaktinde. Sadece saraylılar değil, zenginler de ayrı bir değere sahipti davulcular için: “Meşhurları ettik tamam/Letaife (şakalara) verdim nizam/Ey benim ağam efendim/Bahşişime nedir kelam?”
METHİYE GELENEĞİ
Krallara, zenginlere abartılı övgüler düzülmesi her dönemde görülen evrensel bir olgudur. Kökleri İslam öncesi Arap kültürüne uzanan “methiye” geleneği Müslümanlık tarihi boyunca varlığını sürdürmüştür. Örneğin şair Senaî (ö.1131) uzun yıllar Gazne sultanlarını öven methiyeler kaleme aldıysa da rivayete göre bir meczubun kendisi için “sultana yaranmak için şiirler yazıp saraya götürüyor, yağcılık yaparak kese kese altınlar alıyor” sözlerini duyduktan sonra yazdığı tüm methiyeleri yırtıp atmış, saraydaki görevlerinden de istifa etmiştir.
ÖVGÜYÜ BIRAK, DERDİNİ SÖYLE
Hz. Peygamber, insanları överek “göğe çıkarma” yaklaşımını hiçbir zaman tasvip etmemiştir: Sahabeden birisi bir kabile heyetiyle birlikte Resulullah’ı ziyarete gelir. Selam verip söze girdikten sonra onu, insanların kabile liderlerini övdüğü ifadelerle övmeye başlar: “Sen bizim velimizsin, sen bizim efendimizsin! Bizden daha güçlü, daha kudretlisin! Bizden daha faziletlisin. Sensin cömert, misafirperver olan!” Hz. Peygamber, bu hitap biçiminden hiç hoşlanmadığını yüz ifadesiyle belli ederek ona şöyle cevap verir: “Söyleyeceğinizi söyleyin... Şeytan sizi kendi vekili yapmasın”.
*
Bu cevapta, abartılı övgülerin insanı kibre sevk edeceği iması aşikardır. Malum... Kuran’da anlatıldığı şekliyle şeytanın insan karşısında eğilmeyi reddetmesi, kibrin, büyüklenmenin ilk örneğidir. Hz. Peygamber, başka hadislerinde de aşırı övgünün insanların manevi mahvına neden olabileceğine işaret etmiştir: “Birbirinizi [aşırı şekilde] övmekten sakının. Çünkü bu, [bir nevi] öldürmektir.”
ÖLÇÜ MESELESİ
Öte yandan Resulullah’ın iyi davranışlarına tanık olduğu kişileri güzellikle anıp başkalarının duyacağı şekilde takdir ettiği bilinir. Ayrıca zarif bir dille yazılmış şiirleri de memnuniyetle karşılamıştır. Dolayısıyla kınanan davranış, insanlar hakkında olumlu konuşmak değil, çıkar gözetip “dalkavukluk–yağcılık” ölçüsüne varan veya daha da fenası, insanları ilahlaştıran abartılı övgülerdir. Nitekim Kuran’ın ilk suresi olan Fatiha, ilahi övgünün (hamd) yalnızca Allah’a yöneltilmesi gereğini vurgular: “Hamd, alemlerin Rabbi Allah’a mahsustur.”
NABZA GÖRE ŞERBET Mİ
Elbette insanların birbirlerine abartılı övgülerini eleştirmek kolay. İyisi mi biz başkalarını bırakıp kendimize bakalım. İşimizin olduğu yüksek mevkideki bir kişiye tavrımız, sokaktaki insana tavrımızdan farklı mı? Acaba patrona da işe yeni başlamış mezuna da aynı hürmetle mi yaklaşıyoruz? Çıkarımız olan kişilerin şakalarına, kendimizden “aşağı (!)” sandığımız kişilerin şakalarından fazla mı gülüyoruz? Bunlar ince ve zor sorular. Umalım ki hepimiz, gönül rahatlığıyla “Ben parasına, mevkiine göre insanlar arasında ayrım gözetmem” diyenlerden oluruz.
BİR ESER
RENKLERİN GÜZELLİĞİ
KUZEY Makedonya’nın Kalkandelen/Tetovo şehrinde yer alan Alaca Camii, gerek dış cephesindeki renkli işlemeleriyle gerekse iç bölümdeki süslemeleriyle hayranlık uyandıran bir zarafete sahiptir. Rengarenk (alaca) dış süslemeleri, Osmanlı’nın diğer bölgelerinde camilerde kullanılan çini desenlerinden oldukça farklıdır. Kubbealtı süslemeleri de çok zengin ayrıntılar içerir.
*
Yapımı 1438 yılında tamamlanan caminin bir diğer önemli özelliği de camiyi yaptıran kişilerdir. O dönemde camiler genellikle padişahlar, vezirler ve beylerin bağışlarıyla yapılırken, bu caminin banisi (yaptıranı) Hurşide ve Mensure Hanım isimli iki kız kardeştir. Alaca Camii, tüm kendine özgü yanlarıyla Osmanlı’nın Balkanlar’daki en önemli kültürel miraslarından biridir.
BİR AYET
[Resûlüm] ONLARIN dediklerine sabret. Güneşin doğuşundan önce de batışından önce de Rabbini hamd (övgü) ile tesbih et. (Kaf, 39)
BİR HADİS
BİRBİRİNİZİ [aşırı şekilde] övmekten sakının. Çünkü bu, [bir nevi] öldürmektir. (İbn Mâce, Edeb, 36)
Paylaş